sevdam bir inci

Dolu dolu gözlerimde parladın inci tanem Sevdan bir kor yüreğimde hep yandı inci tanem
Şu yaralı gönlümün dermanıdır sözlerin Dermanısın vuslata hasret olan güllerin
Sevdasısın bugünlerin,yarınların,dünlerin İsmini bu deli gönlüm hep andı inci tanem Sevdanla bu yüreğim hep yandı inci tanem

Hicran ateşiyle hep yansam da için için Şikayetçi değilim çekerim senin için
Nedeni yok bu sevdanın sorulmaz ki ne için Ezelden yazıldı gönlümüze bu sevdan inci tanem

Dolu dolu gözlerimde parladın inci tanem Sevdan bir kor yüreğimde hep yandı inci tanem

28 Eylül 2009 Pazartesi

Ne kadar da sabırlısın.. Yâ Rabbî...




Nasıl da bastırmış.. küfrân sisleri,
Kaybolmuş..Nebî'nin, nûrlu izleri.
Bunca belâ.. uyarmıyor bizleri;
Olmuşuz..
kör, sağır bir nesle tâbî;
Ne kadar da sabırlısın..
Yâ Rabbî...

Anlatmaya, dilde lisan yetmiyor,
Utancından, durdu kalem gitmiyor,
Ne yapsak da, bizde kusur bitmiyor;
Olmuşuz.. bir kere isyâna tâbî;
Kurtar bizi..
kurtar bizi..
Yâ Rabbî...

Sabır edip şükür ettim




Saçlarımdaki aklar, pamuk tarlası değil,
Yüzümdeki çizgiler, zeytin karası değil,
İçimdeki kanayan, kurşun yarası değil,
Dünyada yaşıyoruz, devran dönüyor işte,


Dünya fani dünyadır, kimse ölümsüz değildir,
Güller dikensiz olmaz, kimse kusursuz değildir,
Hastalıklar sınamadır, dertler dermansız değildir,
Sabır edip şükür etmek, doruk noktasıdır işte,

Özledim seni Dede ölümünden yıllar sonra özledim



özledim seni dede ölümünden yıllar sonra özledim dede
belkide en ihtiyacım olduğu zaman öğütlerine gerek duyduğum zaman
yoksun dede üzerime okul formasını giydiğimden beri yoksun dede

toprağına sarılmak doyasıya hava çekmek belkide kokunu almak dede
ama küsüm gelemem alıştırdın beni her 15 günde bi seni beklemeye
dolaptaki kokuyu açmaya köstekli saatinin sesiyle uyumaya
özledim dede senle gezmeye çıkıp saatlerce eve gelmeyip sonrada kaybolduğumuz günleri
sen özledinmi beni dede

bir buruk resmin bile yok şuan bende neyle yetiniyorum biliyormusun
o sözlerinle senin anılarınla sessizce gömülüp odama ağlıyorum dede
artık sana okadar küstümki öylesine sildimki seni dede ikinci ismimi bile söylemiyorum dede
ağlıyorum of çekiyorum nerdesin diyorum

bana çok erken veda ettin dede
o denizden kahve gözlerini bulut gibi saçlarını benden alıp gittin
Takken var dede onu giyiyorum arada oda küçük geliyor
biliyormusun ne kadar büyüdüm görüyormusun dede

çocuk oluyorum o çatık kaşlarım iniyor senin adın geçince
ağlıyorum üzülüyorum gene bi iç çekiyorum,
acı çekiyorum toprağına el sürmek istiyorum
küsüm gelemiyorum affet dede seni biyerlerde yaşatıyorum

Çile Kapısı


Çile Kapısı

Açtılar önüme çile kapısını,
Vurdular tekmeyi yürü dediler.
Görmeyip gönlümde aşk yarasını,
Elime dolu bir kadeh verdiler.

İçtim yudum yudum, içtikçe yandım.
Kendimi leylanın mecnunu sandım.


Hesaplar görülecek bir yüce mahkemede,
Yaptığın her günahı bir bir ödeyeceksin.
Dua edenin yoksa dünya denen gemide,
Bomboş geçen ömrüne eyvahlar edeceksin

Senİ Çok Özledİm..



Bir gece çıkacaksın yola
dönüp bakmayacaksın bile ardına
geçmişi anımsayacaksın
buruk bir gülümseme olacak umarsızca yüzünde
pişman olacaksın yaptıklarına
her nefes alışında sızlayacak yüreğin
yaşadığına lanet edeceksin belkide...

her dakika bana yaptığın haksızlıkları düşüneceksin
hayatı kendine zehir edeceksin
inan bana bir gün gelecek sen elinde bir çicek
GERİ DÖNECEKSİN...

aynı sevinçle seni karşılayacağımı zannedeceksin
evimizin önünde bir kalabalık görececeksin
onlarla beraber gittiği yere ilerleyeceksin
karşında bir mezarlık üzerinde iki satır

SENİ BU ZAMANA KADAR BEKLEDİM NEREDEYDİN,GÖZLERİM YOLLARDA KALDI SENİ ÇOK ÖZLEDİM !!!

İstanbul'u Özledim



İstanbul'u Özledim
İsterseniz yem edin beni
Boğazda balıkların oltasına
İsterseniz dikin beni
Bir gökdelen gibi
İstanbul'un ortasına...

Ben İstanbul'u özledim
İstanbul beni
Arayacaksan İstanbul'da
Bul beni.

Kadın ne demek ister?




Kadın ne demek ister?

* İhtiyacımız var = Ben istiyorum * Bu senin kararın = Doğru karar apaçık görünüyor ama...
* Ne istersen yap = Sonra nasıl olsa ödetirim onu sana.
* Konuşmamız gerekiyor = Şikayetlerim var.
* Sen... Çok erkeksisin = Traş olman gerekiyor ve çok terliyorsun.
* Hayır ben duygusal bir dönemde değilim, saldırgan da değilim! = Adet dönemim.
* Bu mutfak çok kullanışsız = Yeni bir ev istiyorum.
* Yeni perdeler istiyorum = Ve halılar, ve mobilya ve duvarkağıdı...
* Düğün ayakkabısı almamız lazım = Diğer 40 çift istediğim beyaz tonunda değil.
* Resmi şuraya as = HAYIR... Oraya demek istedim.
* Bir ses duydum sanki = Sanırım uyudun.
* Beni seviyor musun? = Pahalı birşeyler isteyeceğim.
* Beni ne kadar seviyorsun? = Bugün senin hoşlanmayacağın bir şey yaptım.
* Popom büyük mü? = Bana güzel olduğumu söyle.
* İletişim kurmayı öğrenemedin = Beni onayla.
* Bu tariften hoşlandın mı? = Hoşlansan da hoşlanmasan da alışmak zorundasın. Ben böyle pişiriyorum.
* Bağırmıyorum! = Evet bağırıyorum, çünkü bu konu çok önemli!
* Haklısın tatlım... = Beni çok sinirlendirdin... Kafamı kızdırıyorsun...

27 Eylül 2009 Pazar

NÛR - 31 --Ve mü'min kadınlara söyle


NÛR - 31 AYET

وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُوْلِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاء وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِن زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

Ve kul lil mu’minâti yagdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne, ve lâ yubdîne zînetehunneillâ mâ zahera minhâ, vel yadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ li buûletihinne ev âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev ebnâihinne ev ebnâi buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne evit tâbiîne gayri ulîl irbeti miner ricâli evit tıflillezîne lem yazharû alâ avrâtin nisâi, ve lâ yadribne bi erculihinne li yu’leme mâ yuhfîne min zînetihinn(zînetihinne), ve tûbû ilâllâhi cemîan eyyuhel mu’minûne leallekum tuflihûn(tuflihûne).

1. ve kul : ve de
2. li el mu'minâti : mü'min kadınlara
3. yagdudne : çeksinler, indirsinler
4. min ebsâri-hinne : (onların) gözlerinden, bakışlarından, bakışlarını
5. ve yahfazne : ve korusunlar
6. furûce-hunne : (onların) ırzları
7. ve lâ yubdîne : ve açmasınlar
8. zînete-hunne : (onların) ziynetleri
9. illâ : dışında, hariç
10. mâ : şey
11. zahera : zahir oldu
12. min-hâ : ondan
13. vel yadribne (ve li yadribne) : ve örtsünler
14. bi humuri-hinne : (onların) başörtüleri
15. alâ : üzerine
16. cuyûbi-hinne : (onların) yakaları
17. ve lâ yubdîne : ve açmasınlar
18. zînete-hunne : (onların) ziynetleri
19. illâ : dışında, hariç
20. li buûleti-hinne : (onların) eşleri, kocaları
21. ev : veya
22. âbâi-hinne : (onların) babaları
23. ev : veya
24. âbâi buûleti-hinne : (onların) kocalarının babaları
25. ev : veya
26. ebnâi-hinne : (onların) oğulları
27. ev : veya
28. ebnâi buûleti-hinne : (onların) kocalarının oğulları
29. ev : veya
30. ıhvâni-hinne : (onların) erkek kardeşleri
31. ev : veya
32. benî ıhvâni-hinne : (onların) erkek kardeşlerinin oğulları
33. ev : veya
34. benî ehavâti-hinne : (onların) kız kardeşlerinin oğulları
35. ev : veya
36. nisâi-hinne : kadınlar
37. ev : veya
38. mâ meleket eymânu-hunne : (onların) ellerinin altında sahip oldukları, (cariyeler)
39. evit tâbiîne (ev et tâbiîne) : veya onlara tâbî olanlar, hizmetliler
40. gayri ulî el irbeti : kadına ihtiyaç duymayan
41. min er ricâli : erkeklerden
42. evit tıflillezîne : veya çocuklar ki onlar
43. lem yazharû : zahir olmaz, farkına varmaz
44. alâ avrâtin nisâ : kadınların avret yerlerine
45. ve lâ yadribne : ve vurmasınlar
46. bi erculi-hinne : (onların) ayakları
47. li yu'leme : bilinsin diye
48. mâ yuhfîne : gizlediklerini
49. min zîneti-hinne : (onların) ziynetlerinden
50. ve tûbû : ve tövbe edin
51. ilâllâhi (ilâ allâhi) : Allah'a
52. cemîan : topluca (hepiniz)
53. eyyu-hâ : ey
54. el mu'minûne : mü'minler
55. lealle-kum : umulur ki böylece siz
56. tuflihûne : felâha eresiniz

Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunan (köleleri), erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış (cinsî güçten düşmüş) hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye, ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz.

NUR SURESİ 30. AYET---gözlerini (harama) dikmemelerini


NUR SURESİ 30. AYET

قُل لِّلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ

Kul lil mu’minîne yaguddû min ebsârihim ve yahfezû furûcehum, zâlike ezkâ lehum, innellâhe habîrun bimâ yasneûn(yasneûne).

1. kul : de
2. li el mu'minîne : mü'minlere, mü'min erkeklere
3. yaguddû : çeksinler, indirsinler
4. min ebsâri-him : gözlerinden, bakışlarından, bakışlarını
5. ve yahfezû : ve muhafaza etsinler, korusunlar
6. furûce-hum : ırzlarını
7. zâlike : bu
8. ezkâ : daha temiz
9. lehum : onlar için
10. inne allâhe : muhakkak Allah
11. habîrun : haberdar olandır
12. bimâ : şeylerden
13. yasneûne : yapıyorlar

(Resulüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır..

Anne, Babam Beni Hiç Öptü mü ?


Özlem 11 yaş/s/ında ! )

--- Annecim… bugün bayram/mış… neden bende bayram yapamıyorum ?

Geceler boyu düşünen anne en sonunda bir karara varıyor ama, gel de bu kararı uygula !
( Özlem’e babasını anlatacak… haydi çıksın da… anlatabilecek babayiğit varsa anlatsın ! )

--- Kızııım… Özleeem… gel yavrum otur karşıma biraz konuşalım…
( Onlarca yutkunmadan sonra anne söze giriyor )

--- Özlem’cim… hani sen bana hep soruyordun ya babanı…
( yine ardı ardına yutkunma molası ! )

--- Evet Annecim… ne oldu… neden gözlerin doldu şimdi ?

……………………………………………….
--- Kızım… bak yavrum… bunları seni üzmek için söylemiyorum…ama artık bazı gerçekleri bilmen gerek

--- Babamın neden gelmediğini mi söyleyeceksin anne ?

--- Kızım işimi daha zorlaştırma… bak yavrum... baban, sen daha 40 günlük bile değilken…
yani, bizde buna kırkı çıkmamışken denir… Şehit oldu !

--- Annecim " Şehit " ne demek ?
………………………………….…………….

--- Yavrum hani asker amcalar var ya… bayramlarda senin eline bayrak verip, yanağını sıkanlar… işte baban da, onlar gibiydi...

--- Peki annecim madem ki, babam asker… neden hiç yanağımı sıkmadı ?

--- Kızım senin baban da asker (di)… senin de içinde yaşadığın bu ülke yaşanabilir bir ülke olsun…
“dahası, bizim ülkemiz olsun ülküsüyle” Vatan borcu olan askerliğini yapmaya gitti… ülkesini korurken öldürüldü !
( askerlik, kendi evlatlarını gönderemeyen, çürüğe çıkaranların gözüyle, yan gelip yatma yeri olmadığı için” )
--- ve ölüm haberini getirenler dedi ki; “ Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor ” ( *** )
sonra da Şehitler mezarlığında “sağ yanına yatırılıp” toprağa bırakıldı !
( Hani askerlik yan gelip yatma yeri değildi ! )

--- Peki annecim neden öldürüldü, suçu(m) neydi ?

--- Suç mu ? Kızım… senin baban sadece Vatanını sevdi !

--- Benden de mi çok ? (!)

--- hem bu nasıl bir borç annecim sonunda ölüm olan (!)

--- Annecim… bize okulda öğrettiler… Mehmet Akif Ersoy yazmış

Sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı
Verme dünyaları alsan da bu cennet Vatanı… demiş…

--- " Şehit oğlu olur da, şehit kızı olmaz mı ? "

……………………………………………………………

--- Annecim bir şey daha sorayım mı ?

--- Sor kızım... sor !

--- Bir çocuğun babası tarafından öpülmesi nasıl bir şeydir ?

…………………………………………………………….

ONU ASLA ÖĞRENEMEYECEK !.....................................


ALINTIDIR::

Sana hakkımı helal ettim!



Ah gönlün şimdi başka yare mesken,
Ah el çekmiyor kara sevda benden!
Sen hangi elde sevda olup açtın!

Geçmişte tebessümle kendini var ettiğin bu yürekte,
Acı sözlerle ve kendini bilmez tavırlarla
yok ettin bende ki seni!
İyi ki daha geç kalmamışım seni tanımak için,
İyi ki başarabilmişim
hastalıksı sevdana yenik düşmemeyi!
İyi ki yüreğimi uçurmuşum değerimi bilene!

Şimdi hangi sevdada ıslatırsan ıslat yüreğini;
Hiç farketmez benim için!
Kimbilir kaç sevda
durağını daha ziyaret ediceksin,
Kimbilir daha beni unutmak için kaç ismi heceleyip harflerine
böleceksin Ama bilirim;
Benim sevdamı hiç bir elde göremeyeceksin!

Ve bir daha hayatımda ne ismimi hecelere bölmene izin vericem,
Ne de harflerime değmene!
Bilirim sayıklarsın herşeye rağmen ismimi gecelere
Artık ismime,Cismime değme!
Bırak rahat kalsın,
temiz kalsın içimde ki kalan son damlan!!
Onu seninle kirletmeyeceğim!



Yok bir sitemim,
Hayatta herşey kısmet!

Ağla gönlüm,
Nasip değilmiş vuslat!

Rahat uyu yar,
Sana hakkımı helal ettim!

Sana Sevgimi Helal Etmeyeceğim



Bir sevgi adamıştım senin uğruna,
o iki kelimenin arasına sıkıştıramadığım...
hani anlamını anlatamadığım...
Hasretinle büyüttün onu,
şimdi ayrılığınla tüketeceğim.

Bir gül dermiştim yoluna
hatırlar mısın? Ey! sevgili...
Bataklıkta büyüttüm onu ,
Senden başkasına vermeyecegim .

Bir gönül verdim sana.
hiçbir dilde karşılığını bulamadıgım.
Varlığınla yaşattın onu,
şimdi yoklugunla öldürecegim.

bir şiiri yazdım aşkına,
sonsuza kadar bu şiiri söyleyeceğim.

Ama
Şunu Unutma Tek Sevdiğim!

SANA SEVGİMİ HELAL ETMEYECEĞİM...

25 Eylül 2009 Cuma

Serin öyleyseSeccade Kıbleye doğru.



yandıysa yüreğiniz..
yediğiniz darbeler yıldırdıysa sizi..
sevginiz hep sevgisiz kaldıysa..
yüreğinize değer verilmediyse..
artık dayanamıyorum sevgisiz kalmaya diyorsanız


serin öyleyse seccadenizi kıbleye doğru.
kapatın gözlerinizi..
aydınlığınız gönlünüzdeki O’'göz yaşlarınız süzülsün yanağınıza.
yüreğinizde kavrulan aleve serinlik olsun göz yaşlarınız..

O dost ise yürekte serinlik var
O dost ise yürekte huzur var
O dost ise yürekte coşku var
O dost ise yürekte yürek var...

Ve O.. eğer O sevgili ise aşık olunan ise..
İşte o zaman yürekte olana tarif yok..
İşte o zaman yürekte olanı yazacak kalem yok..
İşte o zaman yürekte olanı söylicek dil yok..
İşte o zaman O var..
ve O var ise..

Haydi artık sözler sükut etsin..
bırakın yürekleriniz konuşsun..

Seccadeniz sevgiliyle buluşmanız olsun..
göz yaşlarınız sevgiliye hediyeniz olsun..
yüreğiniz sevgiliyle konuşan diliniz olsun..

sevgilinin size nasıl tecelli ettiğiniz işte o zaman..
işte o zaman anlaıcaksınız..

ve işte o zaman anlıcaksınız
O dost ise her şey dost
O sevgili ise her şey sevgili...

Bir düş sokağının sakiniydim ben!..



Ben günahlarımla hüzne filizlenirken
yorulmuş dualar ordusu kelimelerim
o anın en ince sızısına sığıyordu
durup öylece
ve sadece
susuyordu
çözemediğim bakışlar kentinde
bir düş sokağının sakiniydim ben!..

İyi Oldu Gelmediğin !


Sen, açık denizlerden habersiz bir balık,
yalçın tepelerden uzak bir martısın.
Sen, benim için korkak,
herkes için heryerdeki insansın.
İyi oldu gelmediğin.

Alınmanı istemem,
darılman üzer beni,
sana yalan söyleyemem.
Tabi, hep sevdim seni,
sende sığ suları, sende martıları,
açık denizden habersiz balıkları,
sıradan insanları.
Geçemeyeceğin köprüleri,
düşleyemeyeceğin mavileri
sende korkaklığı sevdim

Sende sevgisizliği sevdim.
İyi oldu gelmediğin.

Hani aşk sessiz , sevgi dilsizdi...


Duyguları körüklemeyı bir kenara bırak bugün
olması gerektiği gibi
Yaşa sevdanı...

Hani A.Ş.K sessiz , sevgi dilsizdi...
şimdi şikayetin neye ?
bu Şımarıklığının yükümlülüğü hangi sevgi durağına ait
dizlerı kanayan bu kor sevdan
daha ne kadar sana pusula olabılır kı
...
Alışamayacaksın değil mi?
ne onsuzluğa ne de ondan arta kalanları içine çekmeye
Şımdılerde ellerın sessizligi
gözlerın dılsızlıgıni ıfade ederken
hıssettıklerının cıkmaz yolda oldugunu
... sende
bılıyorsun degıl mı?

Her tarafına zerk etmıs o yurek sancın
o dünya neferin
yokmu
artık
diyorsunn...oylemi ?

ES GEÇ beni hayat artık
umutlardan ümıtlerden
duygulardan
o sukut lımanlardanda yerımı sıl
bırak sevdamı
kanayan yaramı
bır köşeye...
o her an körüklenen
Sevdam hoscakalsın..

Ölüm Kapımı Çalmasa da



Gözyaşlarına esir olma
Akıt onları nefretin gibi,
Bir sır ver ta derinden
Anlatsın gözlerin gizemini!

Ellerin bedenimde
Biliyorum yasak bize
Gitmeden belki son kez
Dokun, dokun bana

Sonsuz aşk yoktu ya!
Ölüm kapımı çalmasa da
Kalbim seni bekler gibi
Fırtına öncesi sessizliği

Biz, aşkın esirleri
Bir kadın üzülürse
Üçümüzün oyununda
Bırak ben olayım
Atlatırım zamanla

Bir gün gelir belki
Kavuşuruz seninle
Meydan okuruz dünyaya
Kaybolan geçmişe
Sonsuz aşk yoktu ya!

SENİ SEVİYORUM




Ne güzel şey; SENİ SEVİYORUM demek
Sevdiğini söyleyebilmek ne güzel...
Her baharda, gece-gündüz
Her saniye
SENİ SEVİYORUM!
SENİ SEVİYORUM!
SEVİYORUM SENİ!
Diyebilmek ne güzel...

Çünküsü yok, nedeni yok sevmenin
Zamanı hiç yok,
Dakikalar zaman üstü...
Utangaç bir gecenin kucağında
Yağmurlar vuruyor pencereme,
Aşkın vuruyor kalbimin kıyılarına
Gecenin bu çıldırtan yalnızlığında
Aşkın ayak seslerini duyuyorum yüreğimde
Ve hasretini içimde,
SENİ SEVİYORUM!

Sesini duymak istiyorum uyumadan önce
Sabahlara kadar konuşmak,
Hiç kapatmamak telefonu...
Aynı düşlere uyumak sonra
Ve uyanmak aynı güneşe
SENİ SEVİYORUM!

Daha bir güzelleştim son günlerde,
Gözlerimin içi parlıyor,
Kabına sığdıramıyorum aşkı.
Gülmek geliyor içimden,
Sokaklarda koşar adım yürümek,
Tanıdık, tanımadık herkese selam vermek,
Merhaba ülkemin güzel insanları,
Hepinize, hepinize merhaba
SİZİ de SEVİYORUM!

Senin sevdiğin gibi tarıyorum saçlarımı,
Siyah kazağımı daha çok yakıştırıyorum kendime
Ve daha çok seviyorum limonlu çayı...
Senin sevdiğin her şeyi seviyorum
SENİ SEVİYORUM!

İyi ki doğdun iyi ki varsın.
Doğum günün kutlu olsun!
SENİ ÇOK SEVİYORUM!
SENİ ÇOK SEVİYORUM!
Yaşamaksa seni sevmek,
Ben hiç ölmedim...
SENİ SEVİYORUM!

AŞK YAŞAYANLAR İÇİNDİR



Ağladığını istemem ben ölürsem.
Beni en sevdiğin halimle hatırla.
Uzak bir yerde çalıştığımı düşün.
Hayatta olduğuma inan

Bir gün gelir kendiliğinden
Geçer bütün üzüntün
Her yeni gelen günü
Yeni bir ümitle beklemeli

Her yeni gün yeni havalarla gelir
Gece, yağan yağmurla uyursun
Sabah, birde bakarsın odan güneşli.
Her gelen vapur, tren
Yeni insanlarla gelir...

Ben esmerdim güzelim
Bu sefer bir sarışını seversin
Aşk yaşayanlar içindir...

Seni Bende Unuttun



Bir akşamüstü bir rüzgâr yapıştı belime, sevdik beraber.
Sevmek daha çok acıtır dedi, gözleri yaşararak.
Önce inanmadım.
Sonra kudurdu, kudurdu.
Başım döndü, bağırdım...

"Sen, giderken gülüm izlerini silmeyi unuttun.
Sen, giderken bitanem, bende bıraktıklarını almayı unuttun.
Sen, giderken aşkım, sen hâlâ bendeydin.

Çalan bir müzik parçasının sözlerinde unuttun kendini.
Bir ağustos akşamında unuttun beni ve seni.
Süzülen damlaların sıcaklığında,
Sensiz bir gecenin sabahındaki hıçkırıklarda unuttun seni.
Terasda içilen bir bardak çayda
ya da bir bardak suda unuttun.

Bir mangal ateşinin sonrasında, yanmış közlerde unuttun.
İstanbul'nun o güzel sokaklarında,
O ıssız kalabalıkda unuttun kendini.
Söylenen yalanlarda, 'iyi ki varsın'larda unuttun seni ve beni.
Geceleri baktığımız o yıldızlarda unuttun bizi.

Bir daha birlikde çıkamayacağımız Piyer Loti'de
çay bahcesinde, Papatya'da unuttun bizi.
Adını bir türlü koyamadığın
gelecekdeki güzel günlerimizde unuttun.
Sen giderken bitanem,

SENİ BENDE UNUTTUN !!!."

Kavuşma Günü


En güzel gülüşünle karşıla beni

İşte geldim yanına yorgun ve yitik

Yılmışım, yıkılmışım, kahrolmuşum

İçimde tarifsiz bir gariplik



Anlamaya çalış bir şey sormadan

Yaklaş yanıma, gözlerime bak

Dağıt saçlarını çocuklar gibi

Sonra başını omuzlarıma bırak



Dertliyim, kahırlıyım, efkârlıyım

Ağır, çaresiz hüzünlerle geldim sana

Birlikte ömür boyu yaşayacağımız

Perişan gecelerle, günlerle geldim sana



Paramparça hayallerim, umutlarım

Ne kalmışsa içimde kırık dökük

Al, yeniden sev beni, ayıkla arıt

Baksana, bütün ışıklarım sönük



Pelte pelte karanlığım koyu, zifir

Göklerin üstüme abandığı gecelerdeyim

Dinle, sana bir şarkı söyleyeceğim özlem dolu

Dinle, bütün çalgıların sustuğu yerdeyim



Oysa ki sen aradığım, bulduğumsun benim

Oysa ki bu en güzeli kavuşmaların

Bakma şimdi böyle kahırlı olduğuma

En mutlu şiirleri söyleyeceğim sana yarın



Yeter ki mahşere dek beni özle beni sev

Zamanların en ölümsüzünde yaşat beni

İşte geldim yanına alev alev dopdolu

Al dilediğin gibi yeniden sev beni

Sıla-i Rahim





Akraba ve yakınları ziyaret etme, hallerini ve hatırlarını sorma, gönüllerini alma anlamında bir İslam ahlâkı terimi.

İslam'da insanlar arası ilişkilere önem verildiği gibi özellikle yakınlardan başlayarak anne ve babanın ve sırayla diğer akrabaların ziyaret edilip gözetilmesi prensibi son derece önemlidir.

Halit b. Zeyd (Ebu Eyyüb el-Ensarî) hazretlerinden rivayet edildiğine göre bir adâm Hz. Peygamber'e gelerek: "-Yâ Rasûlallah; beni Cennete sokacak bir ibadet söyler misiniz?" dedi... Rasûlüllah şu cevabı verdi:

"Allah'a ibadet eder ve O'na hiç bir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılar, zekât verir ve sıla-i rahim edersin" (Buharî, Zekât, 1).

Peygamber Efendimizin bu kadar önemle üzerinde durduğu ve yapıldığı zaman müslümanların Cennete girmelerine sebep olacağını haber verdiği sıla-i rahim; her türlü hayır işlerinde akraba ve yakınların görülüp gözetilmesidir. Gerek âyetlerde, gerek hadislerde, bunun, namaz, zekât gibi farz ibadetlerden hemen sonra zikredilmesi, İslâmdaki önemini göstermektedir. Alimler sıla-i rahimde bulunmanın vacib olduğu görüşündedirler. Bunun, terkedilmesi, yani akraba ve yakınlarla olan ilgisinin kesilmesi, büyük günâh sayılmıştır. Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor:

"Allah'tan korkun ve akrabalık bağlarını kesmekten sakının" (en-Nisâ, 4/I);

"Onlar ki Allah'ın gözetilmesini emrettiği hakları gözetirler (akrabalık bağlarını devam ettirirler ve iyilikte bulunurlar); Rablerine saygı beslerler ve kötü hesaptan korkarlar...";

Fakat Allah'ın tevhit akidesini kabullendikten sonra onu bozanlar ve Allah'ın bağlanmasını emrettiği bağları koparanlar (akrabalık bağlarını kesenler) ve yeryüzünü fesada verenler var ya; işte bunlar, lânet onlara ve yurdun kötüsü Cehennem de onlara" (er-Ra'd, 13/21, 25).

Ayet ve hadislerde geçen "rahim" (akraba) sözünün hangi derecede akrabaları içine aldığı hususunda farklı görüşler vardır. Bazılarına göre kendileriyle evlenilmesi haram olanlar; bazılarına göre vârisler akraba sayılır. Bazı âlimler de, mahrem olsun olmasın, kişinin bütün yakınları akraba (rahim) dir demişlerdir. Bu son görüş, toplumsal yardımlaşma bakımından daha kapsamlıdır.

Allah (c.c) ve Peygamberi (s.a.s), akrabanın görülüp gözetilmesini emrettiklerine göre, bunun nâsıl yapılacağını iyi bilmek gerekir.

Sıla-i rahmin birkaç derecesi vardır. En aşağı derecesi akrabalarımıza karşı tatlı sözlü, güler yüzlü olmak; karşılaştığımızda selâmlaşmayı, hal hâtır sormayı ihmâl etmemek; dâima kendileri hakkında iyi şeyler düşünmek ve hayır dilemektir. İkinci derece de ziyâretlerine gitmek ve çeşitli konularda yardımlarına koşmaktır. Bunlar daha çok bedenî hizmetlerdir. Özellikle yaşlıları zaman zaman yoklayarak, yapılacak işleri varsa onları takib etmek kendilerini sevindirecektir. Sıla-i rahmin üçüncü ve en önemli derecesi akrabalara malî yardım ve destek sağlamaktır.

Bu yardımlar herkesten beklenemez. Hasta ve yatalak bir kişiden akrabasını ziyâret etmesini istemek anlamsızdır. Fakir birisinden de başkalarına mâlî yardımda bulunmasını beklemek de yanlıştır. Yalnız zengin, hali vakti yerinde bir müslümanın, sadece ziyâret ve hal, hatır sormakla bu görevi yerine getirebileceği de söylenemez. Böyle zengin birisi için sıla-i rahim, yoksul akrabalarına elinden geldiğince malî destekte bulunmaktır. Bu destek ödünç para vermekle olabileceği gibi; karşılıksız mâlî yardımlar şeklinde de olabilir. Şu halde, yakınları görüp gözetmek deyince, yukarıda belirtilen üç derecedeki yardımdan hangisine güç yetiniyorsa, onun yapılması anlaşılmalıdır. Yapabileceği görevi yapmamak müslümanı bu konuda sorumlu kılar. Yukarıdaki âyet-i kerimede, Allah Teâlâ'nın bu görevi yerine getirmeyenlere yönelttiği lânet unutulmamalıdır. Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: Her Cuma gecesi insanoğlunun amelleri Allah'a arz olunur: Yalnız sıla-i rahimde bulunmayanların amelleri kabul olunmaz" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 484).

Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

" Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimse akrabasını görüp gözetsin" (Buharî, İlim, 37; Müslim, İmam, 74-77).

"Akrabalık, Arş'ta asılıdır. Der ki: "-Beni gözeteni Allah gözetsin; beni terk edeni Allah terk etsin" (Müslim, Birr ve Sıla, 17);

"Akrabalık bağlarını kesip koparan kimse Cennete giremez" (Buhari, Edeb, 11);

"Her kim rızkının bol olmasını ve ecelinin gecikmesini istiyorsa akrabasını görüp gözetsin" (Buhari, Edeb, 12);

"Ey insanlar, birbirinize selâm verin, akrabanızı gözetin, yemeği yedirin! Geceleyin insanlar uyurken namaz kılın ki selâmetle Cennete giresiniz" (Tirmizî, Et'ime, 45).

"Yoksula yapılan sadaka bir sadakadır. Bu sadaka akrabaya yapılmışsa iki sadaka demektir. Biri sadaka, diğeri sıla-i rahimdir ki bu da sadaka sayılır" (Tirmizi, Zekât, 26).

Akrabalarımız, özellikle hala, teyze, amca, dayı, gibi yakınlarımız aileden sayılır. Onları kendi yakınlarımız bilerek davranışlarımızı ayarlamakta büyük faydalar vardır. Rasûlüllah (s.a.s): "Teyze, anne yerindedir" (Tirmizi, Birr, 5) buyuruyor. Amca da baba yerindedir. Bu kadar yakın olan kişilere karşı yerine getirilmesi gereken bazı ahlâkî görevlerin bulunması tabiidir. Bu görevler arasında olan ziyaretlere özel bir yer ayrılmalıdır. Aşağıda anlatılacak genel ziyaret kurallarına uyarak yakınları, başta bayramlar olmak üzere, zaman zaman ziyâret etmek, mümkünse hediyeler ***ürmek güzel bir davranıştır. Yapılan ziyareti iâde etmek de gerekir. Müslümanı ziyarete gelene gitmemek aradaki bağların daha çabuk kopmasına sebep olmaktır.

Ziyaretler akrabalar arasındaki sevgi bağlarını güçlendirir. Dargınlıkları sona erdirir. Sevinç ve üzüntülerin karşılıklı paylaşılmasına, sıkıntılara birlikte çareler aranmasına vesîle olur. Özellikle yaşlılar toplumda yalnız kalmadıkları, çevrelerinde kendilerini seven, arayıp soran insanların bulunduğu inancı ile son yıllarını huzur ve mutluluk içinde geçirirler.

Sıla-i rahim konusunda dikkat edilecek hususlârdan biri de şudur: İyilik, karşılık bekleyerek yapılmamalı, sadece görüp gözeten yakınlara karşı sıla-i rahimde bulunulmamalı; aksine, unutan, akrabalık bağlarını koparanlara karşı da bu görev yerine getirilmelidir. Hz. Peygamber şöyle buyuruyor:

"İyiliğe benzeri ile karşılık veren kişi, tam anlamıyla akrabasını görüp gözetmiş olmaz. Hakiki sıla, kişinin kendisi ile ilgiyi kesenleri görüp gözetmesidir" (Buharî, Edeb, 15).

İyilik her durumda düşünülmeli ve yapılmalıdır. Yoksul ve güçsüz iken iyilik ve yardımdan söz edip, zengin ve güçlü duruma yükselince başka türlü davranmak, fesâd ve ahlâksızlıktan başka bir şey değildir.

Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor:

Demek idâreyi ve hâkimiyeti ele alırsanız hemen yer yüzünde fesad çıkaracak, akrabalık bağlarını bile parçalayıp keseceksiniz öyle mi? Onlar öyle kimselerdir ki Allah kendilerini rahmetinden kovmuş da duygularını almış ve gözlerini kör eylemiştir. (Muhammed, 47/22-23).
Alıntı

Mezheplere göre Eti Yenen ve Yenmeyen Hayvanlar


Mezheplere göre Eti Yenen ve Yenmeyen Hayvanlar

Kurt, ayı, aslan, kaplan, pars, sincap, samur, sansar, maymun, sırtlan, fil, köpek, kedi, tilki, gelincik gibi avını köpek dişi ile yakalayan yırtıcı hayvan yenmez. [Şafii’de tilki, sırtlan, samur, sincap, gelincik yenir.] Avını pençesi ile yakalayan ve leş yiyen, çaylak, kartal, kerkenez, kuzgun, akbaba, leş kargası, yarasa, atmaca, şahin gibi kuşlar yenmez.

Haşarat, yani toprak içinde yuvası olan küçük hayvanlar helal değildir. Fare, akrep, yılan, kertenkele, kene, kurbağa, kaplumbağa, arı, sivrisinek, kara sinek, köstebek, kirpi, bit, pire gibi haşarat yenmez. [Şafii ve Maliki’de kirpi, kertenkele yenir.]
İğrenç olmayan, leş yemeyen, avını pençesi ile yakalamayan kuşlar yenir. Mesela ördek, saksağan, kumru, bülbül, keklik, deve kuşu, bağırtlan kuşu, güvercin, bıldırcın, tarla kargası, tavus, kırlangıç, baykuş, papağan, turna, serçe ve sığırcık gibi kuşlar helaldir. Hüdhüd [ibibik] mekruhtur.

[Şafii’de kırlangıç, tavus, hüdhüd, papağan, yarasa yenmez. Leylek hariç, martı ve balıkçıl gibi deniz kuşlarının hepsi yenir.]

Zürafa, geyik, ceylan, tavşan ve evcil hayvanlardan sığır, davar ve kümes hayvanları yenir.

Tezek ve başka necis şeyleri yiyen hayvanın eti kokarsa yemesi mekruhtur. Temiz şey ile beslenip, pis kokusu kalmazsa caiz olur.

[Necaset yemiş olan tavuk, koyun ve sığırı hemen kesip yemek mekruhtur. Tavuğu 3, koyunu 4, sığır ve deveyi 10 gün hapsetmek, yani necaset yedirmeyip temiz gıda ile beslemek gerekir. Şafii’de ise deve 40, sığır 30, koyun 7, tavuk 3 gün hapsedilir.]
Yalnız süt emip başka bir şey yememiş olan küçük kuzuların öldükten sonra karınlarından çıkarılan peynir mayaları temizdir. Koyun, sığır gibi ölmüş hayvanların memelerinden çıkan sütler de temizdir.

Hasta veya bayıltılan bir hayvan, diri olup olmadığı bilinmiyorsa, boğazlanırken hareket ederse veya diri hayvandaki gibi kan çıkarsa yenir. Çünkü bunlar hayat alametidir. Hayat alameti yoksa yenmez.

Hayvanların akan kanı necistir. Etteki akmayan kanı, karaciğeri ve dalağı temizdir.
Çok kimse, bilmediği için, çekirge yenmez zanneder. Çekirgenin helal olduğu hadis-i şerifle bildirilmiştir. Dört mezhepte de yenir.

Besmelesiz kesilen hayvan yenmez. Besmele çekmek unutulursa yenir.
Şafii’de Besmelesiz kesilen hayvanı yemek de caizdir. Maliki’de, Besmele unutulursa da yenmez.

Dinsizlerin kestiği, hayvan yenmez. Kesmeyip de, bir yerine bıçak saplayarak, alnına vurarak veya boğarak veya ilaçlayarak, elektrikleyerek öldürülen kara hayvanları, leş olur. Bunları yemek haram olur.

Müslüman kasaptan alınan bir etin, nasıl kesildiği bilinmiyorsa, helal olmak ihtimali varsa, [yani, kesenler müslüman ve dinsiz karışık ise], yemek caiz olur. (Mizan-ül-kübra, Hadika, Berika, Mezahib-i erbea, Hayat-ül hayvan)
Eti yenen her hayvanın 7 yeri yenmez. Bunlar, akan kan, idrar aleti, hayaları [koç yumurtası], bezleri [guddeleri], safra kesesi, dişi hayvanın önü ve idrar kesesidir.
Martı Hanefi ve Hanbeli’de yenmez. [Şafii ve Maliki’de martı ve balıkçıl yenir.]
At eti, tenzihen mekruhtur. [Şafii ve Hanbeli’de helal, Maliki’de haramdır.]

Hanefi mezhebinde balık şeklinde olmayanlar yenmez. Kalkan, sazan, Yunus balığı, yılan balığı yenir. Kalamar, mürekkep balığı, deniz hınzırı, deniz aygırı gibi hayvanlar ve yengeç, midye, istiridye, ıstakoz, kerevit, karides gibi deniz haşaratı yenmez. Diğer üç mezhepte ise, deniz ürünlerinin hepsi yenir.

[Şafii’de denizde yaşayan her hayvan yenir. Bir kısım Şafii âlimlerine göre ise, tab’an pis olanlar yenmez. Peygamber efendimiz, (Denizin suyu temizdir, meytesi [bir sebeple öldürülmüş olanı] helaldir) ve (Kendiliğinden ölüp de, su üstüne çıkan balığı yeme, su çekilip de açıkta kalarak ölmüşse onu ye! Böyle bir sebeple denizde öleni de ye!) buyurdu.]

Su içinde kendiliğinden ölüp, karnı üst tarafta duran balık yenmez. Fakat ağ ile, saçma ile, ilaç ile, sarsıntı ile dinamit veya herhangi bir madde ile ölen her balık yenir. Suyun açılıp kurumasında, fazla sıcaktan veya fazla soğuktan dolayı ölen veya kuşlar tarafından öldürülen, su içinde bağlı tutulmakla ölen, buz arasında sıkışarak ölen balıklar yenir. Deniz içinde ölen veya sudan çıkarılmadan tokmak ile vurulup öldürülen veya bıçakla başı kesilen balıklar yenir. Temiz olmayan suların içindeki balıkları yıkayıp yemek caizdir. Avlanan bir balığın içinden çıkan balık, sağlam ise yenir.

Buffalo, zürafa, zebra, kanguru, deve kuşu yenir. Avını köpek dişi ile yakalayan hayvanın eti yenmez. Avını pençesi ile yakalayan, leş yiyen kuşların eti yenmez.
Bir hadis-i şerif meali:

(Azı dişi olan yırtıcı hayvanlar ve pençesiyle avlanan kuşlar yenmez.) [Müslim]
Buffalo, sığır gibi ot yer, geviş getirir. Zürafa ve zebra ceylan gibi ot yer, kanguru, tavşan gibi ot yer. Bunların köpek dişleri yoktur. Deve kuşu, hindi gibidir, avını pençesiyle yakalamaz, leş yemez. Yumurtası da yenir.

İhtiyaç halinde mezhep taklidi
Mezheplerdeki farklı hükümlerin rahmet olduğu hadis-i şerifle bildirilmiştir. Zaruret veya ihtiyaç olunca, başka mezhep taklit edilerek, o mezhepteki helal olan bir hayvan yenir. Mesela kirpi etinin ekzama, kaşıntı, sedef, baras gibi deri hastalıklarına ve gelincik denilen fil hastalığına iyi geldiği Hayat-ül hayvan kitabında yazılıdır. Hanefi ve Hanbeli mezhebinde kirpi eti yemek haramdır. Şafii ve Maliki mezhebinde caizdir. Tesirli başka mubah bir ilaç yoksa, hastanın, bu iki mezhepten birini taklit ederek kirpi eti yemesi caiz olur. Kirpinin başını besmele ile kesmek gerekir. Kirpi insanların yanında başını gizler, suya konunca başını çıkarır. Böylece başını kesmek kolay olur.
Aç kalıp kendi mezhebine göre helal olan yiyecek bulamayan kimse, başka mezhepte helal olan bir yiyeceği yer. Hiçbir mezhepte de çare bulamazsa, ölmeyecek kadar haram olan gıdadan yiyip içmesi caiz olur. (Hadika)

Balık nasıl yenir?
Kur’an-ı kerimde balık eti hakkında mealen buyuruluyor ki:
(Taze et [balık] yemeniz ve [inci mercan gibi] ziynet çıkarmanız için denizi emrinize veren Odur.) [Nahl 14]
Hangi hayvanların nasıl yeneceği de şöyle bildiriliyor:
(Meyte, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesilenler size haram kılındı. Henüz ölmeden kesmeniz hariç, boğulmuş, vurulmuş, düşmüş, boynuzlanmış ve canavar tarafından parçalanmış hayvanlar haramdır.) [Maide 3]
Devamındaki âyette de, keserken Allah adının anılması, yani Besmele çekilmesi bildiriliyor.

Meyte, boğazlanmadan, dine uygun kesilmeden ölen hayvandır, leştir. Bir hayvan ötekini öldürse, dine uygun boğazlanmadığı için yenmez. Âyete bakınca, balığın da Besmele ile boğazlanması gerektiği anlaşılıyor. Ama balıkları hiç kimse kesmiyor. Âyetten anladığımıza uyarsak, balığı kesmeden yemek caiz olmaz. Fakat Peygamber efendimiz açıklıyor, (Balıkları kesmek gerekmez), hatta (Besmele çekmek de gerekmez) buyuruyor.

Balıkları dinamitle veya başka şeylerle öldürünce yine yenir. Hatta bir balık ötekini yese, her iki balık da yenir. Halbuki aslan bir geyiği parçalasa, o geyik yenmez. Peygamber efendimizin açıklaması olmadan bunları Kur'an-ı kerimden anlamak mümkün olmaz.

Âyette, kanın da haram olduğu bildiriliyor. Dalak da kandır. Âyete bakarak dalak yemenin de haram olduğunu söyleyen cahiller olmuştur. Peygamber efendimiz, iki kanın helal olduğunu bildirmiştir. Bu iki kanın birisi dalak, öteki de ciğerdir.

Başka mezhebi gözetmek
Kendi mezhebinde caiz, fakat başka mezhepte haram olan bir şeyi yememek evla değil midir? Mesela tilki eti Şafiide helal, Hanefide haramdır. Şafiilerin de yememesi uygun olmaz mı?

Elbette diğer mezhepleri de gözetmek müstehab ve iyi olur. Mesela Şafiiler deniz haşaratı yemese iyi olur.

Tavşanınböbrek, ciğer, dalak haram değil, helaldir. Çekirge de helaldir. (Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud)

Başka bir hadis-i şerifte de şöyle buyurmuştur:
(Çekirgeyi ne yerim, ne de, haram kılarım.) [İbni Mace, Ebu Davud]

Resulullah efendimizin yememesi onu haram kılmaz. Soğan sarımsak da yemezdi. Yenmesi için izin vermiştir.
Tavşan eti de helaldir. (Dürer, Mecma’ul-enhür)
Abdüllah ibni Abbas hazretleri buyurdu ki:
Resulullah ile otururken, bir köylü, tavşan kebabı hediye getirdi. Bize, (Yiyin) buyurdu.

Muhammed bin Safvan dedi ki: (İki
tavşan yakaladım, kestim. Resulullaha sordum. İkisini de yememi emretti.) [Bedayi]

Hazret-i Enes anlatır:
Avladığımız tavşanı Ebu Talha’ya getirdim. O da, tavşanı keskin bir taşla kesti. “Şu budu Resulullaha götür” dedi. Hemen götürdüm. Resulullah onu yedi. (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai)

Hazret-i Cabir anlatır:
Kavmimden biri, taşla kestiği tavşanı, Resulullaha soruncaya kadar bekletti. Efendimiz yemesini emretti. (Tirmizi)

Halid İbn-ül Huveyris hazretleri anlatır:
Bir adam, avladığı tavşanı Abdullah İbni Ömer’e, “bunun eti yenir mi” diye sordu. O da, "Bir tavşan Resulullaha getirildi. Ne yedi, ne de yenmesini yasakladı, tavşanın hayız gördüğüne inanıyordu" dedi. (Ebu Davud)
Bu hadis-i şerifler de, tavşanın helal olduğunu bildirmektedir.

24 Eylül 2009 Perşembe

Ne kadar da sabırlısın..Yâ Rabbî...


Mal senin..mülk senin..buyuran sensin, Hükmünü, apaçık duyuran sensin, Yaratan.. yaşatan.. doyuran sensin, Yine de kulların, şeytana tâbî;
Ne kadar da sabırlısın..Yâ Rabbî...

Kur'ân'a cür'et var, göz göre göre, Ayaklar altında, örf, âdet, töre, ''islam'' türetmişiz, herkese göre; Olmuşuz... para, pul, putlara tâbî;
Ne kadar da sabırlısın.. Yâ Rabbî...

Cezâ ve mükâfat, Kur'ân'da çok net, Kimsede ne korku.. ne de bir gayret. Sanki.. bize değil, cehennem cennet; Olmuşuz.. fal, büyü, cinlere tâbî;
Ne kadar da sabırlısın.. Yâ Rabbî...

Dünyayı boğarken, zulmün tekeli, Terâziyi tutan, eller lekeli. çatıları basmış, cehâlet seli; Olmuşuz.. bir kara vicdâna tâbî;
Ne kadar da sabırlısın.. Ya Rabbî...

O ''kâlû belâ'' yı unuttuk çoktan, işret soframızda, kuş sütü noksan. Kimin umûrunda; ''mâide doksan''; Olmuşuz.. ''hayyamcı'' fırkaya tâbî;
Ne kadar da sabırlısın.. Yâ Rabbî...

Fakirdik.. ve lâkin, haddi bilirdik, Secdede hamd ile, vecde gelirdik. üç kuruş gördükçe, sanki delirdik; Kıldık.. her güzeli, çirkine tâbî;
Ne kadar da sabırlısın.. Yâ Rabbî...

Delik deşik olmuş, âhlak yasası, Sülüklerle dolmuş, devrân kasası. Mahşermiş... mîzanmış... kimin tasası; Artık.. rüşvet bile, rüşvete tâbî;
Ne kadar da sabırlısın.. Yâ Rabbî...

Yüz yüze ikrâmda, sahte bir yarış, Dostun arkasından, diller bir karış. Lâfta kalmış... sevgi, saygı ve barış; Olmuşuz.. selâmsız bir nesle tâbî;
Ne kadar da sabırlısın.. Yâ Rabbî...

Bir yanda milyonlar, aç, sefil bekler, Bir deri bir kemik, üryân bebekler, Bir yanda el bebek, kaniş köpekler; Olmuşuz.. bencil bir nesle tâbî;
Ne kadar da sabırlısın.. Yâ Rabbî...

Denizler kokuşmuş, dağlar yanmada, Bacalar, göklere zehir sunmada, Dünya can çekişir; son savunmada; Nîmete nâmertçe, açmışız harbi;
Ne kadar da sabırlısın.. Yâ Rabbî...

Herşeyi uydurduk, hâşâ kitaba, Haram ve helâli, koyduk bir kaba; çorbamıza bile, karıştı ribâ, Sana ve Resûl'e, açmışız harbi;
Ne kadar da sabırlısın.. Yâ Rabbî...

Alışmış dilimiz, fitne tadına, islâm zulmedermiş, güyâ kadına. Yalan söylüyoruz, Kur'ân adına; Yüce kelâmına, açmışız harbi;
Ne kadar da sabırlısın.. Yâ Rabbî....

Nasıl da bastırmış.. küfrân sisleri, Kaybolmuş.. Nebî'nin, nûrlu izleri. Bunca belâ.. uyarmıyor bizleri; Olmuşuz.. kör, sağır bir nesle tâbî;
Ne kadar da sabırlısın.. Yâ Rabbî...

Anlatmaya, dilde lisan yetmiyor, Utancından, durdu kalem gitmiyor, Ne yapsak da, bizde kusur bitmiyor; Olmuşuz.. bir kere isyâna tâbî;
Kurtar bizi.. kurtar bizi.. Yâ Rabbî...

Mübarek Cuma Gününün Hürmetine




ALLAH'IM bugünümüzün başını iyilik, ortasını kurtuluş,
sonunu ise başarı eyle!

Onu bizim için saadet, şehadet, tevbe,bağışlanma
ve iman ile sona erdir...

Ey Kapıları Açan ALLAH'IM
Bize Kapıların En Hayırlısını Aç
Ey Halden Hale Çeviren RABB'İM
Halimizi En Güzel Hale Çevir
Ey Kalpleri Döndüren ALLAH'IM
Kalplerimizi Dinin Ve Taatin Üzere Sabit Kıl
Müslüman Kardeşlerimize Zaferler Nasip Eyle
Zulmeden Kullarınıda Kaffar isminle Kahreyle...
Sıkıntılarımızı SEN gider....

Mübarek Cuma Gününün Hürmetine

Dualarımızı Kabul Eyle ALLAH'IM...((AMİN...AMİN...AMİN...))

İşte Gidiyorum


İşte gidiyorum
Birşey demeden
Arkamı dönmeden
Şikayet etmeden
Hiçbirşey almadan
Birşey vermeden
Yol ayrılmış, görmeden gidiyorum

Ne küslük var ne pişmanlık kalbimde
Yürüyorum sanki senin yanında
Sesin uzaklaşır herbir Adımda
Ayak izim kalmadan gidiyorum

Gerdiğin tel kalbimde kırılmadı
Gönülkuşu şarkıdan yorulmadı
Bana kimse sen gibi sarılmadı
Işığımız sönmeden gidiyorum

EY NEFIS! KIYAMET’i OKU!


""Yemin olsun kıyamet gününe
Yemin olsun kendini kınayan nefse
...
İnsan zanneder mi ki başıboş bırakılacak
...
Bütün bunları yapan ölüleri yeniden diriltemez mi?
(Kıyamet: 1-2...36...40)""
EY HER ÂNININ ölümüyle lezzetindeki elemi tattığı halde hâlâ den’i olana hırsla sarılan nefsim!
Sanki dünya olmuşsun da ömrünün kıyamete kadar süreceğini vehmedip habire erteleyip duruyorsun.
Heyhat! Nice kıyametler kopmuş başına da farkında değil misin? Yakın olan her geleceğin aslında gelmiş olduğunu bilmiyor musun?

Ey nefis!
Geleceğin geçmiş olsa da yaptıkların mazi olmaz. Hep hafa toprağınde durmaz. Bilmez misin ki kara toprak altında tesettür eden tohum misali, kusurların ahiret baharında dev ağaç büyüklüğünde yüzüne vurulur. Yoksa maziye gömüldü de kayboldu mu sanırsın?

Ne olacak küçük deyip de geçme. Kim bilecek deyip de aldanma. Toprağın altında kimsenin bilmediği nice zerre misal tohumcukların kalplerinde saklı olanlar dağ büyüklüğünde aşikâr edilir.

Şaşarım sana !
Ölüm yokmuşçasına geçmişini helak ettiğin gibi geleceğini de facir yapıp FECİR mi beklersin.

Ey aldanmış gafil!
Bütün yalancı ışıkların tutulduğu an, gölgeyi yok eden güneşin aydınlığında nereye kaçacaksın?
Rabbin mülkünün gayrını mı gördün de gaflete daldın.
Elindeki fenerin ışığı dünyana karabasanlar doldurmakta....
Daha ne kadar gözüne uyku bürümeyen RAKİBinden kaçacaksın.
Ama!... Deyişlerin yok mu?... “Daha zamanı var” deyişlerin....
Ele veriyor kendini sana.
Amalar şahittir AMAlarına.
Deve kuşu misali görmüyorumlara sığınıp kendini maskara yapma.
GEL DİNLE BENİ DE VAHYE KULAK VER.
Çıkmamış candan ümüdi kesme. Meleğin, kalbine Kur’an’ı okuyor dinle.
Hımm anladım deyip de acele etme.
Sabret!
“Bu, şu manaya gelir, bundan şunu çıkardım” deme.
Vahyin ışığında mücessem Kur’an olan kâinatı gözle.
Hele bir dinle! Hadisat üzerine yorum getirme hemen.
Bırak hadisat okutsun kendi yorumunu sana. Sen kalbine bildirileni söyle.
Rabbin bildirmekte acizmişçesine: “Ben buldum, anladım.” deme.
Fakat sen.. “Bana keşfedildi.” demeyi “keşfettim” demeye hiç yeğlemezsin.

Aah! Dünyanın fani yüzünün müstehzi ışıklarına aldanıp onunla kendi ahiret güneşini söndüren nefis!
Bilmez misin ki canının arzusunu Canan’ın rızası yaptığında huzur bulursun.
Güneşe bakan bensiz reşhanın ışıl ışıl parladığını nasıl da unutursun!
Bensiz ol ki din gününde senin de yüzün ışıldasın.
O gün ya gülen yüzler görürsün ya da asık çehreler.

Hatırla! Ölümün soluğunu ensende hissettiğin, hiç ardına bakmadan dakikalarca koştuğun zamanları. Nasıl da yüreğin küt küt atıyordu! Unuttun mu içinde yaşadığın kâinat genişliğinde kimsesizliğin, yapayalnızlığın ızdırabını. Nasıl da geceleri cesetler fırlatılıyordu üstüne. Uykudan karabasanlarla uyanıp yetimliğin ızdırabıyla hüngür hüngür ağladığın günleri anımsa.
Sen canı boğazına gelenleri de gördün. Onun etrafındakiler nasıl da çaresizlik içinde ah vah ediyorlardı.
Döşekteki gidişini anlayınca nasıl da bacakları birbirine dolaşmıştı.
Hani şu Allah’ı inkâr edeni hatırla! Nasıl da ölüm döşeğinde günlece ızdırapla bağırıp “Allah var, Allah var!” diye bütün köye işittirircesine haykırıyordu. Sahi neydi ona bunu söylettiren. O an nereye gideceğini görmüştü elbet. Keşke iman edip namaz kılmış olsaydı.
Hakk’a yüz çevirip yalanlayanların halini asıl o gün göreceksin. Mü’minlerle alay edip de arkadan gülüşenlerin halleri nicedir o gün.
İnsan nasıl da kendi kendine tuzak kuruyor!
Ettiklerinden dolayı kendine hep açık olan rahmete gözlerini yumuyor. Günahları pişmanlığına bir vesile iken
Rabbin rahmetine perde yapıyor onları.
Sonrada yüzleşmekten kaçarak temenni vari “Ölüp de dirilen kim var ki biz de dirilelim?” diyor. Ya da “Herkes aynı yolun yolcusu, bu kadar insan ne yaptıysa ben de onu yaptım.” deyip yaptıklarının hesaba çekilmeyeceğini sanır.

Ey nefis !
Sen de canım çekti, deyip durdun. Herkes gibi kalabalığa uydun. Korkmaz mısın canların çekildiği günden.
Unutma!
Kalbini dünyaya bağlayan bağlar sökülüp çıkarılırken yaşayacağın o ızdırap anında kimse yanında olmayacak. Acını kimse paylaşmayacak.
Heyhat ! Şaşarım sana!
İnsanı kâinat kıymetinde yaratan neyi gayesiz yapmış ki.
Gayesiz hareket eden bir zerre bulabilir misin bu âlemde.
Bir sinek bile başıboş bırakılmazken, nasıl sen boş kalabilirsin! Zerre kadar çekirdeği boşa çıkarmayan, nasıl senin yaptıklarını boşa çıkarır ya da görmezlikten gelir.

Sahi sen bir zamanlar görünmeyecek kadar küçük bir zerre diğil miydin? Sonra suyuna kan verilip, can verilmedi mi? Görünmez olan, aşikâr kılınmadı mı sana? O tek zerre içersinden erkek ve dişi her şey tefrik edilmedi mi? Kâinata bedel bir insan çıkmadı mı o zerrenin içinden?

Madem öyle zerre hükmündeki anlarının kâinat genişliğinde aşikâr edilmesinden korkmuyor musun?
Gel Rabbine dön ve nida et benimle!

Ey tohumu açan ve içinden hayatı yeşillendiren Rabbim.
Bizden tuba- i cennet olmayacak hiç bir tohum bırakma geriye.
Geceyi gündüze dönüştürdüğün gibi cehennem zakkumlarını netice verecek anlarımızı mağfiretinle cennet ağacını netice veren tohumlar eyle.
Huzurunda yüzümüzü kızartacak bir şey bırakma ki sana bakmaya yüzümüz olsun.

Mevlam cümle müslümanları "nefsinin" oyuncağı maskarası olmaktan muhafaza buyursun....Gayret kuvvet versin inşallahurahman.. Amin…
KİŞİ SEVDİĞİYLE BERABERDİR ''

Kubbet-üs-Sahra



Kubbet-üs-Sahra (Arapça: قبة الصخرة Qubbat As-Sakhrah),
Kudüs'te Müslümanlar ve Yahudiler tarafından kutsal kabul edilen kaya üzerine Emeviler devrinde inşa edilen ortası kubbeli sekizgen bina. Yakınındaki Mescid-i Aksa ve Ömer Camii ile karıştırılmamalıdır.

İslam mimarîsinde bilinen ilk kubbeli eserlerden olan Kubbet-üs Sahra, Emevi Halifesi Abdülmelik devrinde 687-691 yılları arasında inşa edilmiştir. Binanın iç yüzeyi ve kubbesi Kur'an sureleri ve çeşitli motiflerle süslenmiştir.

Türk Müslümanlar yaygın olarak yapının içindeki Muallak Taşı'nın havada durduğuna inanır. Ancak bunun yaygın bir hurafe olduğu söylenebilir. Müslüman Türklerden başka bazı Yahudi ve Arap gruplardada aynı inanış vardır. Yahudiler mesih dünyaya geldiğinde insanlara bu kaya üzerinden sesleneceği inanışı hakimdir. Yine müslümanlar Muhammet in bu kaya üzerinden miraca yükseldiğine inanır. Genel olarak israil devleti kubbetül sahrayı başka bir yere taşıyarak bu kaya üzerine kudüs tapınağının merkezi olan kutsalların kutsalını inşaa etmek istemektedir. Ancak Kabe'den sonra müslümanlar için en kutsal ikinci yer olması nedenıyle dinler arası ve siyasi çatışmanın nedeni sayılabilir.

Haçlılar'ın 1099 tarihinde Kudüs'ü Müslümanlardan almasından sonra Kubbet-üs-Sahra kiliseye çevrildi ve binada çeşitli değişiklikler yapıldı. Binanın kuzeyine Hristiyan din adamları için hücreler ilave edildi. Kubbesine haç yerleştirildi, kubbenin altındaki mağaraya ikonalar kondu. 1187'de Selahaddin Eyyubi'nin Kudüs'ü fethinden sonra Haçlılar döneminde yapılan değişikliklerin büyük bir kısmı kaldırıldı.

Tarih boyunca bölgeye hâkim olan Müslüman hükümdarlar Kubbet-üs Sahra'ya büyük saygı göstermiş, binanın bakımı ve tamiri ile yakından ilgilenmişlerdir. Kubbet-üs Sahra Eyyubi ve Memluk Sultanları tarafından çeşitli tarihlerde tamir ettirildi. Bölge Yavuz Sultan Selim devrinde Osmanlı topraklarına katıldı. Kanuni Sultan Süleyman Kubbet-üs Sahra'yı köklü biçimde tamir ettirdi. Binanın dış cephesini çinilerle kaplattı. Kubbet-üs Sahra, Osmanlı padişahlarından III. Murat, I. Abdülhamid, II. Mahmud, Sultan Abdülmecid Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamid devirlerinde de tamir edildi. II. Abdülhamid binanın zeminini İran halıları ile döşetti. Binanın ortasına büyük bir avize astırdı ve eskiyen çinilerini yeniletti.

11 Temmuz 1927 tarihinde Filistin’de meydana gelen depremde önemli ölçüde hasar gören Kubbet-üs Sahra, Ürdün, diğer Arap ülkeleri ve Türkiye'nin katkıları ile esaslı bir şekilde tamir edildi. Ürdün Kralı Hüseyin 1998'de Kubbet-üs Sahra'nın kubbesinin bakımı ve tamiri için 8,2 milyon dolar bağışladı.

Günümüzde İsrail'deki radikal bir grup Kubbet-üs Sahra ve Mescid-i Aksa'nın başka bir yere taşınmasını ve burada Yahudilerin üçüncü tapınağının inşa edilmesini istemektedir.

Yahudiler, Süleyman Tapınağı’nı kendi inanışlarına göre yeniden inşa etmek istiyor ve tapınaktan kalan Ağlama Duvarı’nda ibadet ediyor.

Müslümanlar ise en kutsal ibadet yerlerinden biri kabul edilen tarihi Kubbet-üs Sahra ve Mescid-i Aksa’da ibadet ediyor ve İslam’ın kutsal mekânlarını korumak istiyor.

1967 Savaşından sonra bölgenin kontrolu İsrail'in eline geçmiştir. O dönemde birçok İsrailli askerî yetkili Kubbet-üs Sahra'nın patlatılarak tamamen yok edilmesi gerektiğini savunmuştur.

Gayrimüslimlerin Kubbet-üs Sahra'ya adım atmaları yasaktır.

Allah'ın Kelam'ından bir Ayet



Allah'ın yolundan alıkoyanlar gibi olmayın
=Enfal 47=

Dünya hayatının süsüne gözünü dikme
=Taha 131=

Biz Allah'a aitiz ve şüphesiz O'na dönücüleriz.
=Bakara 156=


Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım...!


(ZARİYAT SURESİ / 56)
Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut, kocalarının babalarından yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!

(Nur Suresi 31. Ayet)

Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
Onlar için saklı inciler gibi, iri gözlü huriler de vardır.

Vakıa 17/24

"TANRI YOKTUR SADECE ALLAH VARDIR"

Allah kelimesi ile tanrı kelimesi arasında ne fark vardır :

Bizim eski atalarımız müsliman olmadan önce yaratıcı bir zata inanıyorlardı.belki kendilerine göre değişik tanrılarıda vardı.ama onlar daha çok kendi lehçeleri ile ''tengri'' dedikleri zaman zat-ı uluhiyeti kasdediyorlardı.bu kelime sonra biraz daha incelik kazandı tanrı şeklini aldıki aslında mabud demektir ve arapcadaki 'ilah'ın fransızcadaki 'diyo'nun farscadaki 'huda'nın karşılığı olan bir kelimedir.

Ama hiç bir zaman Cenab-ı Hakkın bütün Esma-i Hüsnasını cami,ism-i zat olan Allah kelimesinin karşılığı değildir.

Allah dendiği an,bütün kainatta tecelli eden isimleriylebir zat-ı ecell-i A-la akla gelir Allah kelimesiyle anlaşılan budur.yani o Mabudu mutlak,Halıkı mutlak,Maksud-u mutlak,Rezzak-ı mutlak,Bari-i mutlak,Cemil-i mutlak'tır.

İlh esma-i Hüsnayı cami Allah kelimesinde böyle umumi bir mana anlaşılır,ve bu itibarladaAllah'ın(c.c)ism-i hass dır Allah dendiği an bu ma-budu mutlak anlaşılır,ve vacib-ül vücud akla gelir.ama tanrı dendiği zaman yunanlıların aklına zeus,mısırlının apis boğası,ve hintlinin aklınada kendi inakleri gelir.tanrı kelimesiyle yerli yersiz ma-bud kelimesinin akla gelmesine karşılık, Lafz-i celale olan Allah kelimesi vacib-ül vucut un ism-i hassı olarak sadece o Esma i Hüsna sahibi Za tı Zülcelali akla getirir .onun için bir insan tanrı demekle Allah yerinde kullanırsa maksatını anlatamaz ve hata etmiş olur.

tanrı ilah kelimesi yerinde,huda,diyo ve god yerinde kullanılabilir.fakat Allah yerinde değil....
Allah cenab-ı Hakk ın Zatının has ismidir.Onun için LÂ İLAHE İLLALLAH diyoruz.fakat la Allaha illallah demiyoruz.Evvela ilahlar tanrılar ne varsa hepsi nefyediliyor,sonrada isbatta mabudu mutlak getiriliyor ve sadece ALLAH vardır deniliyor.

Mevlid yazarı Süleyman çelebi,bu hususu çok güzel tefrik ederek ''Birdir ALLAH ondan artık tanrı yok'' deyip,her iki kelimenin yerinide tayin ve tesbit etmiştir.

Alıntıdır...

SILAM SENSIN ALLAHIM





Kalemler yazamaz dedim Seni
Gül dalının özsuyundan
Güvercin kanadının süt rengi tüyünden
Yahut kar tanesinin toprağa düşüş sesinden
Bir mürekkep yapılmadıkça
Kalemim yazamazsa , yüreğim var ya
İşte onun için
Bir kere değil , bin kere
ALLAH diye diye…

Sılam Sensin Allah’ım
Çiçekler açtı bu güne kadar fakat
Daha açacak yeni çiçekler var Senin için , olmalı
Sevdalı kuşlar şakıdı bugüne kadar,fakat
Daha güzelliği söyleyecek yeni kuşlar var Senin için , olmalı.

İşte
Biri diğerine hasret insanlar gibi
Hasret dolu dünler ve yarınlar böyle beklerken
Ve ben
Saniyeler ölümsüz saatler için ölüm getirdikçe
Elim yüzüm aynalarda görünüverdikçe,sonsuz çok,
Sonsuz ölümlü

Kıyılarda çizgileri seçemedikçe
Korkarım
Korkarım hasretlik anlatılamadan ölümüm gelirse
Gelecek ölümden ,kavuşmak değildir diye korkarım.
Böyle yarım sevdalarda iken ben
Bir “neredesin” var yüreğimin üzerinde.
Bilal-i Habeşi’nin işkence taşı.

Hasretin mi
Hasretin mi üzüyor
Hasretin mi üzüyor hep içimizi?
Hasret ki ayrılığın işaretidir,Senki sılamsın.
Hasretini unutturma Allah’ım
Yalvarırım…

Zaman uyanmak zamanı ama
Uyanıp , yalın kılıç aşk kuşanıp karanlığı çözmek zamanı
Ama
Gece mi, esaret mi?
Hangisi yaman?
Belli ki üşüyoruz biz, ürküyoruz karanlıktan
Hilal de durgun
Belli ki gönlümüz yorgun
Rabbim, sabaha ulaşacak güç ver bize, ama önce
Sabaha ulaşmaktan yana umut ver
Esirgeme vatan toprağını hiçbirimizden
Büyüt bizi, dirilt bizi, göğü saran kollar ver bize
Her geceyi gündüz
Her çileyi rahmet eyle Allah’ım

Yalvarırım…

Zemzemin tarihçesi



Zemzemin tarihçesi


Hz. İbrahim (a.s.), Cenab-ı Hakkın emri üzerine hanımı Hacer validemizi ve henüz süt emmekte olan oğlu Hz. İsmail'i bugünkü Zemzem kuyusunun bulunduğu yere bıraktı. O tarihte Mekke'de hiçbir insan yaşamıyordu. İçecek su da yoktu. Hz. İbrahim, hanımı ve oğlu için biraz hurma ve bir miktar da su bırakarak oradan ayrıldı. Yiyecek ve içeceğin bulunmadığı bu ıssız yerde kalmak Hz. Hacer'e çok zor geldi. Ancak, kendilerini oraya bırakmasını Hz. İbrahim'e Cenab-ı Hak emrettiğine göre düşünmek yersizdi. Çünkü, rızkı veren Allah elbette kendilerinin durumunu da görüyordu.

Bir müddet sonra Hz. İbrahim'in bıraktığı su bitti. Hz. İsmail ağlamaya, su istemeye başladı. Annesi ne yapacağını şaşırdı. Süt yok ki emzirsin, su yok ki içirsin. Hz. İsmail'in ağlamalarına daha fazla dayanamadı. Safa Tepesine çıktı. Birini görebilmek ümidiyle sağa sola baktı. Kimseyi göremeyince de Safa ile Merve arasında koşmaya başladı. Yedinci defa Merve'ye çıktığında bir ses işitti. Zemzem Kuyusunun yanında Hz. Cebrail'i gördü. Cebrail (a.s.) kanadıyla (bir rivayette ayağıyla) yeri kazıyordu. Nihayet su göründü. Hz. Hacer buna çok sevindi. Suyun aktığını görünce, “Dur, dur” manasında “Zem zem” dedi ve su akmasın diye önünü kesti, havuz gibi yaptı. Bir taraftan da testisini dolduruyordu. Suyu aldıkça yerinde kaynıyordu. Testisi dolduktan sonra sudan içti ve Hz. İsmail'i emzirmeye başladı. Bu arada Cebrail (a.s.), Hacer'e hitaben:

“Sakın, ‘Helak oluruz, zarara uğrarız' diye korkmayın. İşte şurası Beytullah'ın (Kabe'nin) yeridir. O beyti şu çocukla babası yapacaktır. Muhakkak ki, Cenab-ı Hak o işin ehlini zayi etmez” dedi.(1)

İşte, Zemzem Kuyusunun ortaya çıkması bu şekilde oldu. Hz. Hacer suyun önünü kesmeseydi ve onu kendi halinde bıraksaydı, bu su bir ırmak olacaktı. Peygamberimiz (a.s.m.) bir hadislerinde bu hakikati şöyle beyan buyurur:

“Allah, İsmail'in annesi Hacer'e rahmet etsin. O, Zemzem'i kendi haline bıraksaydı veya avuçlamasaydı; muhakkak Zemzem akar, bir ırmak olurdu.” (2)

Zemzem, çok mübarek ve gıdalı bir sudur. Hz. Hacer ve Hz. İsmail, uzun müddet yemek yemeden bu suyla idare ettiler. Bir hadiste Peygamber Efendimiz Zemzem'in bu hususiyetine işaret etmiştir.(3)

Bir diğer hadiste de “Zemzem ne niyetle içilirse ona şifa olacağı” buyurulmuştur.(4)

Zemzemin ayakta içilmesi meselesine gelince:

İbni Abbas'tan (r.a.) gelen bir rivayette, Peygamberimizin, Zemzem suyunu ayakta olduğu halde içtiği rivayet edilir. İbni Abbas şöyle der: “Ben Resulullaha (a.s.m.) Zemzem ikram ettim, ayakta içti.”(5)

Bilindiği üzere Peygamberimiz bir hadislerinde ayakta su içmeyi yasaklamıştır.(6) Bu itibarla, hadis alimleri bu farklı rivayetleri birleştirmişlerdir. Sahih-i Müslim Şarihi Nevevi, bu iki farklı hadis hakkında şöyle der:

“Bu hadislerdeki yasaklama tenzihen mekruh şeklindedir. Ayakta su içmenin caiz olduğunu beyan içindir.” İmam Suyuti Hazretleri de, Peygamberimizin (a.s.m.), Zemzemi ayakta içmesini şöyle izah eder:

“Resul-i Ekremin (a.s.m.) Zemzemi ayakta içmesi, ayakta su içmenin caizliğini açıklama manasındadır.” Hanefi alimleri, İbni Abbas'ın rivayet ettiği hadise dayanarak Zemzemi ayakta içmenin müstehaplığına hükmetmişlerdir.

Kaynaklar

1. Buharı, Bedü'l-Halk: 29.
2. A.g.e.
3. Fethü'r-Rabbani, 23:248.
4. A.g.e., 23 247.
5. Müslim, Eşribe: 117; İbni Mace, Eşribe: 21
6. Müslim, Eşribe: 112; Ebû Davud, Eşribe: 13

ZEMZEM SUYUNUN SIRRI



Dünyanın en sağlıklı içme sularından biri olduğu açıklanan Zemzem’in kaynağı bulunamıyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) raporlarına göre dünyanın en sağlıklı sularından olan zemzem suyunun esrarı, günümüz teknolojisindeki tüm araştırmalara rağmen çözülemiyor.

Kaynağı bulunamayan suyun denizden 80 kilometre uzakta olmasına ve çevresinde başka hiçbir kuyu olmamasına rağmen yıllardır kurumaması, araştırmacıları şaşkına çeviriyor. Sadece 1.5 metre derinliğindeki kuyudan hac mevsiminde milyonlarca hacı tüm su ihtiyacını karşılarken, su seviyesinde de hiçbir azalma olmuyor.

Açlığı gidermek için içenin açlığını, susuzluğunu gidermek için içenin de susuzluğunu gideren suyun esrarı bilim adamları tarafından inceleniyor. Avrupa’da laboratuarlarda yapılan araştırmalarda, zemzem suyunun çok az kükürt içerdiği tespit edildi. Amerika’da yapılan test sonuçlarına göre ise zemzem, içinde mikroorganizma ve bakteri bulunmayan tek su olma özelliği taşıyor. WHO tarafından da zemzem, dünyanın en içilebilir ve sağlıklı sularından biri olarak açıkladı.

Fakat diğer sulara göre çok daha besleyici ve mineral barındıran suyun kaynağı ise halen araştırma konusu.

23 Eylül 2009 Çarşamba

RABBİM NE GÜZELSİN


RABBİM NE GÜZELSİN

Aşkın hal olup yüreklere aktığı yerdir Kâbe,

Rabbin perdeyi kaldırıp baktığı yerdir Kâbe,

Makamı ibrahimden başlar ise selam,


Cümle günahların ruhlardan çıktığı yerdir Kâbe,

Aşka düşen yüreklere sunulan bir yudum su;

Sevgi vuslatının, sonsuzluk gibi yaktığı yerdir Kâbe

Bu mektubu Kâbe’den yazıyorum, içimi kaplayan hüzün ve sevinç gurbeti ile, Kâbe'yi, Allahın evini seyrediyorum hayallerimin tepelerinde gezdirdiğim Kâbe'deyim şu an

İçim alabildiğine heyecan, sevgi ve gözyaşı dolu, her hatıraya her hayale ağlıyorum… dünya da değil de, dünya ötesi bir mekandan dünyayı seyrediyorum sanki

Nasıl ağlanmaz ki Kâbe; Beytullah Kâbe insanın ilk evi ve ilk mabedi Onda insanlığın tarihi var onda Rabbe kulluğun sırları var

Kâbedeyiz işte, meleklercesine tavafta dönüyor, dönüyoruz Hacer-ül esved-i cennet taşını doyasıya öpmek, Hacer validemiz gibi Safa ve Merve tepelerinde koşmak, kızgın güneşte terleyerek, zemzeme koşmak, hele hele dikişsiz elbiselerimiz ihramla mahşer provasını andırır bir halle Kâbe de dua etmek dünya teninden sıyrılıp, yeni kapıları açtırıyor

Kâbe’nin kapısına geçtim oturdum sanki büyük bir gül ağacının bir dalına oturmuş gibiyim her taraf gül kokuyor Kâbeyi İlk gördüğüm anı hatırlıyorum iki gün önceydi saat gecenin 1230 u ihrama girdik Abdulaziz kapısından içeri girdik, gözlerimiz yerde bab-u selam kapısına doğru ilerliyoruz Kâbe yi tam karşımıza alınca gözlerimizi kaldıracağız ve bab- u selamdayız gözlerimizi kaldırıyoruz… aman Allah’ım Kâbe Beytullah bütün ihtişamı nazı ve heybeti ile karşımızda titriyorum… hadis -ilk gördüğünüzde ne dua ederseniz Allah kabul edecek- diyor: ellerim dua da: yarabbi bundan önceki ettiğim duaları ve bundan sonra ki edeceğim duaları kabul et… ya Rabbim beni hizmetten ayırma ya Rabbi

İnanın kelimeler kifayetsiz Kâbe’yi ilk gördüğüm andaki ihtişamı anlatmam için keşke diyorum bütün sevdiklerim şu anda burada olsa diyorum gözyaşlarım

Kâbe, sen beytullahsın Sen leyl-i siyâhsın,

Kâbe müminlerin gönlüne düşmüş aşk-ı âhsın

Nuru dilâradan süzülen beşere bâhtsın;

Sonsuzluğun kalbine dikilmiş bir tâhtsın

O tahta oturan ve o tahtı, beytullahı gören sonsuzluğu biraz daha hissediyor herhalde

Harem bölgesi nurlarla dolu Hirâyı, serv-i unutmak mümkün mü Hz Havva ile Hz Adem (as) buluştuğu Arafat dağını Arafat da buruk bir hüzünle dua ettim… benim dünya da kavuşmak istedim bir sevgili yok… en azından hizmete ve Resulullaha kavuşmayı diledim rabbimden

Üç gün önce Medine’den geldik Mekke’ye Medine Resulullah’ın Kâbe Allahın evi… Mediye’yi çok sevdim Medine de Resulullah’ın kokusu var O’nu (sav) andığım şu an bile kokun geliyor ya Resulallah

Hayal dünyasındayım sanki Allah bu kadar lütfü biz insanlara mı vermiş vesile olanlardan Allah râzı olsun Güzel ülkemin insanlarını özlemedim desem yalan olur Güzel Türkiyem ne olur Kâbe'ye gel yılda en az bir defa canu gönülden dua et Rabbim lütfederburası günahların bittiği sonsuzluk kapısının açıldığı yer

Mekke ve Medine Allah’ın cemal ve celal sıfatlarının tecelli ettiği yer Medine Anne Mekke baba sanki kabeyi seyrediyorum işte, 100 bin den fazla insan Allah Allah diye tavafta Kabe sanki beni çağırıyor gitmemek olmaz gidip şu nur seline karışmak, tavafta kendinden geçmek, Kabe’nin kapısına , örtüsüne sarılarak doyasıya ağlamak ne güzel..

Rabbim çok şükür…

Rabbim ne güzelsin

Arapça Çalışalım Biraz....Arapça- Türkçe Arapça Türkçe Havaalanı



Hava alanı

Metar 

 

Hava alanı nerede?

Eynel matar 

 

İstanbul'a gidecek uçak ne zaman kalkar

Ma mev'idut tairetil kadimeti ila İstanbul

 

Oran'a bilet almak istiyorum

Üridü tezkire ila Oran

 

Gidiş

Zehab 

 

Dönüş

İyab 

 

Uçak ne zaman kalkıyor?

Meta tekumut taire 

 

Emanet eşya bürosu nerde?

Eyne mektebul emanat 

 

Bekleme salonu

Saletul intizar 

 

Bilet gişesi nerde?

Eyne şübbakut tezakir 

 

İşte pasaportum

Haza hüve cevazu seferi 

 

Euro bozdurmak istiyorum

Urid tahvil Euro 

 

Vize

Sime 

 

Döviz

El umletus sa'be 

 

Fiyat

Semen 

 

Ne zaman geldin?

meta hazerte

مَتَى حَضَرْتَ؟ 

Bir gün önce geldim.

hazertü gable yevmin

حَضَرْتُ قَبْلَ يَوْمٍ.

Birkaç gün sonra.

 

بَعْدَ بِضْعَةِ أَيَّامٍ.

Görüşmek üzere

İlel-likai

إِلَى للِّقَاءِ.

ALLAHa ısmarladık.

Meas-selameti

.مَعَ السَّلاَمَةِ 

Güle güle

Meas-selameti

مَعَ السَّلاَمَةِ 

Nerede ikamet ediyorsun? veya kalıyorsun?

Eyne teskunu

أَيْنَ تَسْكُنُ؟

Otelde kalıyorum.

Eskunu fil-funduk

أَسْكُنُ فِي الْفُنْدُقِ.

Ne zaman geldin?

hazarte?

مَتَى حَضَرْتَ؟

Bir gün önce geldim.

Hazartü kalbe yevmin

حَضَرْتُ قَبْلَ يَوْمٍ 

Yalnız mı geldiniz?

Hel hazarte vahiden?

هَلْ حَضَرْتَ وَحِيدًا؟

Kaç gün kalacaksın?

Kem yevmen setebkaa?

كَمْ يَوْمًا سَتَبْقَى؟ 

İki hafta kalacağım.

Usbuuayni

أُسْبُوعَيْنِأُ

Birkaç gün kalacağız

Senebka bid'at eyyam 

 

Ne zaman geldin?

hazarte?

مَتَى حَضَرْتَ؟

Türkiye'yi beğendin mi?

Hel a'cebteke bi turkiya?

هَلْ أَعْجَبْتَكَ بِتُرْكِيَا؟

Sadece ziyaret için geldim.

Eteytü liz-ziyareti fakad 

أَتَيْتُ للزِّيَارَةِ فَقَدْ.

Ülkene ne zaman döneceksin?

…..taudu beledike?

مَتَى تَعُودُ إِلَى بَلَدِكَ؟

Birkaç gün sonra.

Ba'de biz'ati eyyemin

بَعْدَ بِضْعَةِ أَيَّامٍ 

Bir hafta kalacağım

Seebka usbuan 

 

Bir ay kalacağım

Seebka şehran 

 

Burada bir gün kalacağım

Seebka huna-yevmen vahiden 

 

Mescid [cami] nerede?

Eynel mescid 

 

Tuvalet nerede?

Eyne devretülmiyah 

 

Lokanta nerede?

Eynel mat'am 

 

Eviniz nerede?

Eyne menziluküm 

 

Müracaat bürosu nerede?

Eyne mektebül isti'lamat 

 

Otobüs durağı nerede?

Eyne mahattatul otobus 

 

Sizi nerede bekleyeyim?

Eyne entezirukum 

 

Nerede beklemem gerekir?

Eyne yecibu en entezir 

 

Nerede bir araba bulabilirim?

Eyne ecid seyyare 

 

En yakın banka nerede?

Eyne akreb masref 

 

Dükkanlar ne zaman açılır?

Meta tuğlakud dekakin 

 

Bu bina nedir?

Ma hazihil mebna 

 

Danışma bürosu

Mektebul isti'lamat 

 

Fırın, ekmek satılan yer

Mahbez 

 

Hamam

Hammam 

 

Konsolosluk

Elkonsoliyye 

 

Elçilik

Essifare 

 

Türk elçiliği

Turkiyye 

 

Mezarlık

Makbere 

 

Ev

Beyt 

 

Hastane

Müsteşfa 

 

Kahvehane

Makha 

 

Çarşı

Suk 

 

Okul

Medrese 

 

Giriş

Medhal 

 

Çıkış

Mahrac 

 

Giriş serbest

Ed duhul meccani 

 

Erkeklere ait

Lissade 

 

Kadınlara ait

Lisseyyidat 

 


 



 

AYLAR 

ŞUHİRUS SENETİL  - 

 

Ocak

Kanunussani 

 

Şubat

Şubat 

 

Mart

Azar 

 

Nisan

Nisan 

 

Mayıs

Eyyar 

 

Haziran

Haziran 

 

Temmuz

Temmuz 

 

Ağustos

Ab 

 

Eylül

Eylül 

 

Ekim

Teşrinulevvel 

 

Kasım

Teşrinussani 

 

Aralık

Kanunulevvel 

 

HAFTANIN GÜNLERİ

EYYAMÜL USBÜ' - 

 

Pazartesi Günü

yevmul- isneyn

يَوْمُ الْإِثْنَيْنِ

Sali günü

yevmul- sülasa 

يَوْمُ الثُّلَاثَاءِ

Carsamba günü

yevmul- erbi'a 

يَوْمُ الْأَرْبِعَاءِ

Persembe günü

yevmul- hamis 

يَوْمُ الْخَمِيسِ

Cuma günü 

yevmul- cum'a

يَوْمُ الْجُمْعَةِ

Cumaretsi günü

yevmus- sebt 

يَوْمُ السَّبْتِ

Pazar günü

yevmul-ehad 

يَوْمُ الْأَحَدِ

MEVSİMLER

EL FUSİL - 

 

İlkbahar

Errabi' 

 

Yaz

Essayf 

 

Güz

Elharif 

 

Kış

Eş şita' 

 

AYLAR [HİCRİ YILA GÖRE]

ŞUHİRUS SENETİL HİCRİYYE - 

 

Muharrem

El Muharrem 

 

Sefer

Safer 

 

Rebiulevvel

Rabi'ul avval 

 

Rebiussani

Rabi'us sani 

 

Cumadel ula

Cumadel üla 

 

Cumadel ahira

Cumadel ahira 

 

Receb

Receb 

 

Şaban

Şa'ban 

 

Ramazan

Ramedan 

 

Şevval

Şevval 

 

Zil ka'de

Zulkı'de 

 

Zil Hicce

Zulhicce 

 

Gün

yevm

يَوْمٌ

Bugün

El yevmu

اَلْيَوْمُ

Her gün

Külle yevmin

كُلَّ يَوْمٍ

Bütün gün

Külle yevmi

كُلَّ الْيَوْمِ

Yarın

gaden

غَدًا

Öbür gün

ba'de gadin

بَعْدَ غَدٍ

Dün

emsi

أَمْسٍ

Evvelki gün

Emsul evvel

أَمْسُ الْأَوَّلِ

Hafta

usbuuun

أُسْبُُوعٌ

Bu hafta

Hazel-usbuuu

هَذَا الْأُسْبُوعُ

Bu hafta

El usbuuu-l halii

اَلْأُسْبُوعُ الْحَالِي

Geçen hafta

El-usbuuu-l mazii

اَلْأُسْبُوعُ الْمَاضِي

Gelecek hafta

El usbuuu-l kaadimu

اَلْأُسْبُوعُ الْقَادِمُ

Pazar günü ne yapacaksın?

Maze tefalü yevme-l ehadi) 

مَاذَا تَفْعَلُ يَوْمَ الْأَحَدِ؟

Dedemi ziyaret edeceğim.

Ezuuru ceddii

أَزُورُ جَدِّي.

Pazartesi?

ve-l isneyni

وا الْإِثْنَيْنِ؟

Pazartesi ve Salı günleri çalışıyorum.

İşteğilü yevme-l isneyni ves-sulesaü

أَشْتَغِلُ يَوْمَ الْإِثْنَيْنِ وَ الثُّلَاثَاءِ.

Çarşamba günü?

ve-l erbaau

وَ الْأَرْبِعَاءِ؟

Ya Cuma günü?

Ve yevmu-l cum'ati

وَ يَوْمُ الْجُمْعَةِ؟

Cuma günü dinleniyorum.

Esteriihu yevme cum'ati

أَسْتَرِيحُ يَوْمَ الْجُمْعَةِ.

Ya Cumartesi?

Ves-sebti

وَ السَّبْةِ؟

VAKİTLER

EL EVKAT - 

 

Sabah

Subh 

 

Akşam

Mesa' 

 

Gündüz

Nehar 

 

Gece

Leyl 

 

Sene

Sene 

 

Gün

Yevm 

 

Her gün

Külle yevm 

 

Her hafta

Kullu usbu 

 

Şimdi

El'an 

 

Bugün

El yevm 

 

Yarın

Ğaden 

 

Yarın

Bukre 

 

Yarın sabah

Sabaha ğad 

 

Dün

Ems 

 

Gece-Gündüz

Leyle-nehara 

 

Gelecek hafta

Fil usbuil kadim 

 

Gelecek ay

Fiş şehril kadim 

 

Öğleden sonra

ba'dez-zuhri

بَعْدَ الظُّ


 

Arapça Türkçe Havaalanı

19/3/2009 · Kategori: Arapça Türkçe Havaalanı


Hava alanı

Metar 

 

Hava alanı nerede?

Eynel matar 

 

İstanbul'a gidecek uçak ne zaman kalkar

Ma mev'idut tairetil kadimeti ila İstanbul

 

Oran'a bilet almak istiyorum

Üridü tezkire ila Oran

 

Gidiş

Zehab 

 

Dönüş

İyab 

 

Uçak ne zaman kalkıyor?

Meta tekumut taire 

 

Emanet eşya bürosu nerde?

Eyne mektebul emanat 

 

Bekleme salonu

Saletul intizar 

 

Bilet gişesi nerde?

Eyne şübbakut tezakir 

 

İşte pasaportum

Haza hüve cevazu seferi 

 

Euro bozdurmak istiyorum

Urid tahvil Euro 

 

Vize

Sime 

 

Döviz

El umletus sa'be 

 

Fiyat

Semen 

 

Ne zaman geldin?

meta hazerte

مَتَى حَضَرْتَ؟ 

Bir gün önce geldim.

hazertü gable yevmin

حَضَرْتُ قَبْلَ يَوْمٍ.

Birkaç gün sonra.

 

بَعْدَ بِضْعَةِ أَيَّامٍ.

Görüşmek üzere

İlel-likai

إِلَى للِّقَاءِ.

ALLAHa ısmarladık.

Meas-selameti

.مَعَ السَّلاَمَةِ 

Güle güle

Meas-selameti

مَعَ السَّلاَمَةِ 

Nerede ikamet ediyorsun? veya kalıyorsun?

Eyne teskunu

أَيْنَ تَسْكُنُ؟

Otelde kalıyorum.

Eskunu fil-funduk

أَسْكُنُ فِي الْفُنْدُقِ.

Ne zaman geldin?

hazarte?

مَتَى حَضَرْتَ؟

Bir gün önce geldim.

Hazartü kalbe yevmin

حَضَرْتُ قَبْلَ يَوْمٍ 

Yalnız mı geldiniz?

Hel hazarte vahiden?

هَلْ حَضَرْتَ وَحِيدًا؟

Kaç gün kalacaksın?

Kem yevmen setebkaa?

كَمْ يَوْمًا سَتَبْقَى؟ 

İki hafta kalacağım.

Usbuuayni

أُسْبُوعَيْنِأُ

Birkaç gün kalacağız

Senebka bid'at eyyam 

 

Ne zaman geldin?

hazarte?

مَتَى حَضَرْتَ؟

Türkiye'yi beğendin mi?

Hel a'cebteke bi turkiya?

هَلْ أَعْجَبْتَكَ بِتُرْكِيَا؟

Sadece ziyaret için geldim.

Eteytü liz-ziyareti fakad 

أَتَيْتُ للزِّيَارَةِ فَقَدْ.

Ülkene ne zaman döneceksin?

…..taudu beledike?

مَتَى تَعُودُ إِلَى بَلَدِكَ؟

Birkaç gün sonra.

Ba'de biz'ati eyyemin

بَعْدَ بِضْعَةِ أَيَّامٍ 

Bir hafta kalacağım

Seebka usbuan 

 

Bir ay kalacağım

Seebka şehran 

 

Burada bir gün kalacağım

Seebka huna-yevmen vahiden 

 

Mescid [cami] nerede?

Eynel mescid 

 

Tuvalet nerede?

Eyne devretülmiyah 

 

Lokanta nerede?

Eynel mat'am 

 

Eviniz nerede?

Eyne menziluküm 

 

Müracaat bürosu nerede?

Eyne mektebül isti'lamat 

 

Otobüs durağı nerede?

Eyne mahattatul otobus 

 

Sizi nerede bekleyeyim?

Eyne entezirukum 

 

Nerede beklemem gerekir?

Eyne yecibu en entezir 

 

Nerede bir araba bulabilirim?

Eyne ecid seyyare 

 

En yakın banka nerede?

Eyne akreb masref 

 

Dükkanlar ne zaman açılır?

Meta tuğlakud dekakin 

 

Bu bina nedir?

Ma hazihil mebna 

 

Danışma bürosu

Mektebul isti'lamat 

 

Fırın, ekmek satılan yer

Mahbez 

 

Hamam

Hammam 

 

Konsolosluk

Elkonsoliyye 

 

Elçilik

Essifare 

 

Türk elçiliği

Turkiyye 

 

Mezarlık

Makbere 

 

Ev

Beyt 

 

Hastane

Müsteşfa 

 

Kahvehane

Makha 

 

Çarşı

Suk 

 

Okul

Medrese 

 

Giriş

Medhal 

 

Çıkış

Mahrac 

 

Giriş serbest

Ed duhul meccani 

 

Erkeklere ait

Lissade 

 

Kadınlara ait

Lisseyyidat