sevdam bir inci

Dolu dolu gözlerimde parladın inci tanem Sevdan bir kor yüreğimde hep yandı inci tanem
Şu yaralı gönlümün dermanıdır sözlerin Dermanısın vuslata hasret olan güllerin
Sevdasısın bugünlerin,yarınların,dünlerin İsmini bu deli gönlüm hep andı inci tanem Sevdanla bu yüreğim hep yandı inci tanem

Hicran ateşiyle hep yansam da için için Şikayetçi değilim çekerim senin için
Nedeni yok bu sevdanın sorulmaz ki ne için Ezelden yazıldı gönlümüze bu sevdan inci tanem

Dolu dolu gözlerimde parladın inci tanem Sevdan bir kor yüreğimde hep yandı inci tanem

31 Aralık 2009 Perşembe

Sevgili İnsanlık NERDESİN, .......




Sevgili İnsanlık,
Senin gerçek halini en son, Sevgili yle (as) beraber kol kola görmüşler.
Merhamet, şefkat, hoşgörü ve sevgi de yanınızdaymış.
Zaman zaman bir görünüp bir kaybolsan da o gün bu gündür hiç kimse
görmemiş gerçek halini.
Bir yerlerde saklanıyorsun, bunu biliyoruz. Koluna girecek dost yürekler
arıyorsun belli ki ortaya çıkmak için. Belli ki bir hayli dargınsın bize.

Sevgili İnsanlık,
İnsanlar zaten seni, Sevgilinin (sas) gözyaşlarında gördüler önce.
Ve biz gözyaşlarıyla beslendiğini, gözyaşlarıyla büyüdüğünü biliyoruz
yüreklerde.
Ve biz; bir tarafının, bir gözü yaşlıyla sürgünde olduğunu da biliyoruz,
şimdilerde.

Sevgili İnsanlık,
Nedendir bu yüreğimdeki inleyişler bilir misin? Bugün yine; acıyı vurmak
isterken sapan taşlı çocuklar, acıyla vuruldular.
Bugün yine, binlerce çocuğun ekmekleri elinden alındı. Bugün yine, yeni
doğan binlerce bebeğin beşiğine borç senetleri iliştirildi.
Ve bugün yine, siyah tenli çocuklar korkuyla baktılar beyaz tenli adamın
elindeki silaha.
Ve bugün yine, sen girmeyesin diye Filistin kentlerini tanklarla kuşattılar. Ve
kuyulara betonlar döküldü ve mağaralar bombalandı ve denizler yakıldı sen
dönmeyesin diye.

Sevgili insanlık,
Bir çocuk masumiyetiyle çağırıyoruz şimdi seni. Elma diyoruz, çık artık!
Sevgili insanlık,
Akıllar senden uzaklaşmakta senin yokluğunda.
Sen biliyorsun ki; sevgi, merhamet, şefkat ve gözyaşının eşlik etmediği bir
akıl, et yığınından başka bir şey değildir.
Şimdi, et yığınlarının inşa ettiği çelik paletler arasında ezilmektedir merhamet.
Ve merhametin öldüğü bu dünya, kanlı bir dünya oldu.
Ve gözyaşlarından mahrum bu dünya, kurak bir çöle döndü.

Sevgili insanlık,
Gözyaşları sendedir bunu biliyoruz artık. Elma diyoruz, ne olur ortaya çık!
Sevgili İnsanlık,
Sen gittin; cimrilik, cehalet, kabalık, budalalık, enâniyet, nefsâniyet,
şehvâniyet boy verdi gönül vadilerinde.
Ayrık otları gibi sardılar ruhları. Ve sevgi, bir kuş gibi uçup gitti beden
kafeslerinden.
Sen gittin; dertsizler dertlileri, sağlıklılar hastaları, zenginler fakirleri, sahipliler
sahipsizleri unuttu.
Sen gittin, büyük balıklar küçük balıkları yuttu. Sen gittin; benlikler nefislere
kaptırıldı ve ruhların içi boşaldı.
Ve benlikler, içi boşalmış ruhlara put olarak dikildi. Ve şimdi insanlar kendi
benliklerinin firavunluğunu yaşıyorlar.


AĞLAMAYI BİLEN GÖZLER İÇİN O BİR ERDEMDİR..





Gül yüzlülerin kirini gülsuyu kokan gözyaşları alır.

Ve damla ,damla gül dökülen ellerde gül kokusu kalır. 

Tohumu eken bilir, 

Göz yaşın döken bilir,
Gül kAdrin diken değil,
Çileyi çeken bilir,
Ve ey gözyaşım,

Bulutuna sadık yağmurlar gibi gel, ve kadim bir dostu uğurlar gibi git. 

Geceyi içine döken tomurcukların yeşiliyle gel; goncayı açılsın diye bekleyen bülbülün diliyle git. Bülbüller konan dallarda yaprak gibi gel, ve derinlerde bendini yıkan bir ırmak gibi git. 
Pişmanlık dolu yüreklerden sancılarla git

Ve ağlamaktan korkma gözüm!..Ağla ki kirlenmiş olan vicdanın gözyaşınla yıkansın
Ağlamak hassas ruhların ferahlama gayreti ve vicdan da yanan ateşi göz yaşlarıyla söndürme hamlesidir.

Bir ateş düşünün, dumanı âh ile çıkar da külleri göz yaşına karışır yaHayat bir mum alegorisidir hani, mumun başındaki yanış gözde yaş olur da gözyaşı alevle barışır yaAlev can ipliğini yakınca, acıdır ki, bedenini eritir de mumun, su ile alev birbiriyle yarışır ya

Gözyaşıdır ki yıkayarak yakar, yakarak yıkar. Arıtır ve eritir; temizler ve gizler Fazilettir, diyettir Bu yüzden denilir ki gözyaşı yiğitler kârıdır ve civanmertler vakarıdır.

Şaire unuttuğu mısrayı bir gözyaşı hatırlatır, şehrazad üveyikler uçuran acıları bir gözyaşı anlatır. Sancılı damarlarda ölümcül çılgınlıkları gözyaşıdır okuyan satır satır.

Toplasan gözyaşlarını âşıkın, dalgalı bir deniz olur; süzülürken bağrından, yakar geçer iz olur. Yalnız doğar gibi her insan, yalnız akar her damla ve yağmur yağmur gözyaşıyla ıslanır nisan.
En son, yağmur kuşları konar kuşpalazı çocukların salıncaklarına, gözyaşı şefkat olur.

MADEM Kİ GÖZYAŞI BİR KUTLU DEMDİR...AĞLAMAYI BİLEN GÖZLER İÇİN O BİR ERDEMDİR..

Hep sen vardın...





Bütün boşluklarını sen doldurdun ömrümün .


Söylenmedik sözler yerine sen vardın yanımda. Sevdaya dair yeminlerden sonra sen vardın. Köhne zamanın direnci adına, acı çağların yaşlısı ve genci adına yine sen vardın. Dikenler gülden habersiz iken, gözler dilden de fersiz iken; zamanından geriye düşmüş acılar için, mânâda biçimleri yitiren sancılar için; aynalarda eriyen sırlardan taşarak, ucu kıyamete çıkan asırları aşarak; gerçekten daha gerçek kelamlarda ve Güzeller Güzelinden vuslat müjdeli selamlarda sen vardın.
Hep sen vardın...

Bir gözyaşı, gül mevsiminde güle karşı akarsa aşk olur adı; sevgiyi damıtır en derin yerinden. Suçlardan sonra tenha gecelerde akarsa tevbedir tadı; gönülleri arıtır en kara kirinden. 

Madem ki gözyaşı bir kutlu demdir, elbette bir erdemdir.

Bir gözyaşı, bir cevherdir ateşten kaynayan ve alev gibi yanan. Özü sudur ama avuçta bir yalım, gönülde bir yangin olur.

30 Aralık 2009 Çarşamba

Seven ruh olacak




Kendini insan bir hiç sayıyor bu dünyada bir sararmış yaprak gibi ..çürümeye yüz tutulmuş eski bir ayakabı misali yada karalanmış bir köşeye atılmış bir kağıt gibi his ediyor insan kendini
Alıp başını gitmek istiyor hiç bilemdiğin şehre doğru 


Unutmak için ama bırakıp gitmekte bir care olmadığını anlıyorsun .çünkü unutamıyorsun nereye gitsende ve sen onu unutmak için sevmedinki .zaten unutsan bunun adı sevgi olmazdı 


Çünkü yüreğinde o gözlerinde değilki
Çünkü o bedeninde teninde değilki
O senin ellerinde değilki söküp atasın
O senin yaşam kaynağı olan kalbinin en temiz köşesinde
Artık onu unutamıyacağını anlıyorsun 


Ve bu hayat böyle devam edecek içinde acı üzüntü dert keder kalacak sadece mutlu olan 


Seven ruh olacak 


SEN Hangi dostsun ??




Yüz yüze dostluklar vardır.
Güneşle ayçiçeğinin dostluğu,böyle bir dostluktur mesela.Ayçiçeği sabahtan akşama kadar hiç ayıramaz yüzünü güneşten...
Uzak dostluklar vardır.
Denizlerin ortasındaki bir adayla,dağların arasındaki bir göl,birbirlerinin uzak dostlarıdır.Dostluklarını gündüz kuşlarla,gece yıldızlarla iletirler birbirlerine...

Sessiz dostluklar vardır.
Dilsiz bir adamla,duymayan bir başka adamın elleri arasında sessiz bir dostluk oluşur.Her şeyden konuşur sessizce bu eller...

Zorunlu dostluklar vardır.
Pazarla pazartesinin dostluğu gibi. Pazar ağır bir gündür,Pazartesi hızlı bir gün...Ayak uyduramazlar birbirlerine. Ama dost olmak, yan yana durmak zorundadırlar...

Uzun dostluklar vardır.
İkindi güneşinin altında uzayan gölgeler birbirlerine kavuşurlar ve uzun boylu bir dostluk oluşur aralarında...

Günün birinde ölen dostluklar vardır.
Bir bahçe içindeki ahşap ev ile yanı başında duran ceviz ağacının dostluğu gibi...Bir gün kocaman elli adamlar ve kocaman gövdeli makineler o bahçeye girip de,bir süre sonra evin ve ceviz ağacının yerinde asık suratlı binalar yükseldiği zaman ölen dostluklar...

Vakitsiz dostluklar vardır.
Bir peçete,bir kağıt mendil vakitsizce dostu oluverir gözlerimizin...Ya da ayrılırken verilen bir dal karanfil ellerimize o anda gelen dostluktur...

Bakımsız dostluklar vardır bir de...
Zaten var,zaten dostuz deyip yıllarca bir telefonun,bir kaç cümlelik mektubun bile çok görüldüğü dostluklar...

Dudağın bana Leylâ ..






İçimde hep su sesi arıyorum. Denizler kurumuş Lâl dudaklar susmuş.. Kıyılardan çekilmiş hayat; kemikler un ufak olmuş. Çöllerinden geçiyorum sensizliğin. Sessizliğin çığlığını büyütüyorum yüreğimde. Gelişin bir taze bahardı, unutmadım. Kalbine girdiğim yollara pusular kurulmuş. İnsan insana kavuşmuyor artık. Anka kuşları dirilmiyor yeniden. Küller bile yanmış yakılmış; ateş yeniden kendine gebe kalmıyor artık. Hıçkırıklar yalanın harmanına karışmış; gelmiyor gelemiyor yittiği yerden. Bakışın canlara can katardı, unutmadım.

Bütün bağlardan kurtuldum. Geceleri gecelerin koynuna sürdüm. Bütün ışıkları gözlerinin karasına çaldım. Yanağının kıyısına geldim. Ellerinin ateşinden serinlik umdum. Gözlerim seni gördüğü için güzel. Işık senin yüzüne vurduğu için aydınlık. Yağmur senin göğsüne dokunduğu için serin. Rüzgâr senin tenine vurduğu için nefeslenir. Dualar senin dudağına dokundu diye göklerin kapısına dayanır. Duruşun dağların başını dik tutardı, unutmadım.

Günahlarımı biliyorum, utanıyorum. İsyanlarım çok oldu; yüzüme bakamıyorum. O kadar unuttum ki, unuttuğumu hatırlamıyorum. Bana nasıl bakacağını merak ediyorum. Ürperiyorum. Ürperiyorum. Ya tanımazsan beni ;O beni sevmedi! dercesine görmezden gelirsen ağlayan gözlerimi? Hayır, hayır, böyle olmayacak, emin olmak istiyorum. Senin müşfik bakışında, toprağın yağmura doyması gibi sonsuz bir serinliğe kavuşacağım. Senin bakışında sonsuz bir hülyânın eteğine varacağım. Özlemin cennetin kokusu bana, sana susadım.

Ne hüznü eksilir ne sana doyar bu gönül. Sen gittin, çiçekler ezildi dünyada. Sen gittin, rüyaları boğuldu bebelerin. Sen gittin, sesi duyulmaz oldu derelerin. Sen gittin, yüreklerden kan çekildi. Sen gittin, can tenden usandı. Sen gittin, dağ dağa küstü. Sen gittin, alev üşüdü. Sen gittin, aşk kalplerden çekildi. Kıyılara vurdu aşıkların cesedi. Vuslatın cennet çiçeği bana. Baharlardan hep seni sordum.

Senin serinlettiğin suları içiyor ceylanlar. Martılar senin yürüdüğün göklerde geziniyor. Kelebekler senin yüzünün değdiği bahçelere yayıyor kanatlarını. Bebelerin senin tebessümünü içiyor ana sütünden evvel. Şu dar göğsümün kozasından çıkmaya çalışıyorum. Sonsuz genişliklerin sırrı iki dudağının arasında saklı. Bir kelâm söyle n;olur! Her hecenin arefesinde seni duymak istiyorum. Hitabın denizleri taşırıyor kıyılarıma, nereye baksam sana dokunuyorum.

Sev beni cananın olayım. İçimden aksın bütün ırmaklar. Senin kıyılarını kucaklayan kocaman bir derya olayım. Rüzgârlar savursun beni, yağmurların hepsi alnıma düşsün, taşların hepsi göğsüme düşsün. Senin ayaklarını öpen kocaman bir dağ olayım. Çöller savrulsun, dağlar aradan çekilsin, yokuşlar ve inişler bitsin ki yürüdüğün yollara toz olayım. Senin hasretinle yanar her yanım, bütün ufuklardan seni umarım.

Çöldeyim, susuzum. Dudağın bana Leylâ. Kuyularda Yusuf;um. Sözlerin bana Züleyhâ. Ateşlerde İbrahim;im. Gözlerin bana deryâ. Sancılar içinde Meryemim. Bakışın bana İsâ. Yaralar içinde Eyyub;um. Hasretin bana şifâ. Ölüler içinde bir ölüyüm. Ellerin bana musallâ.

Şifresi çözülemeyen şiir.





Yavuz Sultan Selim Han'ın muhteşem yazılmış şiiri. alttan üste sağdan sola okuyun aynı olduğunu göreceksiniz..

SANMA                 HERKESİ SEN                SADIKANA                  YAR OLUR
HERKESİSEN        DOSTMUSANDIN         BELKİ OL                     AĞYAR OLUR
SADIKANA           BELKİ OL                       ALEMDE BİR                SERDAR OLUR
YAR OLUR            AĞYAR OLUR                SERDAR OLUR            DİDAR OLUR



SANMA HERKESİ SEN SADIKANA YAR OLUR
HERKESİ SEN DOSTMU SANDIN BELKİ OL AĞYAR OLUR
SADIKANA BELKİ OL ALEMDE BİR SERDAR OLUR
YAR OLUR AĞYAR OLUR SERDAR OLUR DİDAR OLUR

Hasretini bıraktın zindanıma.





Bir geldin. Hasretini bıraktın zindanıma. Karanlık karanlığa düştü. Gece gecenin üstüne indi.

Parmaklıklar dağıldı; yüzün esir aldı beni. Taşlar toz oldu; özlemin taş kesildi. Gözlerine zincirlediler gözlerimi. Gidişin hüzünlü bir sonbahardı, unutmadım.

Yıldırımlar düşürdün bakışından göğsüme Saçlarım beyaz alev aldı. Yandım. Taş üstünde taş oldum. Suskunluğum utançtan duvarlar ördü. Sağnak sağnak yağmur oldum, yağdım küskünlüğümün çölüne. Çığ olup kendi yalnızlığıma katlandım. Uzaklığını yorgan yaptım çıplak ruhuma. Sözün güneşin yüzünü güldürürdü, unutmadım.

29 Aralık 2009 Salı

İnsanı kırmızı değil siyah yakarmış,





Sevdaya dair ne biliyorsan yalanmış,
Hakikatler ince bir gamzede kalmış,
Nesneler kahpece ikiyüzlü çıkarmış,
Ama dediğin gibi değil;
İkinci yüzler hep aynıymış.

Mutluluk sadece malum anlarda varmış,
Gerisi siyah-beyaz,gerisi azapmış,
Sol taraf bin batman yük yaparmış,
Gözler kurur,yürek kanarmış.

Şah damarı onun kalbine akarmış,
İrade yukarı değil aşağı bakarmış,
İnsanı kırmızı değil siyah yakarmış,
Sen anlatmıştın bana ama;
Mecnunu O değil,o mecnun yaparmış...
 

Adını koydum sana olan sevdamın.





Rüzgara kızgınım,güneşe dargın.
Bir aşığım ben
Şiirleri hüngür hüngür ağlayan.
Gündüz umutluyum gece ise yılgın.

Ey beni bu dünyada en çok anlayan kız!
Adını feyza koydum sana olan sevdamın.
Ve sana emanet ettim
En yüce sevgisini hayatımın.

Suskun saatlerden köprü yaptım gururuma.
Adını
feyza koydum yalnızlığımın.
Ve seni yaşadım an be an
Tek başıma,gururumla yan yana.

Ey bu dünyada en çok sevilen kız!
Adını
feyza koydum göz yaşlarımın.
Ve sana ağladım gündüz gece
Şiirlerimle baş başa,adın dilimde hece hece.

Yitik umutlardan bir gelecek kurdum kendime.
Adını
feyza  koydum sensizliğimin.
Ve seninle kayboldum ansızın
Senli günlerin özlemiyle,elimde resmin.

Geceye sığınmışım,dışarı soğuk.
Bir aşığım ben
Kalemi tir tir titreyen.
Kalbimde bir umut var ama elimde derman yok.

Vuslata Sürgündür Gözlerim ...





Geceler kanıyor dudaklarımda yine..
Dilim lâl olmuş, yüreğim sus pus..
Gözlerini arıyorum oysa...Gözyaşın diye süzülse yağmurlar, bulutları emeceğim sütten kesilmemiş bir bebek gibi...

Bir bilsem dudaklarından düşen her kelimenin avuçlarında baharın gülümsedigini, kana kana soludugun nefesini alacagim ciğerlerime..
Bir bilsem, içtigin sigara küllerin sevda dair oldugunu bir bilsem, yüregimin ayrılıklarda uyuyan gözlerimi küllerinle yıkayacağım...
Sen uzak illerde ben ise senin nefesinde...

Bir yan yana gelsek, ıslak çimenlerin üstüne boylu boyuna uzanıp bulutları takip edecek gözlerimiz..Gökkuşağından düşen umutları avuçlarımıza doldurup susuz topraklara bırakacağız.Ah bir kavuşsak seninle..

Kaç kez düşledim senin avuçlarında uyumayı, kaç kez iç geçirdim uzaklardan saçlarının omuzlarından süzülüp rüzgarla savaşını izlemeyi...Kaç kez iç geçirdim senin yanında mutlulukları solumayı, kaç kez zamanın icinde sadece senin rüyalarında yaşamayı..Yollarımız aynı vuslatın patikalarında buluşsa, gözlerimizden gözyaşı değil, güller yağacak vuslatın avuçlarına..Melek'ler gülümseyecek yetim cocukların düşlerine...

Ay, karanlıkları eliyorken gecenin; ben senin gözbebeklerine düşme telaşındayım...Garip bir telaş benimkisi.....

Yastığa uzanmış kirpiklerine baharları serme telası...Ayak uçlarına ise yüreğimi...
Avuç içlerinde bir cemre ıslaklığında düşmek bile ne içten duygu...Hasretinin karanlıgında gözlerimi kapatıyorum yine..

Gözlerin icinde Cennetin en güzel lerini hayal ediyorum...
Düşlerimden kanatlanan yetim cocukların gülüşlerini hissediyorum dudaklarında..Bak gözlerim yine karanlıga kapalı..Seni düşlüyorum..
Ağaçlarla yıldızlar fısıldaşıyor gecenin koynunda...

Yakamozlar ise senin güzellğini kurak topraklara bırakmakta...
Seni büyütüyorum tahta beşiklerin ağladığı yüreğimde...
Büyüdükçe sevdan, acılarını sarıyorum umutlarımla...
Baktığım her yerde saçların düşüyor avuçlarıma..

Her başımı gökyüzüne kaldırdığımda her yıldız gözlerin oluyor içimde..
Ne zaman iki dalda bir gonca görsem vuslatımız yanıyor ciğerlerimde...

Ah seninle mutlulukları soluyorum...

Toprak, uyanmış bahar sabahına.






Toprak, uyanmış bahar sabahına.
Gece ise yıldızlarını seriyor karanlıklarına.
Fakir yüreğim seni solurken ,
Bedenim yanıyor küllenmiş acılarına..

Şimdi, sevme zamanı yarim..
Bir gülümse yeter ki ;
Güller dolsun avuçlarımıza..
Bir nefes al sevdamıza ki,
Göçmen kuşlar adımızı
Umutla yazsınlar güldesenli baharlarımıza



Her günü son günün bil......





* Her namazı son vakit bil.
* Kibir her iyiliğe engeldir.

* İstişare etmek nefsi kırar.
* Hüküm neticeye göre verilir.
* Şer bir sel gibi çabuk yayılır.

* En zor iş din kitabı yazmaktır.
* En hayırlı iş dinimize hizmettir.
* Öfkelenme, halim ol, çok çalış.

* Şehid ölmek için dua etmelidir.
* Edep, kendini kusurlu bilmektir.
* Çok ibadet yapsan da tevbe et!

* Allah’tan korkan, selamete çıkar.
* İyilik edersen, hep iyilik görürsün.
* Müslümanın gönlü kırık olmalıdır.

* Merhamet eden, merhamet görür.
* Güler yüz ve tatlı dil asrın silahıdır.
* Müminin yüzüne bakmak ibadettir.

* Güler yüzlü olmak, iman alametidir.
* Ahirette her işinden sual edilecektir.
* Gaye bir insanı ateşten kurtarmaktır.

* Tevazu göstereni Hak teâlâ yükseltir
* Kendinizi kimseden üstün görmeyin!
* Hizmet; vermekle olur, almakla değil.

* Benim dediğim doğru demek, kibirdir.
* Her sıkıntıya sebep, günah işlemektir.
* Haram ile beslenen vücudu ateş yakar.

* Arkadaşların en iyisi Allah’ı hatırlatandır.
* Asık surat, çatık kaş, şekâvet alametidir.
* Mesaisine ehemmiyet vermeyen hırsızdır.

* Mümine sert bakmak da kul hakkına girer.
* İmansız ölmekten korkmayan imansız ölür.
* Şimdi acımak zamanıdır. Hiç kızmamalıdır.

* Allah sevgisi arttıkça, insan halinden utanmaya başlar.
* Herkesten dua almaya bakın. İnsan dua alarak Allah’a yakın olur.

* Her ne varsa güzel, Allah sevgisinden başka, hepsi câna zehirdir, şeker dahi olsa!

* Mal ve mülke olma mağrur, deme var mı ben gibi! Bir muhalif yel eser, savurur harman gibi.

* Allahü teâla kerimdir, ufak bir sebeple kerimin keremi artar. En büyük sebep, Ona

CEMAAT RUHU VE DİNİN DİREĞİ NAMAZ







     Namazın fazileti ve bereketleri namaz, kulun rabbi ile buluşması, konuşması, dertleşmesi ve ona bütün varlığı ile şükretmesidir. Namaz en büyük zikirdir. 

     Nitekim cenabı hak taha süresinin14 ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor: “namazı zikrim için kıl “ deme ki namaz zikre götürecek bir yoldur. Beş vakit namaz, günlük olarak maddi-manevi bir temizliktir. 

     Efendimiz sav şöyle buyuruyor: “ beş vakit namazın meselesi evinizin önünden geçen nehir misalidir günde beş defa o nehirde yıkanırsa üzerinde herhangi pislik kalır mı?” yani kul namazını kılar devam ederse üzerinde hiçbir küçük günah kalmaz. Günahların af edilmesi için kılınan namaz huşu, huzur içerisinde olmalı. Namaz öyle olmalı ki kulu kötü, fahiş şeylerden uzak tutmalıdır. Aksi takdirde onun namazı namaz değildir.

      Nitekim efendimiz sav şöyle buyuruyor: “her kim ki namazı onu fahiş ve münkerleden uzak tutmasa cenabı haktan tek alacağı şey uzaklaşmaktır.”Namaz kulu Allah a yaklaştırır. Çünkü kulun cenabı hakka en yakın olduğu an namaz kılarken .
     Bekir bin Abdullah şöyle buyuruyor: ey insan oğlu eğer Allah ın huzuruna girmek ve tercümansız konuşmak istersen bu senin için mümkündür! Dediler ki: bu nasıl olabilir?Abdestini mükemmel şekilde alırsın.Sonra namazgahına geçer namaza durursun.İşte böylece rabbinin huzuruna izinsiz girmiş ve tercümansız konuşmuş olursun!” hazreti Aişe r.a validemiz şöyle der: “resülullah sav bizimle konuşur, bizde onunla konuşuyoruz ve sohbet ederdik. Fakat namaza durduğunda,cenabı hakkın azameti ile o derece meşgul olurdu ki sanki hiç birimizi tanımıyor.namazın çokluğu önemli değildir. 
    Namazın cenabı hak için olan önemlidir. Efendimiz sav bir hadisi şerifinde şöyle buyuruyor:“kişinin bedeniyle birlikte kalbinin de hazır olmadığı namaza Allah teala bakmaz!.” Hazreti İbrahim sa namaza durduğunda kalbinin sesi iki milden işitilirdi. Bir gün resul-i Ekrem birinin namazda sakalı ile oynarken gördü bu kimsenin kalbinde huşu olsaydı azalarında huşu olurdu.” Namaz dinin direği yapılmıştır, onu koruyan dinini korumuş olur, onu yıkan dinini yıkmış olur, ihmal eden dinini ihmal etmiş olur. 
     Hasan-i basri rh a in naklettiğine göre ; “ resul-i Ekrem sav şöyle buyurmuştur: size hırsızların en kötüsünü haber vereyim mi? Kimdir onlar ey Allah ın resulü? Namazlarından çalanlardır! Namazdan nasıl çalınır? Rükû ve secdeleri eksik yaparak!” namazın şartlarına dikkat edilmelidir. Nitekim namaz farz olduğunda namazın nasıl kılınacağı da öğretilmiştir. Adet yerini bulsun diye yapılmamalıdır. 
    Sadati kiram namazı sağlam kılmakla cenabı hakka ulaşmışlardır. Namazın içerisindeki farzlara, vaciplere, sünnetlere mekruhlara dikkat edilmeli ve san ki cenabı hakkın huzurunda namaz kılıyormuş gibi kılınmalı.

ATEŞTE AÇAN GÜL





Gönül eşiğinde boyun eğende,
Bakışların gözlerime değende,
Yalın kılıç bir aşk şahlanır bende,

Gül ateşte nasıl açar Efendim?
Kul dediğin her dem naçar Efendim.

Beni ne ben, ne aynalar tanıyor,
Neresinden tutsam aklım kanıyor,
Toprak şerha şerha, gökler yanıyor,

Rüyalarım bile soldu Efendim.
İnsanlığım talan oldu Efendim.

Bilirim gün batmaz şefkat ülkende,
Bir sırlı uykuya dalsam gölgende,
Gariplerin hüznü mü var heybende,

Her ne yana baksam gurbet Efendim.
Yollar tekin değil; medet Efendim.

Her gece çağırır kırk melâl beni,
Susuz kuyulardan çıkar al beni,
Huzur kokan bir sefere sal beni,

Koynumda verdiğin ferman Efendim.
Yakamı bıraksın zaman Efendim.

Ey bir özge muhabbetin alimi,
Kimselere anlatamam halimi,
Sen bilirsin içimdeki zalimi,

Can öğütür değirmeni Efendim.
Tut elimden kaldır beni Efendim.

28 Aralık 2009 Pazartesi

HİDAYET ÜZERE MİYİZ?





Ameller niyetlere göre değerlendirilir. İnananlar her türlü ibadeti; riya, kibir ve ucubdan uzak bir şekilde gerçekleştirmelidir. Bireyin içsel dönüşümü ve manevi terakkisi sahih itikat ve salih amel sonrasında tecelli eder. Toplumların huzur ve mutluluğu da fertlerin durumuna bağlıdır. Nimetlerin devamı için şükür gereklidir. Çoğu defa maddi refah sonrası sefahatler, toplumların sonunu hazırlar. Sosyal hadiseler uzun solukludur. Milletlerin hayatında 100 yıllar pek uzun sayılmaz. İslam ümmeti, yakın tarihteki hatasını anlayıp kendine gelmeye niyet ve gayret ederse toparlanma sürecine girebilirler. Nitekim ayette belirtildiği gibi: “Bir millet kendini bozmadıkça, Allah onların durumunu değiştirmez” (Ra’d, 13/11).

Manevi açlıktan kurtulmak için
Egosunu yenebilen örnek kişiler, mutluluk ve bilgelik timsali olarak etraflarına ışık ve huzur verirler. Onlar iman ve ilahi hatırlatmalardan aldıkları ilhamla enerjilerini dışa da yansıtırlar. Peygamberler ve gönül erleri bunların canlı misalleridir. Ruhlarımız kendini aşabilen gönül erlerine rastlarsa onların yanında soluk alır, dinlenir ve rahatlar. Dünyevi meşguliyet ve sıkıntılar unutulur, adeta manevi bir bayram yaşanır. Müminin ruhu, namaz, zikir ve sohbet gibi manevi atmosferlere ulaşabilmek için çırpınır. Müslüman; namaz, Kur'ân ve dini sohbet meclislerinde bulunmak için can atar. Günahlardan tövbe ile uzaklaşıp, nafileler ile Rabbine yaklaşmaya çalışır. İç dünyasındaki dağınıklıkları toparlar, yakın ve uzak istikamete emin adımlar atar.

Müslüman kendini düzeltmeye çalışırken, diğer insanların ve günahkârların da iyi insan olması ve hidayete ermesi için gayret eder. Hata ve kusuru kabul edebilmek irfandandır. Kişilere karşı işlenen hataları af dileme ortadan kaldırırken, Allah’a karşı işlenen günahları da tövbe ortadan kaldırır. Böylelikle kişi günahın ağırlığından kurtularak hidayete doğru kanat çırpmaya başlar. Bazı bela ve musibetler, inanana kendini yeniden sorgulama ihtiyacı hissettirir. Kusurunu anlayıp tövbe eden kişi, güzel ameller ile iç huzura kavuşur, mutlu bir hayat yaşar.

nasihat.....ve......ölüm





O halde Akıllı bir insan gibi nefsine sor; ruhunun hamurdan kıl çekmek gibi kolay çekilmesini mi, yoksa diken ağacından tülbent çekmek gibi çekilmesini mi istersin. Tabi ki nefis güzel olanı ister.

O zaman anlatılanları sadece okumakla kalma, kalp gözüyle görerek yaşa ve o gün için salih amel işleyerek hazırlık yap.



Çünkü her şeyin üzerinde insanın en büyük kazancı kuşkusuz Allah’ın rızasıdır


nasihat.....ve......ölüm

UYANIYORSUN. !! GÜNEŞTEN ÖNCE. ...






Sana özgü, sadece senin daldığın bir uykudan. Ve sadece senin görebildiğin bir rüyadan. İçini bir huzur kaplıyor. Ortalık hala ipeksi örtü ile kaplı. Örtünün rengi biraz açılmış. Siyah ve beyaz ipliği birbirinden ayırabilecek kıvama gelmiş örtünün rengi.

Sabah kalkar kalkmaz ilk işi hayır olsun ile başlayarak rüyasını anlatan insanlardan olmak istemiyorsun. İçinde tutuyorsun. Kimseye anlatmak istemiyorsun rüyanı. Anlatırsan sanki rüyanın büyüsü bozulacak. İnsanın kendisini çok anlatması kişiliğin kimyasını bozar. Bir kere, bir kere daha geliyor rüyan aklına. Ne gördün? Tamam anlatma. Merak ettiğimi itiraf ediyorum. Bana da anlatma. Sadece sen bil. Ve sana o rüyayı gösteren O bilsin. Bu içini ısıtıyor.

Durgunsun. Ne kadar suskunsun. Bu konuşma isteksizliğinden kaynaklanmıyor. Bu edebinden kaynaklanıyor. Mahcub mahcub bakıyorsun. Perdeyi aralıyorsun. Gecenin gündüze, gündüzün de geceye çevrilmesini (al-i imran: 26) izliyorsun.

Sessizsin. Zihnine takılan bir şeyden değil değil mi bu sessizlik? Ne kadar saçma bir soru. Afedersin. Sessizliklerin garip karşılandığı zamanın çocuklarıyız. Bu yüzden suskunluklara ve sessizliklere dayanamıyoruz. Tabi ki ya. Suskunluğun mahcubiyetten kaynaklanıyor . Kainatın Rabbi karşısında kalbin mahcub. Onun sana verdiklerinin karşılığını veremediğini ve asla veremeyeceğini biliyorsun. Keşke daha çok şey yapsam diyorsun Onun için. O bunları yapmışsın olarak kabul ediyor.

Sabaha daha ilk ışıklar dökülmeden tüm varlıklar aynı tevazuya bürünmüşler. Gözleri yere inik, kalbi derinlere yükselmiş bir insanın bakışlarını andırıyor varlıklar. Senin gibi. Edebli. Tamam. Senin mahcub etmek istememiştim. Her varlık haketmeden verilen bir varoluş karşısında Ona karşı mahcubdur.

Bu vakitlerde en çok hangi duayı etmeyi seviyorsun? Dur tahmin edeyim. Hoş geldin, sefa geldin ey sabah ve ey yeni gün! Merhaba ey mutlu gün! Ve ey katip ve şahit melek!... Tahminim doğru mu? Doğru olduğuna sevindim.

Büyük an geliyor. Dünyaya güneşin ışıkları dökülüyor. Gökyüzü bulutlu. Bulutlar ışınların varlıkların üzerine parıltılı dökülmesine tam izin vermiyor. Olsun. Varoluşun her biçiminin güzel olduğunu düşünüyorsun. Susuyorsun. Ama hareket etmek istiyorsun.

Sabah yapılacak en iyi şeylerden biri yürümektir. Bak yola koyuluyorsun. Yola koyulmak. Bu cümle aklına takılıyor. Yolcusun. Yürüyorsun. Düşünüyorsun. Gözlemliyorsun. Selamlıyorsun. Tanıdığın bir kaç kişiye diyorsun. Melekleri unutmuyorsun. Yanıbaşındalar, biliyorsun. Her varlığın üzerine ilişmişler, hissediyorsun. Bak, onlarda senin selamını alıyor. Ağaçlar sana gülümsüyor. Bunu bir başkasına anlatsan sana hezayanları var diyebilir mi? Diyebilir. Ama sadece der. Derlere,dedilere, demişlere aldırmıyorsun. Sen yoluna devam ediyorsun. Kainatın şenliğine katılıyorsun.

Bugün biraz daha az konuşuyorsun. Çok düşünüyor, çok yaşıyorsun. Bakışlarındaki utangaçlık seni sen yapıyor. Duyguların ne kadar sakin. Hırçınlıktan uzak ruhun kendi içine doğru derinleşmiş. Utangançsın ama olup bitenin farkındasın. Tüm utangaç insanlar gibi gözlemlerin keskin, sezgilerin güçlü. Sözlerini tüketmiyorsun. Sözcüklerin senin varoluşunun bir parçasıdır. Varoluşunu tüketmiyorsun. Geçen gün okuduğun hadiste ne diyordu sevdiğin insan hz. peygamber: - Susma halimin tefekkür olmasını, konuşma halimin zikir olmasını, bakışımın da ibret olmasını..emretti Rabbim. Hz. Peygamberin de utangaç olduğu söylenir, biliyorsun. Dün gece bir arkadaşım e-mektubda yazdı: hayasının şiddetinden dolayı adeta örtüsü içindeki bir genç kızdan daha utangaç idi diye tanımlarmış kitaplar onu.
Utanmak ince ve ipeksi bir örtü gibi seni örtüyor. Seni zarifleştiriyor, güzelleştiriyor. Ne kadar güzelsin? Bak bu da utandırdı seni. Tamam bir daha söylemem. Belki de söylerim yine. Bilmiyorum.
İnsanı örten en zarif örtü edeb. Onun içinde çok güzel görnüyorsun. Bak dayanamadım, yine söyledim. Ama aslında söylemek istediğim belki şuydu: " Edebi ince ve zarif bir örtü olarak yaratarak, insanı örten Rabb ne güzeldir?


vesselam...

KURAN-I KERİMDE TAKVAYI EMREDEN AYETLER ..




Bakara Sûresinde geçen Ayetler
çırası insanlarla taşlar olan kâfirler için hazırlanmış o ateşten sakının.
Öyle bir günden sakının ki o gün hiç kimse başkasının yerine birşey ödeyemez...
Öyleyse evlere kapılardan girin. Allah'a karşı gelmekten sakının ki umduğunuza kavuşasınız.
Allaha karşı gelmekten sakının ve bilin ki Allah bu sakınanlarla beraberdir.
Allaha karşı gelmekten sakının ve Allahın cezasının çetin olduğunu iyi bilin.
Allaha karşı gelmekten korunun ve bilin ki: hepiniz neticede diriltilip O'nun huzurunda
toplanacaksınız.
Allahın haram kıldığı şeylerden korunun ve O'nun huzuruna varacağınızı iyi bilin.
(Ey Resulüm!) müminleri müjdele!
Bununla beraber Allaha karşı gelmekten sakının ve bilin ki Allah yaptığınız her şeyi görmektedir
Ey iman edenler! Allah'tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı terk edin. Allah'a döndürüleceğiniz, sonra da herkese hak ettiğinin eksiksiz verileceği ve kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı bir günden sakının.
Allah'tan korkun. Allah size gerekli olanı öğretiyor. Allah her şeyi bilmektedir.

Âl-i ımrân Suresinde geçen ayetler

Size Rabbinizden bir mucize getirdim. O halde Allah'tan korkun, bana da itaat edin.
Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin
Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz halde Allah, Bedir'de de size yardım etmişti. Öyle ise, Allah'tan sakının ki O'na şükretmiş olasınız.
Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Allah'tan sakının ki kurtuluşa eresiniz.
Kâfirler için hazırlanmış bulunan ateşten sakının!
Ey iman edenler! Sabredin; (düşman karşısında) sebat gösterin; (cihad için) hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah'tan korkun ki başarıya erişebilesiniz

Nisâ Suresinde geçen Ayetler
Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının...
Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının.
Sizden önce kendilerine Kitap verilenlere ve size "Allah'tan korkun" diye emrettik.

TAKVA NEDİR ????????????





1. Takva:Allah'dan korkmak,Kuranla amel etmek,aza razı olmak ve Ahiret gününe hazırlanmaktır.
(Ali b.Ebî Talip r.a)
2. Müttekiler(Takva Sahipleri):Bilinen günahları terketmekle Allahdan ve azabından sakınan,Allahdan gelen Kuranı tasdik etmekle Allahın rahmetini uman kimselerdir.(Abdullah b. Abbas R.anhüma)
3. Müttekiler:Allahın haram kıldıklarından sakınan ve Allahın farzlarını eda eden kimselerdir. Müttekilerde bulunan takva,harama düşme korkusu ile bir çok helalı terk ettikçe yok olmaz.
(Hasan-ı Basrî Rh.aleyh)
4. Allahdan korkmak,gündüzleri oruç tutmak,geceleri namaz kılmak ve diğer ibadetlerle meşgul olmak demek değildir.Takva,Allahın haram kıldıklarını terk etmek ve Allahın farzlarını eda etmektir.Bundan sonra kim hayırla rızıklandırılmışsa,O hayır üzerine hayırdır.
(Ömer b. Abdulaziz rh.aleyh.)
5. Takva,hiçbir kimsenin görmediği yerlerde de masiyeti terk etmendir.
6. Takva:nehy etmiş olduğu yerde seni görmemesi,emretmiş olduğu yerlerde de seni kaybetmemesidir.
7. Takva:Kuranın, insanlarla halk(yaratılanlar)arasındaki ve insanlarla yaratıcı arasındaki haklarını vermesini istediği bir fazilettir.Bundan maksat insanın, rabbinin gazabını üzerine çekecek şeyleri yapmaktan,kendisine ve başkasına zarar verecek şeyi yapmaktan sakınmasıdır.
8. Takva,Allaha itaat edilip isyan edilmemesidir.Allahın zikredilip unutulmamasıdır,ve Ona şükredilip nankörlük edilmemesidir.
(Abdullah b.Mesud (r.a)
9. Müttekiler öyle kimselerdir ki,Allahu teala onların kalplerinden dünya sevgisini söküp almıştır.(Ebû Süleyman ed-dâranî rh.aleyh)
10. Mütteki,kendisinde hiçbir güç ve kuvvet görmeyen kimsedir.(Sehl rh.aleyh)
11. Allahdan korkmak, Şeriatına ve Allahu tealaya kulluk etmeye sarılmaktır.
12. Takva:dinin özüdür;hayrın esasıdır;kulun her halinde, herhangi bir şeyle kendini müstağni görmemesidir.(Harranî Hz.leri)
13. Allah korkusu,haşyet ve gazabından korunmak manasınadır.Takva bütün ibadet ve muamelâtın toplamıdır.Onların hepsini ihlas ile yaptığında mümini,takvaya götürür.
14. Takva,dine zarar vermeyen şeylere ulaştıran ve bir araya getirendir.
(İmam-ı Gazalî )
15. Takva:İman kalp de yerleşir,nefsin derinliklerinde kök salarsa,manevi gizli perdeleri ve Allahın insanlara bahşetmiş olduğu manevi kuvvetleri açan manevi haller olarak meyvesini verir de, severek hayır işlemeye ve kötülük yapmaktan nefret ederek şerri terk etmeye yöneltir.
16. Müttekilernlar, Allahın üzerlerine nurunu döktüğü kimseldir.Hakkı o nûr ile kavrarlar.Hakkı onunla görürler.Yapılması vacip olan hayırla,terk edilmesi vacip olan şerrin arasını onunla ayırt ederler.
17. Müttekiler:Onlar Allahın velisi ve sevgilileridir.Allah onları,özenle muhafaza eder;afiyet içerisinde yaşatır;onları kötülüklerden korur;geçmişin üzüntülerinden ve geleceğin elemlerden onları uzaklaştırır.
18. Takva:Allah tealanın emrettiği ve nehyettiği işlerin toplamıdır.(ibn-i Teymiye)
19. Takva:kötü Ahlakın yerini güzel Ahlakla süslemekle ve günahları kazımakla hayrı oluşturma suretiyle,gerekmeyen şeyi terk etmektir.Veya (takva),amellerin esasını ve iman,namaz ve sadaka gibi hasenatın esasını kapsayıcı olmasından dolayı eğer iyilikleri yapmayı,kötülükleri terk etmeyi içermesiyle açıklanacaksa, o takdirde de açıklayıcıdır.Takva,kişisel amellerin,bedenle ve mal ile yapılan ibadetlerin anasıdır;diğer taatleri çeken,çoğu kez masiyetlerden uzaklaştırandır.
(Beyzavî)
20. Takva,sâliklerin derecelerinin sonudur ki,o da Allahdan başka şeylerden(masivadan) uzaklaşmadır.(Beyzavî)
21. Takva,günahlardan kaçınmaktır.Onunla nefisler olgunlaşır,kişiler üstünlük kazanır.Her kim şeref elde etmek isterse,takvaya sarılsın.Nitekim Peygamber(s.a.v)İnsanların şereflisi olmak kimi sevindirirse,Allahdan korksun buyurmuştur.
(Beyzavî)
22. Takva:Kuranın, insanlarla halk arasında ve insanlarla yaratıcı arasında gerekli olan münasebeti istediği bir fazilettir.Bundan dolayı bu ve bundan türemiş olan kelimeler Kuranda devamlı geçer.Bu kelime Kuranın Ahlakla ve toplumsal konularla ilgili pek çok ayetlerinde bulunur.Takva ile maksat,insanın rabbini gazaplandıracak,nefsine zararlı olacak ve başkalarına zarar verecek şeylerden sakınmasıdır.
(Şeyh Muhammed Şeltut)
23. Müttekiler :Öyle kimselerdir ki onlar dünya ve Ahiret de kendilerini Allahın azabından ve gazabından korurlar.Bu,hadleri aşmama,emirlerine uyma,yasaklarından kaçınma ile mümkündür.Allah,insanlığın hayrına olandan başkasını emretmez;ona zarar verenden başkasını da yasaklamaz.(Şeyh Muhammed Şeltut)
24. Takva:vacip olanı yerine getirme,haramlardan sakınmak için gayret etmektir.(Beyzavî)
25. Takva:Allahdan başka yerlere dönmekten ve hadleri aşmaktan taatları temizlemektir.
(Abdullah b.Mesud)
26. Takva:Allahdan gelen bir nur ile Allahın rahmetini umarak Allaha itaat ile amel etmen ve Allahın azabından korkarak,Allahdan gelen bir nur ile Allaha isyanı terk etmendir.
(Talk b. Habib)
27. Takva:itaat edilip,isyan edilmemesidir. Allahın hatırlanıp,unutulmamasıdır.Şükür edilip,nankörlük edilmemesidir. Takva:taatleri yapmak,menhiyatı terk etmektir.(ibn-i ebî m)
28. Takva:Allahdan korkmak,haramlarından sakınmaktır. Takva,şerefli bir elbisedir ki,Onunla süslenme şerefine ancak,hakkıyla iman edenler nail olur.Allahu teala o elbiseyi ancak,katında şerefli kulları olan salihlere giydirir.Onlar görmedikleri halde rablerinden korkarlar,Allahın emirlerini yerine getirirler,yasakladıklarından da kaçınırlar.Kul,yapılması mübah olanı,haram olur korkusuyla terketmedikçe,Müttekilerden olamaz.
(Abdülkerim el-Hatib)
29. Takva,Allaha itaat ile amel etmektir.(Talk b.Habib)
30. Takva:güzel ahlaktır;güler yüzdür;güzel olanı yaymak,eziyet etmekten el çekmektir.
(Hasan-ı Basrî rh.aleyh)
31. Takva,üç şeydedir:1.Haramlardan kaçınmak 2.Helal rızık talebi 3.Aile efradına karşı cömert olmak.(Abdullah b.Mubarek)
32. Takva:İnsanların arasında onlara yakın olduğu halde,insanlar içinde garip olmasıdır.
33. Takva:eziyet etmekten el çekmek,mümine tahammül göstermektir.
34. Takva:Allahdan başka derdin olmamasıdır.
35. Takva:en zeki kimseler takva sahipleridir.En ahmak kimse de,günah sahipleridir.(Ebû Bekir es-Sıddık r.a)
36. Takva:Allahın haramlarından tamamen uzaklaşmak,hadlerini yerine getirmek ve mekruh olanlardan da kalbi tasfiye etmektir. 


ALINTIDIR....

Ürkek mahzun bakışlı ...




Orda duruyor orda
Uzatsam ellerimi
Sarınmış sarılara
Bal peteği saydamı

Orda bir erimlik yer
Billurdan bebek teni
Ben ne ceylanlar gördüm
Ürkek mahzun bakışlı

İşte orda duruyor
Dişi bir tay toynağı
Duru sulara vurmuş
Sabahın ışıltısı

Yüreğine değiyor
Şiirin tül kanadı
Buluta uçuyor kuş
Bulut dala konuyor

Dokunsam beyaz bir tüy
Okşasam düş oluyor
Sonra serin saçaklar
Kırılmış bahar dalı

Karanlığa çarpıyor
Çırpınan çılgınlığım
İşte burda burada
Uzatsan ellerini

Ey Yücelerden Yüce Rabbim!





Bütün mal ve mansıp sahipleri kapılarını sürmelediler. Sen’in yüce dergahının kapısı ise asla kapanmaz ve dilekte bulunanlara her zaman açıktır. 

Ya Rabbî, Ya İlahî! Yıldızlar gaybûbet âlemine, gözler de uykuya daldılar. Sen ise, ey Rabbim, Hayy’sın, Kayyûm’sun; uykudan, uyuklamadan sonsuz defa münezzeh ve müberrâsın.
Ya Rab! 

Gece, karanlığıyla mevcûdâtın üzerini örtünce döşekler de seriliverdi ve sevenler sevdikleriyle başbaşa kaldılar. Sen, Sen’in yolunda, Sana ulaşma istikametinde cehd ü gayret içinde bulunanların biricik sevgilisi, (benim gibi) yalnızlık gurbetine maruz kalanların da yegane enîsisin! 

Ya İlâhî! 

Ulu dergâhına sığınan bu kimsesiz kulunu kapından kovacak olursan ben gidip hangi kapıya iltica edebilirim ki! 

İlâhî! Yakınlığından mahrum edersen beni, o zaman ben kimin yakınlığını umabilirim ki! İlâhî! Şayet Sen bana azap etmeyi murad buyurursan, ben biliyorum ki, cezalandırılmaya fazlasıyla müstehakım! Fakat affınla sarıp sarmalarsan, o da Sen’in lütfun ve keremindir. 

Ya Seyyidî, ya İlâhî! 

Marifet erbabı kulların Sen’i bulduklarında Sen’den başka ne varsa hepsinden yüz çevirmişlerdir. Salih kulların Sen’in fazlınla necâta ermişlerdir. Taksîratı pek çok günahkarlar da “Tevbe, ya Rabbi!” deyip yine Senin kapına yönelmişlerdir. 

Ey affı güzel Rabbim!

Ne olur, affının serinliğini ve marifetinin halâvetini benim ruhuma da duyur ve beni onlarla doyur!
Her ne kadar ben bunlara lâyık olmasam bile, haşyetle önünde iki büklüm olup ikâbından sakınılmaya lâyık olan da, mücrimlerin günahlarını bağışlama şanına yaraşan da yalnız Sen’sin!

Senden Başka Kimimiz Var ki!




Yağmurdur rahmetin başı...
Toprağın cansuyudur; ağacın,çiçeğin, börtü- böceğin umududur. Hasretle beklenir; alınır, bağra basılır. Yağdığı yere yeni hayatı, sağlığı, esenliği taşımasıyla baştacı edilir. Belki de bu yüzden yağmur ve rahmet eşanlamlıdır. 


Gözyaşı, Rabbimiz'in sunduğu rahmetin insanoğlunda çağıldamasının alametidir.Yürek yandıkça yaşarır gözler; çaresizlik, acı, hasret, elem, keder ve aşkın harareti gibi şefkat ve merhamet de ipil ipil süzülür gözlerden... 


Merhametle akan gözyaşı, kainatın sureti olan insanda yağmur gibi diriltici ve çorak gönlü yeşerticidir. Kendi varlığımızı kavramaya başlamak, özbenliğimize verdiğimiz değeri ötekileştirdiklerimize de vermek ve en başta da onlara merhamet duymakla olur.Aslında bu anlamda merhamet, kendimizi buluşumuzun resmidir. 


Varlık ve manası içimizde kımıldadıkça O'na giden yolların düğümleri yavaş yavaş çözülmeye, "kendimiz"e geldikçe Yaratıcı'nın rahmet halesiyle kuşatıldığımızı idrak etmeye başlarız... 


O zaman, İlahi rahmet beşerin merhameti kanalıyla ulaşmadık yer bırakmaz. Canlı, cansız her mahlûk bu engin rahmetten nasibini- hak ettiği ölçüde- alır.
Bir böceğin boğulmaktan kurtarılışında...
Bir çiçeğin susuzluktan boyun büküşünde... 


Dal ve kozalaklarıyla bahçeyi kirlettiği için kesilmesine karar verilen selvi ağacının hüznünde...
Bin ümitle doğup birkaç saatlik ömrünü tamamlayarak cennete uçan bir bebeğin hatırasında...
Rahman, ey Rabbim 


Güzel isimlerinin ilki bile sonsuz ve kuşatıcı esirgeyiciliğini dile getirmekteyken, Sana inanan insanların kalplerinden bile yavaş yavaş silinip bencilce arzulara kurban olan merhamet de acep ahir zaman alameti midir?
Ey yüceler yücesi, ey Rahim... 


Rahmetinin tecellilerini isteriz Sen'den. İsteriz ki, merhametle yaşaran gözlerimizden dökülen damlacıklar, sevgi çiçeklerimizi büyütsün; isteriz ki genişlerken muhabbet halelerimiz, Sana varmada bir arpa boyu da olsa yol aldırsın bize...
Kullarının çoğu merhametten ıraktır.
Sen onlara da merhameti öğretecek uçsuz bucaksız bir yürek ihsan eyle bizlere. Makinalaşmış bedenlere Esma'n cansuyu olsun, acımasız devranın yükü nihayetsiz ikliminde hafiflesin... 


Sen'den başka kimimiz var ki? 


Merhamet Ya Rabbi, merhamet !...

17 Aralık 2009 Perşembe

ßugün içim ''cam kırığı'' ,milyonlarca parçalarda...




ßugün içim ''cam kırığı'' ,milyonlarca parçalarda...Her birinde seni,beni bulduğum herşeyden sakındığım günlerde...ßugün her günden farklı,sensizliği fark ettiğim,belkide ilk defa hissettiğimdin...Çaresiz günlerde sarıldığım,tozlanacak diye aklım gittiğiydin...ßirgün elimden kayacak diye bazen dokunmaya bile korktuğumdun...Öle narindikii duruşun,bir tüy kadar hafifti dokunuşlarda..

ßugün içim ''cam kırığı'' ,milyonlarca parçalarda...Seni sensizliği en derin yerlerde bıraktığımdın...Öyle sıkı kitlemiş ve sarmıştımki ,kendimce dokunulmazımdın...ßilmeliydim birgün zincirlerimin kırılacağını,bile ..bileee karşı koyamazımdın...Herkesin yaşamaya korktuğu,bi o kadar da imrendiği sevgimin odak noktası, iz düşümümdün...Kendimle bile yaşarken yüreğimden öteye sakındığımdın..

ßugün içim ''cam kırığı'' ,milyonlarca parçalarda...Kendimle başbaşayım şimdilerde...Geri dönülmezliğim her anımda...Arkamı dönsemm oysaaa bütün güzelliğiyle orada...Şimdilerde sadece sessiz senle yetinmezlerde...Nereye kadar gittiği belli olmayacak bir serüvenin sonlarında...ßildiğim tek ''doğrunun'' sennn olduğu gerçeklerde...
ßugün içim ''cam kırığı'' ,milyonlarca parçalarda...


CaM KırığıM...durduğu yerde sızLıyor,öyLe kanamaktaki artık ßen de durduramıyorum içimdeki tarifsiz yarayı,zaman akıp gidiyor ve ßen sadece ßekLiyorum neyi ßekLediğimi biLe biLmeden....

CaM KırığıM...benden bir parçayken,artık herkesin içinde kanayan yaraya tercuman oLan bir haykırış oLdu sanki,hep var oLan kimsenin dokunmasına izin vermediğimiz,bize özeL ve bir o kadar da acıtan haLiyLe kanayan yaramız

CaM KırığıM...topLanamaz gibi duran,içimizde ne var ,ne yok ise aLıp götüren bir fırtınayLa birLikte sürükLenip gitti bir yerLere ve bizz sadece canımızı yakan kısmıyLa kaldık öyLece gidenLerin ardından...[

CaM KırığıM...Sen ßenim CaM KırığıM'dın..Hep kanayan ama vazgeçiLmezim,yanımda oLsan da oLmasan da...

Zaman yaşlanır, umutları eskitir, ..




Zaman yaşlanır, umutları eskitir,
Yine umutlanırım...
Sevdalar geçer yıkılır, yenilir,
Yine ayaklanırım...

Çığlıklara hapsettiğim şarkılarım var benim.. Sessizliğin içinde ağır aksak yürüdüğüm yollarım var. Bir yerlerde takılıp düşsem de, tekrar kalkabiliyorum ayağa.. Ama dizlerimde yaraların izleri kalıyor, silinmiyorlar.

Yarım kalmış hikayelerin tamamlanmamış cümlelerinde buluyorum kendimi.. Ne tamamlayabiliyorum, ne tamamlanabiliyorum..

Bir yanım hep eksik, hep kırık.. Dünyam bir bir yitirdi renklerini.. Ne deniz mavi eskisi gibi, ne de gökyüzü..

Korkularım bırakmıyor peşimi.. Adımlarıma yapışmışçasına nereye gitsem benimle geliyorlar adeta.

Sesleri duymaktan yoksun kulaklarım, sözcükleri söylemekten korkan dudaklarım var. Zaman hiç bir şeye aldırmadan devam ediyor yoluna..

Ya ben gecikiyorum zamana, ya da geç kaldıklarım erken çıkıyor karşıma...

Alıştım sanırken acılara..
An olur bazen tutamam kendimi,
Delirir isyanım...

Bu sensizliğim mi, yoksa yalnızlığım mı bilmiyorum.. Bir bilsen.. Seni her özlediğimde bir nokta bıraktım duvarlarıma..

Eğer bir gün gerçekten tutarsam ellerini, bakıp ta görürsem gözlerindeki o sevdalı hali, o noktaları birleştirip sevdanın kalemiyle, mutluluğun resmini çizeceğim dünyaya..

İşte o gün yine masmavi, berrak bir güne uyanacak deniz.. Bulanıklığını benden uzağa atacak.. Bütün gecelerim sabaha varacak.. Ve bir daha hiç gece olmayacak...

Sensiz geçen günlerimin hesabını yarınlardan soracağım.. Sevinçlere boğulacak içimdeki çocuk..

Yeniden seveceğim yağmurları.. Hiç söylenmemiş, hiç dillenmemiş kelimeler fısıldayacak rüzgar. Hiç kimseler bilmeyecek, duymayacak, anlamayacak..

Bunlar olacak değil mi?

Bu garip fani beden,
Bu deli ruh benim..
Atamam, satamam,
Dert benim, dertler benim...

Bu acı kızgın hüzün,
Kırık düşler benim..
Susamam, susturamam,
Söz benim, sözler benim...

Korkuyorum işte.. Korkularımı büyütüyor zaman gitgide.. Ne olur izin verme korkmama, kendimden kaçmama..

Geç kalmama izin verme kendime, geç kaldıklarımınsa önünde bırakma...

Seni, seni bi severim

Seni, seni bi severim
görürsün o zaman

Seni, seni bi severim görürsün o zaman… tatlı şey seni!
Hasta etme beni, o yosun gözlerini açıp açıp bakma öyle
Gözbebeklerindeki yaramaz, sevimli afacana hastayım ben senin
Yemyeşil ovaları, rengarenk çiçekleri yaşatıyorsun sanki bana,
İçimdeki çocuk yanlarıma arkadaş oluyorsun, haberin olsun.
O yeşil gözlere bir dalarsam, bakışlarımı alamazsam
Seni bi severim görürsün o zaman…

Penceremin pervazında, nerden çıktığını bilmediğim
Minik bir serçe var, öylesine sevimli ki
Ellerimi uzatıp avuçlarıma almak istiyorum seni
Okşamak, sevmek, en sıcak yürekliliğimle
Sevdanın kollarına atmayı, sana sevgiyi yaşatmayı istiyorum
Nereye gidersen git, eninde sonunda döndüğün omuz ben olursam
Seni bi severim görürsün o zaman…

Bir gün, bir yarışmada soru olarak çıksa karşıma…
‘’cennetin kokusunu tarif edin diye’’
İşte bu derim, işte bu saçların kokusu cennettir bana.
Ve bana gönderilen meleğimde sen olursun, olurmusun…?


Eğer sen, yalnız benim olursan,
Eğer sen yalnız benim ruhumla yaşarsan,
Seni bi severim… Seni bi severim görürsün o zaman

Beni güzel hatırla ..




Beni güzel hatırla bunlar son satırlar….
Farz et ki bir rüzgardım esip geçtim hayatından
Ya da bir yağmur sel oldum sokağında
Sonra toprak çekti suyu…
Kaybolup gittim belki de bir rüya idim senin için..
Uyandın ve ben bittim….
            
Beni güzel hatırla
çünkü sevdim seni ben her şeyini….
Sana sırdaş oldum dost oldum  ..
Yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini

            
Beni güzel hatırla
Sayfalarca mektup bıraktım sana…
şiirler yazdım her gece çoğunu okutmadım..
Sakladım günahını sevabını içimde
Sessizce gittim…
..

Beni güzel hatırla
Sana  geceler bıraktım
Sana en yorgun sabahlar…
Söylenmemiş merhaba’lar sakladım her köşeye
Vedalar bıraktım duraklarda…
Ne ararsan bir sevdanın içinde
fazlasıyla bıraktım ardımda….

Beni güzel hatırla
Dizlerimde uyuduğunu düşün

Mutlu olduğun anları getir gözünün önüne
Birazdan kapını çalan kişi olabileceğimi düşün
Şaşırtmayı severim biliyorsun?
Bu da sana son sürprizim olsun
Şimdi seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum
Beni güzel hatırla
GİDİYORUM….

Ne zaman seni düşünsem yaşamak güzel ..




Sen benim gökyüzümdün, denizim, toprağımdın,
Şimdi bir hatıra olamazsın belirsiz, uzak
Biliyorsun bazı şeyler vardır elimizde olmayan
İşte öyle imkansız birşey seni unutmak.

Unut benden kalan ne varsa
Unutmak tesellidir yalnızlığın
En güzel tarafı imkansızlığın

Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin?
Hep böyle içinde uzak bir ışık mı yanar?
Bakışlarında beni dinlendiren bir şey var;
Kıyısındaymış gibi en sakin denizlerin...

Ne olurdu saadetlerin en büyüğü
İşte ellerimde al, diyebilseydim
Anlardın ve hiç gitmezdin, değil mi
Bir gün olduğun gibi kal diyebilseydim.

Ne zaman seni düşünsem yaşamak güzel
Bir bahar bahçesi olur güz bahçeleri
En karanlıklarda bile uzanır bir el
Kendiliğinden açar sabaha perdeleri

Sen bastığın yerde çiçeklerin büyüdüğü
Her zaman en güzel, her yerde eşsiz
Sen yaprak, sen köpük, sen kuş tüyü
Sen sevgi nehirlerimin aktığı büyük deniz

Kazımak ulu ağaç gövdelerine adımızı
Yazmak her şeyi bir bir kumların üstüne
O her işkenceye mahkum olmuşluğumuz
O çok sevmek, daha çok sevmek günden güne.

Şarkısız ve sensiz kaldığım nice akşamlar
Gözlerin geçer aklımdan özlemler içinde
Gözlerin bir çigan müziği güzelliğinde
Kirpiklerinde keman, bebeklerinde gitar...

Bir daha dünyaya gelsem
Yine seni severdim
Beni üzesin diye
Beni deli divane edesin diye

Seni görmediğim günler
Karanlıktayım, katran gecelerdeyim
Cehennem misali bir yerdeyim
Bir demir nasıl paslanır, bir elma nasıl çürürse
İşte öyleyim...

Sabaha karşı bir düş kurdum...




Sabaha karşı bir düş kurdum...Yalnızlığımın eşiğinde, .. Belkilerim vardı.. Birde , birde sensizliğim..


Sabaha karşı bir düş kurdum...Sen bundan habersiz.. Benden habersiz uyurken.. Düşlerimi gezdirdim..Uykusuzluk diyarının tenha caddelerinde.. Ve düşüncelerimin hiç bilinmedik, ıssız köşelerinde, sen oldum..


Sabaha karşı bir düş kurdum..... Seni kurdum zamansız..Ve amansız.. Ve herşeyi yanıma alarak, adımlarının gölgesi oldum..Sen oldum.. Sensizlik oldum..

Sabaha karşı bir düş kurdum... Düşümde güneşi, güneşte aydınlığı, aydınlıkta seni, sende ise kendimi buldum.. Neler yazmadımki adına...



"Baş harflerini nerelerde kullanmadımki, hatta noktasızlara nokta koyup, adını bile kısalttım, kimse bilmesin diye.."
Mana aradım.. çözümsüzlüğün ortasında ...


Sabaha karşı bir düş kurdum...Gecenin en sonuna gidiyor..Günün ilk ışıklarını karşılıyordum..Saat dördü vururken....
Ben hala seni düşünüyordum


"Sen yoktun biliyorum..Benimkisi, çok uzaklarda, bilinmedik bir şehrin, en kuytu en karanlık , şimdilerde özlem dolu bir evin değişmesini bekleyen kırık bir cam gibi,


Işıksız geceleri aydınlatma hevesi.


Özlem dolu bir insan ne yapıyorsa ben de onu yapıyordum
Sensizliğe doğru yürüyor, dönüp bakmadan ardıma
Gidiyordum işte

Ben sana hiç gelemedim ki…..



Ben sana hiç gelemedim ki
Sana emekleyemedim,
Yürüyemedim, koşamadım sana
Adımlarıma gülle vurdu zaman.

Elimi uzattıkça
Arkamdan takılı kaldı geçmişin çıkıntılarına kollarım
Puslu ilkbaharlardı adını andığımda
Geçen günlerim.

Seni ile başlayan devamının dilimde
Hece hece bölündüğü cümlelerim vardı
Paslı bir bıçaktı hayalin uykularımda
Ben sana hiç uyanamadım ki.

Çığlıklarım vardı korkularımla bezenmiş
Duyuramadığım Duyamadığım
Sana hiç söyleyemedim ki sesizliğimin sebebini
Senden sonra bu şehir dar gelir bana
Her sokak başında hayalin
Her rüzgârda kokun
Ve her çığlıkta sesin.

Gitmek istedim ama gidemedim
Benimkisi yokluğunla avunmak işte
Hani korkmadığımı söylerdim sana
Sen ağlamaktan korkmadın da
Ben korktum avuçlarıma düşen gözyaşlarında yanmaktan
Ben sana hiç gelemedim ki…..



Serin sonbahar sabahında
Saçların savrulurken senin
Sahilde sular saçılır
Serin serin
Sanki sularda senin sesin
Susun sular,susun
Sadece                söylesin.

Sonbahar sabahında
Sedir soğuk,sümbül sarı
Sofra sensiz,sokak sessiz
Sabahın seherinde
Simitçinin sesi sokağı sarıyor
Sesleniyorum,
Seviniyor simitçi
Serin sonbahar sabahında.

Sen salınan servi,sen sırma saçlı
Sen solmayan sümbülsün
Söylediğim serenatlar sanadır
Sakın söyleme sırrımızı
Sînende sakla
Seni sormasınlar sokakta
Sahte sarışınlar,suratsız sarhoşlar
Saklan seni sevmeyenlerden
Sevgiler sonuçsuz,sevdalar sahteyse

Sen suskun,sen sakin
Sözlerin sımsıcak
Saçılır sîneme
Sağanak sağanak
Senelerce sabrettim
Sanki sahâbe sabrı
Sırlarım sende saklı
Sahildeki su sesi
Saklasın sevgimi…

Sürgün Yüreğim ....




Kaldırımların terinde sürüklenerek baş veren
Sürgün yüreğimle yağmurların tokadına giren
Kırışık bulutları dondurarak zihnime seren
Gözlerim acının balyozunda kalbimi parçalayarak ezen.


Solgun gölgenin sürükleyişinde seninle gezen.
Hayallerimin çiçekleri koparak ellerimde kanlanan
İstanbul'un kalın bedenine kapanarak uzaklara eren
Seni düşlerimin tarağında hayat elim olarak gören.


Seni dudaklarımın bestesinde hayat  olarak ören
Bir derbeder yokuşlarda heyelanlar çöken ben
Bir divane yakarışlarda hıçkırıklar söken ben.


Şimdi ise yoksun, karanlığın perdesine kapanmış
Yoksun kalan yüreğim dalgaların kucağında
Yoksul duran kelimelerim ağlayışların sarsıntısında.

Gözlerin .....




Bir haşmetli bakış, bir edalı söz
Kalbime üssünü kurar gözlerin
Sessiz kurşun gibi iki ahu göz
Kuşatır gönlümü sarar gözlerin.

Kafdağı deyipte uzağa salar
Selam vermez gözlerimi kan bular
Neyleyim sonunda boz toprak dolar;
O zaman ne işe yarar gözlerin?

Geçen günler boğar bir ağıt gibi
Bekletti yıllarca bir vaat gibi
Zamanı yanıltan bir saat gibi
Kalbimi azaba kurar gözleri.

Gözlerin gözümde yüreğimde yaslı
Gözlerim, don çalmış yıllardır paslı
Felekten bir peşrev bu gönül faslı
Fazlası ömrüme zarar gözlerin.

Rengini devşirir derin yosunda
Işıldar aksiyle gözlerin suda
Geceler boyunca bekler pusuda
Dalgın bir anımda tarar gözlerin.

AŞK VE ZAMAN

Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış:

Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dahil.

Bir gün, adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi, adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar.


Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş. Çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş. Ada neredeyse battığı zaman, Aşk, yardım istemeye karar vermiş.


Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde geçmekteymiş. Aşk, “Zenginlik, beni de yanına alır mısın?” diye sormuş. Zenginlik, “Hayır, alamam. Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok.” demiş.

Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir den yardım istemiş. “Kibir, lütfen bana yardım et!” “Sana yardım edemem Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin.” diye cevap vermiş Kibir.

Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk, yardım istemiş: “Üzüntü, seninle geleyim…” “Off, Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var.”

Mutluluk da Aşkın yanından geçmiş ama o kadar mutluymuş ki, Aşkın çağrısını duymamış.
Aşk, birden bir ses duymuş: “Gel Aşk! Seni yanıma alacağım…” Bu Aşk tan daha yaşlıca birisiymiş. Aşk o kadar şanslı ve mutlu hissetmiş ki kendini onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş.

Yeni bir kara parçasına vardıklarında, Aşk’a yardım eden, yoluna devam etmiş. Ona ne kadar borçlu olduğunu fark eden Aşk, Bilgi ye sormuş:

“Bana yardım eden kimdi?” “O, Zamandı” diye cevap vermiş Bilgi. “Zaman mı? Neden bana yardım etti ki?” diye sormuş Aşk.

Bilgi gülümsemiş: “Çünkü sadece Zaman Aşkın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir…”

11 Aralık 2009 Cuma

Yâ Rabbî!. Çünkü sen her şeye kâdirsin!




Yâ Rabbî!.. Günâhlarımızı rahmetinle af ve mağfiret eyle! Ölülerimizi de mağfiret eyle, yaşayanlarımıza hayırlar ihsan et!
Riyâdan, nifaktan, şikaktan, her türlü hastalıktan, kazâdan, belâdan, tembellikten, âcizlikten, zelîl olmaktan, zulüm etmekten ve zulüm görmekten, cimrilikten, müsriflikten, azdıran zenginlikten ve doğru yoldan ayrılmaya sebep olan fakirlikten, şeytan ve nefsin şerrinden, düşmanın galebesinden, kötü huydan, bidat işlemekten, dalâlete düşmekten, hâlis olmayan amelden, her çeşit günahtan, küfre girmekten, ölürken gelecek fitnelerden, kabir azâbından, dinimize ve dünyamıza zarar verecek işlerden sana sığındık, bunlardan bizleri koru Yâ Rabbî!..
Yâ Rabbî!.. Bize sarsılmaz bir îmân, güzel bir ahlâk, şükredici bir kalb, sabredici beden, zikredici dil, kazâ ve kaderine rızâ gösteren hayırlı ömür, sâlih evlat, dünya ve âhırette güzellik ihsân et! Ana ve babamızı da mağfiret eyle!
Yâ Rabbî!.. Kendi sevgini, sevdiklerinin sevgisini, bütün enbiyânın, Ehl-i beytin, Eshâb-ı kirâmın ve bütün evliyâ-i kirâmın sevgisini ve sevgine kavuşturacak amel ve işleri nasip eyle!
Yâ Rabbî!.. Dinine severek hizmet etmeyi, kul borçlarını ödemeyi ve şehit olarak ölmeyi nasip eyle! Bize hakkı hak, bâtılı bâtıl olarak göster!
Yâ Rabbî!.. Bu vatanı bizlere bırakan ecdâdımızın rûhunu şâd eyle! Memleketimize hizmetleri geçmiş ve Allah için harp etmiş dedelerimize rahmet eyle! Yurdumuzu her çeşit düşmandan koru! Çünkü sen her şeye kâdirsin!.. Duâlarımızı kabul eyle!..
(Âmin!)

MELEKLER BİTEN AŞKLARA AĞLARMIŞ




Aşk uğruna neler vermemiş insanoğlu?

Ne umutlar yitirilmiş aşk için, nice canlar son bulmuş.
Aşka gönül verip,onun çizdiği hayat yolunda son nefeslerine kadar direnmişler aşk gerçeği için.
Kimileri kavuşmuş, kimileri acı gerçeğine sığınmıştır hayatın.
Fakat sonunda ne olursa olsun aşk daima var olmuştur.
Ben aşığım demek bu kadar kolay mı?
Aşkın bir takım zorluklarını çekmeden aşık olunur mu?
Bence aşk yaşanmalı, aşk karşılıklı yaşanmalı.
Var mısın? sorusuna,
Ölümüne kadar cevabını verebilmeli aşkı yaşayan insan.
Gerçek aşk şüphe uyandırmamalı insanda, sadık olunmalı aşkına.
Unutmayalım ki var olan ve seni var eden aşkı yaşatandır.
Aşk umuttur bir bakıma, umduğunu bulmak yada bulamamaktır. Çoğu zaman hüsran, çoğu zaman mutlulukla sunar kendisini hayata.
Her iki türde de kendisini güzel yaşatandır aşk.
Evet ister çile yumağı olsun ister seni havalarda uçursun
Aşk her zaman kalplerin atış şiddetini arttırmayı başarmıştır.
Aşk fedakarlık ister, alışılmışlıklardan vazgeçebilmek en büyük fedakarlıktır nitekim.
Aşkta gurur yoktur, aşk gururdan da her zaman üstün olmuştur.
Görmez ve duymaz olursunuz onunla.
Ve sonunda tamamen kontrolü altına almıştır seni hayatta. Nereye çekerse çeksin sen oraya...
Aşk üzerine bir çok yazılar yazılmasına karşın aşk tanımlanamaz Kelimeler ve cümlelerle telaffuz edilemez.
Bir yaşanmışlık olmalıdır aşkı anlayabilmek, onu tüm güzelliğiyle tadabilmek için.
Onu var edecek biri olmalıdır yazılan romanın içinde.
Unutmayın aşk her daim kutsal olandır...