sevdam bir inci

Dolu dolu gözlerimde parladın inci tanem Sevdan bir kor yüreğimde hep yandı inci tanem
Şu yaralı gönlümün dermanıdır sözlerin Dermanısın vuslata hasret olan güllerin
Sevdasısın bugünlerin,yarınların,dünlerin İsmini bu deli gönlüm hep andı inci tanem Sevdanla bu yüreğim hep yandı inci tanem

Hicran ateşiyle hep yansam da için için Şikayetçi değilim çekerim senin için
Nedeni yok bu sevdanın sorulmaz ki ne için Ezelden yazıldı gönlümüze bu sevdan inci tanem

Dolu dolu gözlerimde parladın inci tanem Sevdan bir kor yüreğimde hep yandı inci tanem

20 Ağustos 2009 Perşembe

Orucun Tanımı ve Mahiyeti

Oruç Farsçadaki “rûze”, pehlevî dilindeki “rûzek” kelimelerinin Türkçeleştirilmiş şeklidir. Arapçası “savm” veya “sıyam” dır. Sözlük anlamı, bir işten kendini tutmak, nefsini engellemektir. Bu iki kelime ve türevleri Kur’ân-ı Kerîm’de on üç yerde geçer. Orucun faziletlerinden ve hükümlerinden söz eden pek çok hadiste de savm ve sıyam kelimeleri kullanılmıştır.

Orucun İslâm dinindeki terim anlamı, tanyerinin ağarmasından (fecrin doğmasından) güneşin batmasına kadar oruç tutmaya niyet ederek ve oruçlu olduğunu bilerek yemekten, içmekten ve cînsi temastan uzak durmaktır. Dinen orucu bozan davranışlardan nefsi engellemeye “imsak” deni. İmsak’ın karşıtı “iftâr” dır. Oruca hiç başlamamak ve oruçlu iken onu bozacak davranışta bulunmak iftar olarak anıldığı gibi, güneş battıktan sona orucu açmaya da iftar denir. Oruç tutmayan, orucu vaktinden önce bozan veya vaktinde açan kimseye “muftır” adı verilir. Ramazan ayına, oruç ayı anlamına gelmek üzere “şehr-i sıyam” ve imsaka son verildiği için ramazan bayramına îdu’l-fıtr (oruç açma bayramı) denmiştir

Oruç, İslâm’ın beş şartından biridir. Yapılması farz olan ibadetler içinde yer alır. İslâm’ın beş temel üzerine kurulu olduğunu bildiren hadis-i şerifte bu husus vurgulanmıştır. (Buhârî, İman, 34, 40; İlim, 25; Şehâdât, 26; Âhâd, 5; Meğâzî, 69; Müslim, İman, 8, 19, 22; Ebû Dâvud, Sünnet, 15, 16; et-Tirmizî, İman, 3; Nesâî, Salât, 4; İman, 23; Sıyâm, 1; İbn Mâcê, Mukaddime 9; Muvatta, Sefer, 94; Nüsned, I, 162, 228; II, 93; IV, 201, 286) Ramazan orucunun farz olduğu Kitap, Sünnet ve icma-i ümmet ile sabittir.

Orucun farz kılındığını bildiren âyet-i kerîmeler mealen şöyledir;

“Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, (Allah’a karşı gelmekten) sakınasınız diye, size de sayılı günlerde farz kılındı. İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutar. Oruç tutmaya gücü yetmeyenler, bir fakiri doyuracak kadar fidye verirler, Kim gönülden isteyerek hayır işlese bu kendisi için daha hayırlı olur. Eğer bilseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. (Sayılı günler) Ramazan ayıdır ki bu ayda Kur’ân indirilmiştir. O Kur’ân, insanlar için hidayet kaynağı, yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayıran belgeler (olarak gönderilmiş)dir. İçinizden kim bu aya erişirse oruç tutsun. Hasta veya yolcu olan da tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez, Bu kolaylığı, sayıyı tamamlamanız ve sizi hidayete erdirdiğine karşılık O’nu büyük tanımanız için meşrû kılmıştır. Umulur ki şükredersiniz” (el-Bakara 2/183-184).

Ramazan ayında oruç tutmak Müslümanlara hicretten 1, 5 veya 2 yıl sonra, kıblenin değiştirilmesini müteakip şaban ayının 10.günü faz kılınmıştır. Hz. Peygamber sağlığında dokuz yılda dokuz Ramazan orucu tutmuşlardır. Bunların dördü 29, beşi de 30 gün olmuştur.

Eski Mısır dininde oruç, belirli zamanlar da günahların keffâreti olarak tutulurdu.

Budizm’de aşırılıklardan kaçınma temel prensiplerden biri olduğu için aşırı yemek de aşırı riyazet de yasaktı. Budist keşişler yeni ayın ve dolunayın olduğu günlerde oruç tutmalıydı. Ayda dört kez günahların itiraf edildiği bir oruç söz konusudur. Lamaistler ayın 14, 15, 29 ve 30. Günlerinde nişastalı yiyeceklerden ve çaydan başka hiçbir şey almamakta, dindarlar ise bunları da terk etmektedir. Tibetlilerde dört gün süren bir “uzun oruç” merasimi vardır ki ilk iki gün hazırlıktır ve üçüncü gün tükrüğün yutulması bile yasaktır. Dördüncü ayın 15’inde Buda’nın ölüm yıldönümünü, etten uzak durulan beş günlük bir perhiz dönemi izler, Lamaizmin komünyonuna katılan din adamları 24 saat süren oruç tutarlar.

Yahudilik’te oruç bir tevbe biçimi olarak görülürdü. Tanrı’nın merhametini sağlayacak bir yol olarak başlayan oruç, sonraları içten gelen pişmanlığın bir tezahürü olmuştur. Çeşitli vesilelerle günahların itirafı olmak üzere oruç tutulduğu gibi, toplumsal felaketle de halkın günahkarlığının bir işareti olarak kabul edilerek bu durumlarda da oruç tutulurdu. Yahudilikte oruç adeta matem alametidir; Yahudiler tarihlerinin en kötü günlerini oruçla yad etmektedirler. Yahudilikte toplam altı gün oruç vardır. Tişri ayının 10’unda keffâret günü (Yom Kippur) olduğu için, Tibet ayının 10’u ve Temmuz’un 17’sinde Yeruşalim’in (Kudüs) düşmanlarca zaptedilmesini, Ab ayının 9’unda birinci ve ikinci Kudüs mabedinin yıkılışını, Tişri ayının 3’ünde Guedalia’nın öldürülmesini, Adar ayının 13’ünde de Yahudileri imha planın hazırlanmasını yadetmek üzere oruç tutulur. Bu oruçlar dan 10 Tişri ve 9 Ab oruçları 24 saat sürer.

Hristiyanlık’ta oruç mezheplere göre değişmektedir. Paskalya’dan önceki 40 gün oruç (perhiz) günleri olarak kabul edilmektedir. Doğu kliselerinde (Ortodokslar, Ermeniler , vs.) bu 50 gündür. Oruç, genelde perhiz olarak kabul edilmekte, bu günler sadece günde bir öğün yemek yenilmekte, Katoliklerde Cuma, doğu hristiyanların da Çarşamba ve Cuma et yenilmemektedir. 40 günlük oruç mecburi değildir. Mecburi oruç günü 40 gün içinde sadece bir gün (Katoliklerde paskalya’dan önceki son cuma) dür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder