a) Genel olarak:
Kendisine Ramazan orucu farz olan kişi, aşağıda belirtilecek özürlerden biri sözkonusu olmadığı halde orucunu eda etmezse (zamanında tutmazsa) günahkar olur ve o günün orucu zimmetinde borç olarak kalır; bunu ilk fırsatta kaza etmesi gerekir. Hatta Mâliki mezhebine göre, özrü olmadığı halde Ramazan günü oruç tutmayan kişiye hem kaza hem keffâret gerekir. Hanbelîler'e göre -aşağıda görüleceği üzere- sadece cinsî temas keffâret sebebi sayıldığından, özrü olmadığı halde Ramazan gününde oruca niyet etmeyen kişi imsak halini bu yolla (cinsî temas ile) ihlâl ederse, bu mezhebe göre de hem kaza hem keffâret gerekir.
Öte yandan, başlanmış bir farz veya vacip orucu, aşağıda sayılacak özürlerden biri bulunmadığı halde bozmak günahtır. Kur'ân-ı Kerîm'de mealen "Amellerinizi
boşa çıkarmayın" (Muhammed 47/33) buyurulmuştur. Bozmanın dünyevî hükmü ise duruma göre kaza yahut hem kaza hem keffârettir.
Başlanmış nafile orucu özürsüz bozmak Hanefîler'e ve Mâlikîler'e göre günahtır ve kazası gerekir; kaza etmenin hükmü Hanefîler'e göre vacip, Mâlikîler'e göre farzdır; İmâm Mâlik'ten kaza etmek gerekmediği de rivayet olunmuştur. (Şu kadar var ki, misafirlik ve ziyafete davet edilme durumları da nafile orucu bozma hususunda özür sayılmıştır). Şafiîler'e ve Hanbelîler'e göre ise, nafile orucu tamamlamak müstehap olmakla beraber, bozulması günah değildir ve kazası gerekmez; bununla birlikte, Han-belî mezhebinde kaza edilmesi de | müstehap sayılmıştır.
b) Geçerli özürler:
Aşağıda muayyen vakitli bir farz veya vâ- I cip orucu (özellikle Ramazan orucunu) ertelemeyi yahut başlanmış olan böyle bir | orucu bozmayı mubah kılan özürler sayılacaktır. Bu durumlarda oruç tutmayan veya orucunu bozan kişinin, (6. maddede belirtilecek olan fidye verme durumu hariç) oruç- I larını bir güne karşılık bir gün şeklinde kaza | etmesi gerekir.
1-Yolculuk:
Kur'ân-ı Kerîm'de mealen "Sizden her I kim hasta olur yahut yolculuk halinde bu- I lunursa (tutamadığı günler kadar) başka günlerde kaza eder" (el-Bakara 2/184, 185) ] buyurulmuştur. Bu sebeple bütün bilginler | dinen yolcu hükmünde olan kişinin, Rama- I zan orucunu kazaya bırakabileceği hususunda fikirbirliği etmişlerdir (Yolcu hükmünde sayılma hakkında bk. SEFERİLİK).
Yolcu (seferî) olan bir kimse geceden
oruca niyet edip oruca başladıktan sonra, Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre isterse orucunu bozabilir ve onu kaza eder; Hane-fîler'e ve Mâlikîlere göre orucunu tamamlaması gerekir, bozarsa Hanefîler'e göre yalnız kaza, Mâİİkîler'e göre hem kaza hem keffâret gerekir. Oruca güç yetiremeyecek duruma gelmesi ise başkadır; bu durumda -aşağıda görüleceği üzere- yolcu olmasa da kişi orucunu bozabilir.
Yolculuğa çıkacak ve bu sebeple orucunu erteleyecek kişi, geceden oruca niyet etmez. Oruca başladıktan sonra yolculuğa çıkan kişinin -Hanbelîler dışındaki üç mezhebe göre- orucunu tamamlaması gerekir. Bununla birlikte, yola çıktıktan sonra orucunu bozan kişiye Hanefîler'e ve Mâİİkîler'e göre keffâret gerekmez, sadece o günün kazası gerekir. Şâfiîler'e göre keffâreti gerektirici fiil ile (cinsi temas ile) bozmuşsa keffâret, bunun dışında bir fiil ile bozmuş ise yalnız kaza gerekir. Hanbelîler'e göre ise böyle bir durumda, zorunlu olmamakla beraber orucu tamamlamak efdaldir, bozarsa yalnız kaza eder.
Bu hükümlerden anlaşılacağı üzere, Hanbelîler'e göre yolculuk hali hem oruç tutmamayı hem başlanmış orucu açmayı, diğer üç mezhebe göre sadece oruç tutmamayı mubah kılan bir özürdür. Bununla birlikte başlanmış oruç yolculuk dolayısıyla bozulursa Şâfiîler'de ve Mâlikîler'de keffâret hükmü bakımından şu ayırım önem taşır: a) Eğer yolcu (seferî) hükümlerine tabi olduğu halde geceden oruca niyet edip oruca başlamış ve sonra bozmuşsa Mâİİkîler'e göre kaza ile birlikte keffâret gerekir; Şâfiîler'e göre keffâret gerekmez, b) eğer oruca başladıktan sonra yolculuğa çıkmış ve orucunu bozmuşsa Şâfiîler'e göre
(keffâreti gerektiren fiil yani cinsî temas söz konusu ise) kaza ile birlikte keffâret gerekir, Mâİİkîler'e göre keffâret gerekmez. Hanefîler'e gelince, her iki durumda orucunu bozmaması gerekirse de, bozması halinde keffâret gerekmez, sadece kaza eder.
Oruç süresi içinde yolculuk durumu sona eren (mukim haline gelen) kişi iftar vaktine kadar oruç yasaklarına riâyet etmelidir. (Mezheplerin görüşleri aşağıda "özürlü Kişilerle İlgili Bazı Hükümler" başlığı altında belirtilecektir).
Yolcunun, şayet sıkıntı vermeyecekse oruç tutması, sıkıntı verecekse orucunu ertelemesi Hanefî, Şafiî ve Mâlikî mezheplerine göre daha faziletlidir. Hanbelî mezhebine göre yolcunun oruç tutmaması daha üstündür. Herhalukârda yolcu oruç tutarsa üzerinden borç düşer.
Şafiî mezhebinde sürekli seyahat eden kişiler için yolculuk hali orucu erteleme sebebi sayılmamıştır. Böyle kimseler, canına bir zarar gelmesi yahut ağır bir hastalığa tutulma tehlikesi olmadıkça sefer sebebiyle oruçlarını erteleyemezler.
Yolcunun, ramazanda nafile oruca niyet etmesi halinde, bu oruç dört mezhebe göre geçersizdir. Başka bir vacip oruca niyet ederse, Hanefîler'e göre geçerli, diğer üç mezhebe göre yine geçersizdir.
2- Hastalık:
Yukarıda meali verilen âyetlerde (el-Bakara 2/184, 185) hastalık da orucu kazaya bırakmayı mubah kılan bir özür olarak anılmıştır. Buradaki "hasta" kelimesini geniş bir yoruma tabi tutan bazı selef bilginleri parmağı yahut dişi ağrıyanın dahi bu kapsamda düşünülebileceğine dair fetva vermişlerse de, bilginlerin çoğunluğuna göre, burada oruca engel olacak nitelikteki hastalık kasdedilmiştir.
Buna göre, oruç tutulması veya oruca devam edilmesi halinde hastalığın kişiye çok eziyet vereceği, ağırlaşacağı veya iyileşmesinin gecikeceği anlaşılıyorsa böyle bir hastalık orucun ertelenmesini ve başlanmış orucun bozulmasını mubah kılar. (Hanbelîler'e göre böyle kimsenin oruç tutmaması mesnun, oruç tutması mekruhtur). Can veya organ kaybına yol açacağı kuvvetle muhtemelse -canın korunması ilkesinin gereği olarak- oruç tutmaması veya başlamışsa bozması gerekir, devam etmesi haramdır.
Mesleğinde ehil müslüman bir doktorun teşhisine, tecrübeye veya bir belirtiye göre, hasta olmayan bir kişinin oruç tutarsa hastalanacağı yahut zaafiyete uğrayacağı kuvvetle muhtemel ise, bu kişi de Hanefî-ler'e göre hasta hükmünde sayılır ve orucunu erteleyebilir. Mâlikîler'e göre hasta olmamakla beraber oruç tutmasının can kaybına yahut çok şiddetli eziyete yol açacağı kuvvetle muhtemel olan kişi hasta hükmündedir; Hanbelîler'e göre böyle kimsenin -hastalar hakkında olduğu gibi— oruç tutmaması mesnun, oruç tutması mekruhtur. Şafiî mezhebinde ise sağlıklı kişinin hasta hükmünde kabul edilmesi düşüncesi benimsenmemiştir.
Oruç tutmayacak hastanın kendisine tanınan ruhsat (kolaylık) hükmünden yararlanmaya niyet etmesi Şâfiîler'e göre gereklidir (niyet etmezse günahkâr olur), diğer üç mezhebe göre gerekli değildir.
3- Gebelik ve süt analık:
Şayet oruç tutmasının kendisine yahut
çocuğuna zarar vereceğinden endişe ederse gebe veya emzikli kadın orucunu erteleyebilir, başladığı orucu bozabilir. Bazı bilginler bu iki durumun yorum veya kıyas yoluyla Bakara 2/185 hükmü kapsamında düşünülebileceği kanaatindedir; ayrıca gebe ve emzikli kadınlara bu müsaadenin verildiğine dair hadis de vardır (Nesaî, Sıyâm,
50, 51, 62; Ibn Mâce, Sıyâm, 3, 50; et-Tirmizî, Edâhi, 10; Müsned, II, 183).
Hanefiler'e göre orucunu erteleyen gebe veya emzikli kadın sadece o günü kaza eder, fidye vermez. Şâfiîler'e ve Hanbelîler'e göre gerek gebe gerekse emzikli kadın, yalnız kendisi için yahut hem kendisi hem çocuğu için endişe duymuşsa sadece kaza eder; fakat yalnız çocuk için endişe duymuşsa hem kaza eder hem fidye verir. Mâlikîler gebe ile emzikli kadının hükmünü ayırdetmişlerdir: Her üç durumda gebe sadece kaza eder, emzikli kadın ise hem kaza eder, hem fidye verir
4- Şiddetli açlık ve susuzluk:
Özellikle uzun günlerde ve sıcak yerlerde oruç tutan kişilerin açlık ve susuzluk hissetmeleri tabii bir durumdur. Ancak açlık ve susuzluk sebebiyle hayati tehlikenin belirmesi durumunda, -canın korunması ilkesinin gereği olarak- orucun açılmasına müsaade edilmiştir; hatta orucun açılmaması can veya organ kaybına sebebiyet verecekse bu durumda oruca devam etmek haramdır.
5-Âdet görme ve lohusalık:
Hayız ve nifas hali orucun ertelenmesi için bir mazeret olduğu gibi aynı zamanda orucun geçerliliğine de engeldir. Buna göre bir hanım, Ramazan gününde âdet görmeye başlarsa veya doğum yaparsa orucu bozulmuş olur. Âdeti veya lohusalık hali devam ettiği sürece orucun edası (vaktinde yerine getirilmesi) ile yükümlü sayılmaz ve bu durumda oruç tutması caiz de değildir
6-Yaş büyüklüğü:
Kur'ân-ı Kerîm'de mealen "(Oruç tutmaya) gücü yetmeyenlerin bir yoksulu doyuracak kadar fidye vermeleri gerekir." (el-Bakara 2/184) buyurulmuştur. Bu sebeple bilginler, oruç tutmaya gücü yetmeyen çok ileri yaştaki (pîr-i fânî) kişilerin senenin hangi mevsiminde olursa olsun oruç tutmayabilecekleri hususunda görüş birliği içindedirler. Gerek böyle kimselerin gerekse iyileşme umudu olmayan hastaların -Mâlikîler dışındaki üç mezhebe göre- her gün için bir fidye vermeleri gerekir; Mâlikî-ler'e göre böyle kimselerin fidye vermeleri müstehaptır.
Ramazanda oruç tutmaya gücü yetmeyip sonra gücü yeten kişi geçen günleri kaza eder, fidye vermez.
Bilginler oruç tutacak güce sahip olmayan kişi henüz hayatta iken başkasının onun yerine oruç tutmasına gerek olmadığı hususunda fikirbirliği içindedir. Ölmeden önce oruç tutabilecek olduğu halde oruç borcu ile vefat eden kişinin yerine yakınları tarafından oruç tutulup tutulmayacağı hususunda ise farklı iki görüş vardır: İmâm Ebû Hanîfe'ye, İmâm Mâlik'e ve İmâm Şafiî'den nakledilen meşhur görüşe göre onun yerine oruç tutulmaz, her gün için fidye verilir. Hz. Peygamberin konuya ilişkin bir hadisine dayandırılan ve Şafiî mezhebinde tercih edilen görüşe göre ise, yakınlarının onun yerine oruç tutması müstehaptır; böylece ölünün zimmetinden
borç düşer ve fidye vermeye gerek olmaz (ayrıca bk. İSKAT). 7-İkrah:
öldürülme veya bir organının telef edilmesi tehdidi altında bulunan kişinin orucunu açması bilginlerin çoğunluğuna göre caizdir. Esasen normal durumlarda böyle hayati bir tehlike kuvvetle muhtemel olduğu halde kişinin orucuna devam etmesi haram ise de, ikrah halinde konuya daha çok şu açıdan bakılmıştır: Kişi dinindeki metanetini göstermek ve dini tüm değerlerin üstünde tutmak için direnmiş ve bu uğurda canını kaybetmiş olursa, günah işlemiş sayılmaz, aksine sevap kazanır; çünkü "dinin korunması" ilkesi "canın korunması" ilkesinden önce gelir. Cebir kullanılması halinde zaten kişinin seçim imkânı bulunmadığından, orucunun bozulmasından ötürü kendisi günahkâr olmaz, ancak, kaza etmesi gerekir. Şâfiîler'de cebir durumunda kaza gerekmez; böyle kimsenin orucu bozulmamış sayılır.
8- Savaş:
Hanefî fıkhına ait eserlerde, oruç tutmamayı mubah kılan özürler sayılırken yolcu hükümlerine tabi olmasa da savaşta düşman karşısında zayıf düşmekten endişe eden müslümanın orucunu erteleyebileceği hususu da kaydedilir.
Ağır işlerde çalışma, oruç tutmamanın mubahlığı hususunda başlıbaşına bir özür sayılmamıştır. Bazı bilginler bu durumdaki kişinin büyük bir zarara uğramayacaksa işini oruç süresince bırakması gerektiği, fakat zarara uğrayacaksa orucunu erteleyebileceği kanaatindedir. Bazı bilginler de Bakara 2/184 âyetinden yola çıkarak böyle kimselerin çok ileri yaştaki kimseler gibi likle kaçınması gerektiği tüm İslâm bilginlerince kabul edilmekle beraber, orucu bozan durumlar, fakihlerin büyük çoğunlu-ğunca oruç yasakları {yeme, içme, cinsi temas) ile sınırlı sayılmıştır. Bununla birlikte Evzaî ve Sevrî gibi bazı müçtehitler, gıybet etme ve yalan söyleme ile de orucun bozulacağına ve bu durumda orucun kaza edilmesi gerektiğine hükmetmişlerdir.
Bilginlerin büyük çoğunluğuna göre, keffâreti gerektiren durumlarda ayrıca bozulan orucun kaza edilmesi de gerekir. Evzâî gibi bazı fakihlere göre, keffaretin yerine getirilmesi ile kaza vecibesi de ifa edilmiş olur, ayrıca kaza gerekmez; Şafiî'den nakledilen iki görüşten biri de bu yöndedir.
"Orucun Şartları" başlığında belirtildiği üzere hayız (âdet görme) ve nifas (lohusa olma) hallerinde orucun edası (vaktinde yerine getirilmesi) vacip olmadığı gibi bu durumdaki hanımların oruç tutmaları geçerli de değildir. Buna göre oruç tutmakta olan bir hanım âdet görmeye başlarsa veya doğum yaparsa orucu bozulmuş olur; şayet bu oruç farz veya vacip türünden ise o günün orucunu daha sonra kaza eder. Yine aynı başlık altında işaret edildiği üzere, "akıl" Hanefiler dışındaki üç mezhebe göre sıhhat (geçerlilik) şartıdır; dolayısıyla, oruç tutmakta olan kişinin şuurunu kaybetmesi (akıl hastalığına duçar olması) yahut gün boyunca baygın kalması ile orucu bozulur (kaza yükümlülüğü ile ilgili görüşler belirtilen başlıkta açıklanmıştır). Hanefîler'e göre ise gece niyet eden kişinin cinnet getirmesi ve baygınlık geçirmesi ile orucu bozulmuş olmaz.
Bu itibarla, aşağıda orucu bozan durumlar sayılırken âdet görme, doğum yapma,
cinnet getirme ve baygınlık geçirme durumlarına tekrar temas edilmeyecektir. Öte yandan, mezheplerin yaklaşım farklılıkları sebebiyle, konu dört mezhebe göre ayrı ayrı ele alınacaktır. I. Hanefî Mezhebi:
A) Hem kaza hem keffâret gerektiren durumlar:
Ramazan orucunu eda ederken, hem şekil hem öz (amaç) itibariyle ("sûreten" ve "ma'nen") orucu bozan bir fiili bilerek, isteyerek ve dinen geçerli bir özrü olmaksızın işleyen kimseye kaza ile birlikte keffâret gerekir. "el-İftâr'ul-kâmil" diye anılan "oruç yasağının tam ihlâli" şu durumlarda gerçekleşmiş sayılır:
a)Yenilip içilmesi mutad bir nesnenin ağız yoluyla alınıp vücuda gıda veya deva (ilaç) sağlama amacı ile yutulması (yeme-içme),
b)Boşalma olmasa da cinsi temas.
Buna göre, başlanmış bir oruç bozulduğunda keffaretin gerekli olması için aranan şartlar şöyle açıklanabilir:
ı- Ramazan orucunun edasına geceden niyet edilmiş olması. Ramazan orucu dışındaki bir orucu (meselâ adak orucunu) yahut kaza edilmekte olan Ramazan orucunu bozma halinde keffâret gerekmez. Yine Ramazan orucunun edası da olsa, keffâret gerektirmesi, geceden niyet edilmiş olmasına bağlıdır. Diğer üç mezhebe göre -geceden niyet edilmemesi sebebiyle-böyle bir oruç geçersiz sayıldığı, dolayısıyla oruçsuzluk şüphesi bulunduğu için bu durumda Hanefî mezhebinde keffârete hük-medilmemiştir. Binaenaleyh kişi bu hususu dikkate alarak, niyetin geciktirilmesinin keffâret ihtimalini ortadan kaldıracağı düşüncesine meyletmemeli ve olabildiğince niyeti imsak vaktinden sonraya bırakmamalıdır. Diğer taraftan belirtilmelidir ki, Ebû Yusuf'tan (bazı kaynaklarda Ebû Yusuf ve Muhammed'den) niyet etmeden sabahlayan kişinin oruç yasaklarını zevalden önce veya sonra ihlâl etmesi arasında fark gözettiği rivayet edilmiştir. Şöyle ki: Zevalden önce niyet edilebileceği için, bu süre içinde başlanmış bir orucun bozulmasını düşünmek mümkündür ve zevalden önce yasağın ihlalinden dolayı keffâret gerekir; zevalden sonra yeme, içme veya cinsi temas halinde ise keffâret gerekmez. Züfer'e göre ise, niyet etmeden fiilen oruca başlayan kişinin orucu geçerli olduğundan, orucu bozan davranış hem kaza hem keffâret gerektirir.
2- Oruç yasağının bilerek ve isteyerek ihlal edilmesi. Hata ile veya uykuda iken, sözgelimi boğazına su kaçan kimseye keffâret gerekmez. Fakat ağzına yağmur, kar, dolu suyu kaçan kimse bunu bilerek ve isteyerek yutarsa keffâret gerekir. (Daha sonra açıklanacağı üzere, unutma halinde oruç bozulmaz).
3- Orucu bozmak için dinen geçerli bir özrün bulunmaması. Dinen geçerli bir mazerete binaen orucunu bozan kişiye keffâret gerekmez. Buna göre, şu durumlarda orucu açmaktan dolayı keffâret gerekmez, sadece kaza gerekir:
a) "Orucu Ertelemeyi ve Başlanmış Orucu Bozmayı Mubah Kılan Özürler" başlığı altında sayılan özürlerden biri sebebiyle.
Bu özürlerden biri orucu bozduktan sonra meydana gelirse bakılır: Eğer bu, semavi (insanların iradesi dışında oluşan) bir özür ise, meselâ orucunu bozduktan sonra ba-yılsa veya âdet görmeye başlasa keffâret gerekmez; böyle bir özür değilse meseB yolculuğa çıkmış olsa keffâret gerekir. ("Yolculuk" başlığı altında belirtildiği üzere, oruca başladıktan sonra yolculuğa çıkar ve bundan sonra orucunu bozarsa keffâret gerekmez.)
b) imsak vaktinin henüz başlamadığır veya iftar vaktinin girmiş olduğunu zannederek.
c) Orucu bozmayan fakat bozulduğunu düşündürebilecek bir fiilden sonra orucunun bozulduğunu zannederek.
Şöyle ki: Unutarak yeyip içen kişinin orucunun bozulduğunu zannederek orucunu açması halinde keffâret gerekmez. Çünkü yeme içme esasen oruç vakıasını fiilen ortadan kaldıran bir durumdur. Fakat Hz. Peygamber'in hadisi ile genel kuraldan istisna yapılarak orucun dinen varlığını koruduğu bildirilmiştir. Bu meselede orucun bozulduğunu zannetmek geçerli bir mazeret sayıldığından orucunu açan kişiye keffâret gerekmez. Buna karşılık kan aldırma, misvak kullanma, gıybet etme, bıyığına yağ sürme gibi durumların oruç yasakları ile ilgisi olmadığından bunların orucu bozduğunu zannederek orucunu açan kişiye keffâret gerekir. (Ebû Hanîfe, kustuktan sonra orucunun bozulduğunu zannetme ve kan aldırdıktan sonra müftinin -yanlış olarak- orucunun bozulduğu fetvası vermiş olması durumlarını da keffâreti düşüren sebeplerden saymıştır).
4- Sureten ve manen (şekil ve öz olarak) orucu bozan davranışta bulunulmuş olması. Şu durumlarda bu şart gerçekleşmf sayılmıştır-.
a) Yenilip içilmesi mutad bir nesnenin ağız yoluyla alınıp vücuda gıda veya deva (ilaç) sağlama amacıyla yutulması (yeme-içme).
Bu madde çerçevesinde anılan ayrıntıların ortak kesitlerine ışık tutmak üzere örnekleme yoluyla birkaç hususa işaretle yetinilecektir:
aa) Ağızdan başka tabiî veya tabiî olmayan bir menfezden giren gıda veya deva keffâret gerektirmez. Mesela burundan su çekilmesi veya enjektörle vücuda vitamin zerkedilmesi halinde keffâret gerekmez. Boğaza huni ile su akıtılması halinde de bu şart gerçekleşmemiş sayılmıştır (Ebû Yusuf'a göre bu durumda keffâret gerekir).
bb) Tütün (sigara) ve diğer keyif veren maddelerin dumanını genize çekme durumunda bu şart gerçekleşmiş sayılır, keffâret gerekir.
cc) Yenmesi mutad olmayan nesnelerin, mesela ilaç özelliği olmayan çamurun yenmesi keffâret gerektirmez, fakat alışkanlık haline getirilmişse keffâret gerekir. Yutulması keffâret sebebi sayılmayan nesnelere örnekler "Yalnız kaza gerektiren durumlar" başlığında görülecektir. Burada özellikle şunları hatırlatmak uygun olur: Çiğ et yemek, az miktarda tuz yemek keffareti gerektiren durumlardandır.
b) Cinsî temasta bulunma. Keffâretin gerekliliği için sünnet mahallinin girmiş olması yeterlidir, boşalma olması şart değildir. Bu durumda hem erkeğe hem kadına keffâret gerekir.
B) Yalnız kaza gerektiren durumlar:
Hanefî mezhebine göre şu hallerde orucun sadece kaza edilmesi gerekir:
a) Oruç süresi içerisinde oruç yasakların-
dan biri gerek şekil gerekse öz olarak ihlal edildiği halde, "hem kaza hem keffareti gerektiren durumlar" başlığı altında açıklanan sebeplerden dolayı keffâret gerekmeyen durumlarda,
b) Oruç süresi içerisinde oruç yasaklarından birini, ister bilerek ister hata ile, ister geçerli bir özür sebebiyle ister özürsüz olarak sırf şekil veya sırf öz itibariyle ihlal eden durumlarda.
Bir başka anlatımla, ister Ramazan orucunun edası, kazası veya keffareti isterse Ramazan orucu dışında bir oruç tutarken olsun, kişiyi oruçlu saymanın mümkün olmadığı (oruç vakıasını fiilen ortadan kaldıran) ve keffârete de hükmedilemeyen durumlarda orucun yalnız kaza edilmesi gerekir. (Sadece, unutarak orucu bozan bir fiilin işlenmesi bu kuralın istisnasıdır. Oruçlu olduğunu unutarak yeyip-içen kişi bakımından oruç vakıası fiilen ortadan kalkmış olmakla beraber, Hz. Peygamber'in bu konudaki hadisi ile istisna yapılmış (Ibn Mâce, Sıyâm, 15) ve bu durumda orucun bozulmadığına hükmedilmiştir.) Nafile orucun bozulması halinde bunu kaza etmek vaciptir.
Aşağıda sırf şekil veya sırf öz itibariyle orucun bozulmuş sayıldığı belli başlı durumlar dört başlık altında açıklanacaktır:
1- Ağız yoluyla cevfe (vücudun içine) giden nesneler:
a) Gıda veya deva (ilâç) amacıyla yenilip içilmesi mutad olmayan bir nesneyi yutmak. Bu madde çerçevesinde anılan başlıca örnekler şunlardır: Zeytin çekirdeği, çiğ pirinç, başka bir şeyle karıştırılmış un veya hamur (-İmâm Muhammed'e göre un yemek keffâret gerektir-), pişirilmemiş ve tuz gibi başka maddeyle karıştırılmamış ham meyve, kabuğu sertleşmiş fındık ve badem gibi kuru yemişlerin kabuklu şekli, bir defada yenmek kaydıyla çokça tuz, pamuk, kağıt, toprak, taş, demir vb. yenilmesi amaçlanmayan ve kaçınılması da mümkün olmayan bir şeyin ağız yoluyla içeriye gitmesi orucu bozmaz. Mesela havaya dağılan duman veya uçan tozun yutulması, dişe konulan ilaç ve karanfilin (içeri gitmesi değil) tadının boğazda hissedilmesi ile oruç bozulmaz.
b) Nohut tanesinden fazla olan dişler
arasında kalmış yiyeceği yutmak.
c) Birkaç damla gibi az miktarda olmayıp
ağızda tuzluluğu hissedilecek derecede çok
olan göz yaşı veya yüz terini yutmak.
d) Kendi isteği ile ağız dolusu kusmak. Kendiliğinden gelen kusuk ağız dolusu olmayıp kendiliğinden geri giderse oruç bozulmaz; ağız dolusu ise, kendiliğinden geri gitse bile Ebû Yusufa göre bozar, Muhammed b. Hasen'e göre bozmaz; ağız dolusu değilse bile, bilerek geri gönderildiğinde Muhammed'e göre bozar, Ebû Yusufa göre bozmaz. Çok bile olsa balgamın yutulması ile oruç bozulmaz.
e) Diş çektirme sebebiyle veya kendiliğinden diş etlerinden çıkan, tadı hissedilecek yahut tükürüğe galip gelecek ölçüde çok olan kanı yutmak.
f) Oruçlu olduğu hatırında iken fakat is
temeksizin (hata ile) yenip içilmesi mutad
bir nesneyi yutmak (mesela abdest alırken
ağzına su kaçmak).
g) Uyurken yenilip içilmesi mutad bir
nesneyi yutmak.
i- Ağız dışındaki tabiî menfezlerden vücudun içine giren veya katılan nesneler:
a) Buruna çekilen su ve akıtılan yağ, ilaç
vb.'nin genize varması.
b) Kulağa yağ akıtılması. (Kulağa su
kaçması ve hatta -tercih edilen görüşe
göre- su akıtılması halinde oruç bozul
maz.)
c) İhtikan (şırınga ile makatdan ilaç akı
tılması) ve büyük abdestten sonra temiz
lenme sırasında ihtikan hükmüne girecek
şekilde içeriye su kaçması veya ıslak mad
de girmesi. Kadının tenasül organından
içine ilaç akıtılması veya kaybolacak şekil
de ıslak cisim konmasında da hüküm aynı
dır (oruç bozulur).
Gözeneklerden vücudun içine nüfuz eden (deriye sürülen ilaç gibi) nesneler sebebiyle oruç bozulmaz. Yine, göze ilaç damlatılması ve sürme sürülmesi ile -tadı boğazda hissedilse veya izi (renk, koku, ) tükürükte belirse bile-oruç bozulmaz.
3-Tabiî olmayan menfezlerden vücudun içine giren veya katılan nesneler:
a) Vücutta açılan menfezden ve tamamen içeriye girecek şekilde (demir veya odun parçası bile olsa) vücudun yararına olacak bir nesne katılması. Bu hüküm Ebû Hanîfe'ye göredir; imameyn'e göre tabiî olmayan menfezlerden giren nesneler sebebiyle oruç bozulmaz.
Osmanlı döneminde Fetvâhâne-i Âli tarafından, İmameyn'in bu içtihadı ışığında iğne yaptırmanın orucu bozmayacağı yönünde fetva verilmiştir. Bununla birlikte, iğnenin gündüz yapılması gerekmiyorsa bu, iftardan sonraya bırakılmalıdır. Gündüz iğne yapılması gerekiyorsa, bu takdirde iğne yapılır; çünkü Ebû Hanîfe'nin içtihadı esas alınsa da, kişiye hastalık sebebiyle orucunu bozma müsaadesi verilmiştir.
Buna göre, iyileştikten sonra orucunu kaza eder. Imameyne göre verilen fetvaya uyarsa kaza etmesi gerekmez. (Hastalığı sebebiyle orucunu erteleme yolunu değil de, oruca niyet edip iğne yaptırma yolunu seçen kimsenin -Ebû Hanîfe'nin içtihadına göre bu orucu kaza edecek bile olsa- hastalığı iğne dışında bir şey almayı gerektir-miyorsa iftar vaktine kadar oruç yasaklarına riâyet etmesi gerekir.)
b- Vücuttaki bir yaraya konan (sıvı veya kuru olmakla beraber yara ile ıslanmış) ilacın beyine veya hazım cihazına ulaşması. Beyine veya hazım cihazına ulaşmazsa oruç bozulmaz. Bu hüküm de Ebû Hanî-fe'ye göredir. Yukarıda belirtildiği üzere yara tabiî menfez olmadığı için Imameyne göre her iki durumda oruç bozulmaz.
4- Cinsi temas hükmünde sayılmayan cinsi tatmin:
a) Öpme, okşama vb. hareketler sonucunda boşalma olması. Bu durumlarda kadında yaşlık belirirse onun da orucu bozulur; yaşlık olmayıp sadece haz duyarsa Ebû Yusuf'a göre bozulur, İmâm Muham-med'e göre bozulmaz.
b) İstimna (el ile tatmin) yoluyla boşalma olması.
Sadece bakma, düşünme sonucunda boşalma olması, boşalma olmaksızın sırf öpme, okşama vb. hareketlerden ötürü ve ihtilam (uykuda boşalma) sebebiyle oruç bozulmaz.
II. Mâlikî Mezhebi:
A) Hem Kaza hem Keffâret Gerektiren Durumlar:
Mâlikî mezhebinde keffâreti gerektiren durumları önce iki guruba ayırmak gerekir:
a- Ramazanda "Orucu Ertelemeyi veya Başlanmış Orucu Bozmayı Mubah Kılan Özürler" başlığında belirtilen özürlerden biri fiilen bulunmadığı halde oruç tutmama niyeti ile sabahlamış olmak, b- Ramazan orucunu eda ederken hem şekil hem öz veya sadece şekil itibariyle orucu bozan bir fiili bilerek, isteyerek ve dinen geçerli bir özrü bulunmadan işlemek.
ikinci durumun meydana gelmiş sayılması için aranan şartlar şöyle açıklanabilir:
1- Bozulan orucun Ramazan orucunun
edası olması.
Ramazan orucu dışındaki oruçların (meselâ keffâret veya adak orucunun) bozulmasından ötürü keffâret gerekmediği gibi, kaza edilmekte olan Ramazan orucunun bozulması sebebiyle de keffâret gerekmez.
2- Oruç yasağının bilerek ve isteyerek
ihlal edilmesi.
Hata ile veya unutarak orucunu bozan kimseye keffâret gerekmez.
3- Orucu bozmak için dinen geçerli bir
özrün bulunmaması.
Şu durumlarda oruç yasaklarının ihlâlinden ötürü keffâret gerekmez:
a) "Orucu Ertelemeyi veya Başlanmış
Orucu Bozmayı Mubah Kılan Özürler"
başlığı altında sayılan özürlerden biri sebe
biyle.
Bu özürlerden biri orucu kasden bozduktan sonra meydana gelirse (mesela kişi orucu bozduktan sonra hastalansa veya yolculuğa çıksa yahut kadın orucu bozduktan sonra âdet görmeye başlasa) -mezhepte yaygın görüşe göre- artık keffâret hükmü düşmez.
b) Dinen mazeret olarak kabul edilen bilgisizlik sebebiyle.
Ramazan ayının girdiğini bilmeme veya yeni müslüman olduğu için oruç yasaklarını ihlâl etmenin haram olduğunu bilmeme örneklerinde olduğu gibi.
c) Orucu bozmayan fakat bozulduğunu
düşündürebilecek bir fiilden sonra orucu
nun bozulduğunu zannetmesi sebebiyle.
Unutarak veya zor altında orucunu bozduktan sonra artık oruca devam etmesi gerekmediğini zannetmesi örneklerinde olduğu gibi kabul edilebilir bir yanlış kanaat keffâreti düşürürse de, mesela gıybet etmekten dolayı orucunun bozulduğunu zannederek orucunu açan kimseye keffâret gerekir.
d) İmsak vaktinin henüz başlamadığını
veya iftar vaktinin girmiş olduğunu zan
netmesi sebebiyle.
4- Hem şekil hem öz veya sadece şekil itibariyle orucu bozan bir fiilin işlenmiş olması. Şu iki şıktan birinin meydana gelmesi ile bu şart gerçekleşmiş sayılır:
a) Ağız yoluyla mideye bir nesnenin ulaşmış olması.
Buna göre, ağız yoluyla alınan ve mideye ulaşan nesne vücuda gıda veya deva (ilaç) sağlama amacı taşımasa veya yenilip içilmesi mutad şeylerden olmasa bile, mesela bir taş parçasının yutulması yahut -hastalık sebebiyle olmaksızın- kasden kusup bir miktarının yutulması durumlarında keffâret gerekir. Buna karşılık, ağız yoluyla alınmayıp mesela kulak, burun gibi tabiî menfezlerden içeriye giden bir şeyden ötürü keffâret gerekmez. Yine, boğaza gitmekle beraber mideye ulaşmadan geri getirilen nesneden dolayı keffâret gerekmez.
b) Cinsi temasta bulunma veya cinsi temas hükmünde sayılan bir yolla boşalma.
Cinsî temasta keffâretin vücubu için sünnet mahallinin girmiş olması gereklidir ve boşalmanın meydana gelmiş olması şart değildir. Bu durumda hem erkeğe hem kadına keffâret gerekir.
Öpme, okşama vb. hareketler sırasında cinsel haz duyarak meni gelmesi durumunda keffâret gerektiği gibi; eğer boşalma meydana gelinceye kadar devam ederse ve bu yolla boşalma alışkanlığı varsa sırf bakma ve düşünme neticesinde meni gelmesi halinde de keffâret gerekir.
B) Yalnız kaza gerektiren durumlar:
Mâlikî mezhebinde orucun dinen geçerli bir özür sebebiyle bozulması halinde bunu kaza etmek gerekip gerekmeyeceği açısından oruçlar iki guruba ayrılır:
1- Nafile oruçlar ve muayyen nezir orucu (belirli bir zamanda tutulması adanmış oruç). Nafile oruç tutarken unutarak orucunu açan kişiye kaza yükümlülüğü yoktur. Yine hastalık, âdet görme gibi sebeplerle muayyen nezir orucunu açan kişiye kaza gerekmez.
2- Diğer (farz=vâcip) oruçlar. Bu guruba girenlerde orucu bozup yalnız kazayı gerektiren durumlar şöyle özetlenebilir:
a) Bilerek ve isteyerek olmayıp, hata ile, ikrah (zor) altında, unutarak veya başlanmış orucu açmayı mubah kılan özürlerden biri sebebiyle oruç yasaklarını (yeme, içme, cinsi temas) ihlal etmek.
Diğer üç mezhepten farklı olarak, Mâlikî mezhebinde (nafile oruçlar dışındaki oruçlarda) unutarak oruç yasaklarından birini ihlal ile oruç bozulur ve kaza edilmesi gerekir.
b) İster bilerek ve isteyerek ister hata ile, ikrah (zor) altında, unutarak veya başlanmış orucu açmayı mubah kılan özürlerden biri sebebiyle olsun, ağız dışındaki bir menfezden (burun, kulak, göz yoluyla) mideyegıda veya deva (ilaç) özelliği olsun olmasın ve yenip içilmesi mutad olsun olmasın bir nesnenin ulaşmış olması veya mideye varmaksızın sıvı bir maddenin boğaza ulaşmış olması.
Ihtikan (makattan şırınga ile ilaç akıtılması) ile de oruç bozulur. Buna karşılık, derinin gözeneklerinden ve karındaki yaradan vücudun içine bir maddenin nüfuz etmesi, aynı şekilde, koldan veya kabadan iğne yapılması ile oruç bozulmaz.
c) Kasden olmayıp kendiliğinden gelen kusuktan bir miktarının geri gitmesi.
d) Öpme, okşama vb. hareketler sırasında ya da bakma ve düşünme neticesinde cinsel haz duyarak mezi gelmesi; keffâret gerektirmeyecek tarzda bakma ve düşünme neticesinde meni gelmesi, (ihtilam olmakla oruç bozulmaz.)
III. Şafii Mezhebi:
A) Hem kaza hem keffâret gerektiren durumlar:
Şafiî mezhebine göre oruç keffâreti sadece şu durumda gereklidir: Erkeğin, geceden niyet etmiş olduğu Ramazan orucunun edası sırasında bilerek, isteyerek, yolculuk veya hastalık gibi orucu bozmayı mubah kılan bir sebep de bulunmaksızın cinsi temasta bulunması (kadına keffâret gerekmez). Keffâretin gerekliliği için sünnet mahallinin girmiş olması yeterlidir, boşalma olması şart değildir. Sadece kaza gerektiren bir fiilden (mesela su içtikten) sonra veya unutarak bir şey yeyip artık orucunun bozulmuş olduğunu zannederek cinsi temasta bulunma halinde keffâret gerekmez. Yine, imsak vaktinin henüz başlamadığını veya iftar vaktinin girmiş olduğunu zannederek cima etme halinde keffâret hükmü düşer. Cinsi temastan sonra henüz iftar vakti girmeden akıl hastalığına duçar olmak keffâret hükmünü düşürür; fakat yolculuk, hastalık gibi durumların ortaya çıkmasından dolayı keffâret düşmez.
Hem kaza hem keffâret gerektirecek şekilde orucunu bozan kişinin, iftar vaktine kadar oruç yasaklarına uyması gerekir; bu durumdaki kişiye ayrıca ta'zir cezası da uyaulanır.
B) Yalnız kaza gerektiren durumlar:
Şafiî mezhebinde farz (=vâcip) gurubuna giren orucu bozup yalnız kazayı gerektiren durumlar üç ana maddede özetlenebilir:
ı- Kasden olması kaydıyla, oruçlunun cevfine (vücudunun içine) ister tabiî menfezlerden isterse beyine veya hazım cihazına ulaşmasını sağlayıcı tabiî olmayan menfezlerden yenmesi mutad olsun veya olmasın bir nesnenin girmesi. Buna göre orucun bozulması için:
a) Vücuda giren nesnenin tabiî menfezlerden (ağız, burun, kulak, ön veya arkadan) yahut tabiî menfez olmamakla beraber beyine veya hazım cihazına ulaşmasını sağlayıcı bir yerden (mideye, beyine, boğaza, mesaneye açılan yerlerden) katılmış olması gerekir.
Bu sebeple adaleden veya damardan yapılan iğne orucu bozmadığı gibi, deriye sürülen (ilaç gibi) bir nesnenin gözeneklerden vücudun içine nüfuz etmesi veya göze damlatılan ilaç yahut sürülen sürmenin boğazda tadının hissedilmesi ile de oruç bozulmaz (zira göz menfez olmayıp, boğaza tadın ulaşması gözenekler yoluyladır).
b) Vücuda giren nesnenin gıda veya deva sağlama özelliği taşıması ve yenip içilmesi mutad şeylerden olması gerekmez; taş, toprak gibi nesnelerden dolayı da oruç bozulur. Bu arada belirtmek gerekir ki, tütün (sigara) ve diğer keyif veren maddelerin dumanını içine çekmekle de oruç bozulur.
c) Vücuda giren nesnenin bilerek ve isteyerek katılmış olması gerekir.
Unutarak veya ikrah (zorlama) altında yeme- içmeden, abdest alırken (ağıza-buruna su vermede aşırılık göstermediği halde) boğazına su kaçmaktan, cünüplük-ten temizlenmek için suya dalıp ağızına veya kulağına su kaçmaktan, kasden olmaksızın balgamını veya dişlerinin arasında kalan yemek kalıntısını yutmaktan, yolun tozunu veya uçan sineği yutmuş olmaktan dolayı oruç bozulmaz.
Fakat ağzından çıkarıp atabileceği halde bunu yapmayıp balgamını veya dişler arasındaki kalıntıyı bilerek yutarsa, abdest alırken ağıza- buruna su vermede aşırılık gösterdiği için yahut dördünce kez su verdiği için boğazına su kaçarsa, serinlemek için başını suya sokup boğazına su girerse mazur sayılmaz ve orucu bozulur.
İmsak vaktinin henüz başlamadığını zannederek yemeye devam etme veya iftar vaktinin girdiğini zannederek orucunu açma orucun bozulmasını engelleyen bir mazeret sayılmaz. Oruç süresi içinde yeyip içtiği anlaşılınca orucunu kaza etmesi gerekir.
2- Geri gitmediğinden emin olsa bile kasden kusmak. Şayet istemeden kusmuş-sa yahut oruçlu olduğunu unuttuğu esnada kusmaya çalışmışsa orucu bozulmaz.
3- Erkekten -cinsel haz duysun veya duymasın- isteyerek meni çıkması ve kadının cinsi temasta bulunması.
Yukarıda belirtildiği üzere cinsi temasta bulunma halinde keffâret yalnız erkeğe gereklidir, kadına keffâret gerekmemektedir; işte bu durumda kadının orucu da bozulur ve kendisine yalnız kaza gerekir. Öte yandan, cinsel haz duysun veya duymasın erkeğin kendi isteği ile meni çıkarması ile orucu bozulur ve yalnız kaza etmesi gerekir. İhtilam olmakla ise oruç bozulmaz.
Orucu bozup yalnız kazayı gerektiren durumlarda da kişinin -özrü yoksa- iftar vaktine kadar oruç yasaklarına riâyet etmesi gerekir.
Şafiî mezhebine göre nafile orucun bozulması halinde, bunu kaza etmek gerekmez.
IV-Hanbelî Mezhebi:
A) Hem kaza hem keffâret gerektiren durumlar.-
Hanbelî mezhebine göre oruç keffâreti sadece şu durumda gereklidir: ister geceden niyet ederek Ramazan orucunu eda ederken isterse (Ramazan gününde) orucu ertelemeyi mubah kılan bir özrü olmadığı halde niyet etmemişken yolculuk veya hastalık gibi orucu bozmayı mubah kılacak bir sebep de meydana gelmeden, gerek bilerek ve isteyerek gerekse unutarak, hata ile yahut ikrah sebebiyle (zor altında) cinsî temasta bulunmak. Keffâretin gerekliliği için boşalma olması şart değildir. Cinsi temas sebebiyle -Şâfiîler'dekinden farklı
olarak- kadına da keffâret gerekir; ancak bilerek ve isteyerek olmamışsa (oruçlu olduğunu unutmuş veya zor kullanılmışsa) kadına keffâret gerekmez, yalnız kaza gerekir. Cinsî temastan sonra hastalanma, cinnet getirme, adet görme, doğum yapma gibi bir özürün meydana gelmesi keffâret hükmünü düşürmez.B) Yalnız kaza gerektiren durumlar-.
Hanbelî mezhebinde orucu bozup yalnız kazayı gerektiren durumlar şöyle özetlenebilir:
ı- Bilerek ve isteyerek olmak kaydıyla, insanın cevfine (içine) veya dimağına ulaşmasını sağlayacak ağız vb. tabiî menfezden veya yara gibi tabii olmayan menfezden gıda özelliği olsun veya olmasın bir nesnenin girmesi. Ihtikan (makattan şırınga ile ilaç akıtılması) ve (menfez kabul edildiği için) göze sürülen sürmenin tadının boğazda hissedilmesi ile de oruç bozulur. Kadının, cinsel organına -yaş da olsa- bir nesne katması ile orucu bozulmaz.
imsak vaktinin henüz başlamadığını zannederek yemeye devam eden yahut iftar vaktinin girdiğini zannederek orucunu açan kişi, oruç süresi içinde yiyip içtiğini anlarsa orucunu kaza etmesi gerekir.
2- Az bile olsa isteyerek kusmak (çıkarılan şey balgam da olsa oruç bozulur).
3- Kan gelmesi şartıyla kan alma ve aldırma (hacamat). Kan gelse bile çentik atma veya ustura ile yarma durumunda oruç bozulmaz.
4- öpme, okşama vb. hareketler yahut istimna (el ile tatmin) sırasında meni veya mezi gelmesi. Böyle bir hareket olmadan ısrarlı bakma ve düşünme ile meni gelirse oruç bozulur, sadece mezi gelirse bozulmaz.
Unutarak veya ikrah (zor) altında yeme-içme ile oruç bozulmaz ve kaza etmek gerekmez.
Hanbelî mezhebine göre nafile orucun bozulması halinde, bunu kaza etmek gerekmez; şu var ki kaza edilmesi tavsiye edilmiştir (müstehaptır).
Değerlendirme:
Fıkıh kitaplarında, oruç ibadetinin olabildiğince en sağlam biçimde yerine getirilmesi esas alınarak orucu bozan durumları belirlemede titiz bir yöntem izlendiği gibi, hayat olaylarının çokluğu karşısında zaman zaman fazla teorik ayrıntılar üzerinde de durulmuş, dolayısıyla bu tutum bazı eleştirilere yol açmıştır. Önceki dönemlerin bazı bilginlerinin yanısıra günümüz İslâm bilginleri ve fetva kurulları genellikle, orucu bozan durumların "yeme-içme, cinsi temas ve bu kapsamda düşünülebilecek fiiller" şeklinde sınırlandırılması eğilimindedir. Bu yaklaşıma göre de, yeme, içme olarak nitelendirilemese bile sigara ve nargile gibi keyif verici maddelerin içe çekilmesi, yine yeme-içme tad ve arzusu ile ilişkili olmasa da ağız yoluyla ilaç alınmasının orucu bozacağında tereddüt yoktur. Fakat Rasûlullah zamanında savaşlarda yaralanan bir çok kişinin bulunmasına karşın yaradan vücuda giren nesnelerin orucu bozacağına dair hiçbir hadisin bulunmadığı, yine fıkıh kitaplarında orucu bozanlar arasında anılan birçok durumun nasslarla değil (gerçekte illet birliği taşımayan) kıyaslara dayandırıldığı dikkate alınarak, bu konunun oruç ibadetinin amacı dışına taşı-rılmasına yol açabilecek şekilde genişletilmesinden kaçınılmalıdır. Dolayısıyla, bu
eğilime göre, orucun, vücudun belirli bir süre yeme ve içmeden mahrum bırakılması özelliğini ihlal etmeyecek tedavi yöntemlerinin uygulanması ve özellikle gıda sağlayıcı nitelikte olmayan iğnelerin yapılması sebebiyle oruç bozulmaz. Oruçla ilgili meseleleri tıbbi tesbitler ışığında inceleyen günümüz araştırmacıları arasında, astım ve nefes darlığı sebebiyle ağıza sıkılan spreyin zerrecikler halinde içeriye gittiğini dikkate alarak bunun orucu bozacağı kanaatine ulaşanlar bulunduğu gibi, bunların akciğerlerden öteye geçmediği ve mideye ulaşmadığı, gıda ve susuzluk giderme özelliğini de taşımadığından hareketle orucun bozulmayacağını savunanlar da vardır. Bu tedavi yönteminin mideye ulaştırılmak üzere ağız yoluyla alınan ilaçları yutmaya benzemediği, kaçınılması mümkün olmayan durumlarda yeme-içme kasdı olmaksızın yolun tozu ve havaya yayılan duman gibi nesnelerin içeriye gitmesiyle orucun bozulmadığı ve özellikle belirli bir süre ile sınırlı olmayan bu tedavi sebebiyle oruç için başka engeli olmayan böyle kişilerin bu ibadetin manevi hazzından yoksun bırakılmaması gerektiği gerekçeleri ile ikinci görüş daha kuvvetli bulunmaktadır. (Orucu bozan durumları değerlendirirken dikkatten uzak tutulmaması gereken önemli bir husus, "Orucu Ertelemeyi veya Başlanmış Orucu Bozmayı Mubah Kılan Özürler" başlığında açıklandığı üzere hastalık halinde orucun açılmasına müsaade edilmiş, hatta hayati tehlike bulunduğunda oruca devam edilmesinin yasaklanmış olduğudur.)
İ-Orucu Bozmayan Durumlar:
"Orucu Bozan Durumlar" başlığı altında açıklanan sebeplerden biri bulunmayınca oruç bozulmaz. Bununla birlikte, bu konuda tereddüde yol açabilecek olan ve Hanefî mezhebine göre orucu bozmayan bellibaşlı durumlara aşağıda işaret edilecektir:
ı- Oruçlu olduğunu unutarak oruç yasaklarından birini ihlâl etmek (yemek, içmek, cinsi temasta bulunmak). Oruçlu olduğunu unutarak yeyip içen kişiye bunu hatırlatmak gerekir; ancak, bu kişi bünyesi oruca dayanamayacak kadar zayıf ise o takdirde oruçlu olduğunu hatırlatmamak evlâ (daha iyi) görülmüştür.
2- Yeme-içme kasdı bulunmaksızın, kaçınılması mümkün olmayan bazı nesnelerin içeriye gitmesi. Meselâ havaya dağılan dumanın, yolun tozunun, öğütülen şeylerden kalkan tozun, uçan bir sineğin, ağrıyan dişe konulan karanfil veya ilâcın tadının tükürükle boğaza gitmesi böyledir (ilaç ve karanfilin kendisi içeriye giderse oruç bozulur)
3- Tad boğazda hissedilse veya izi (renk, koku) tükürükte belirse bile göze ilaç damlatmak veya sürme çekmek.
4- Deriye sürülen ilaç veya başka nesnenin gözeneklerden vücudun içine nüfuz etmesi.
5- Kulağa su kaçması, hatta -tercih edilen görüşe göre-su akıtılması.
6- Kan veya ilaç yutmuş olmamak kaydıyla diş çektirmek.
7~ Su ile ıslatılmış bile olsa misvak (diş fırçası) kullanmak.
8- Erkeğin idrar yoluna su veya ilaç damlatılması.
9- Çok bile olsa balgamını veya baştan burun içerisine gelen akıntıyı yutmak, (Ancak, gerek pislikten kaçınmak bakımından
gerekse bazı mezheplerde bu fiilin oruç bozduğu dikkate alınarak balgamın yutul-mayıp çıkarılması tavsiye edilmiştir).
10- Kendi isteği ile olmaksızın -ağız dolusu bile olsa- kusmak. Kendiliğinden gelen ve ağız dolusu olmayan kusuğun kendiliğinden gitmesi halinde de oruç bozulmaz; ağız dolusu ise kendiliğinden geri gitse bile Ebû Yusuf'a göre bozar, Muhammed b. Hasen'e göre bozmaz; ağız dolusu değilse bile bilerek geri gönderildiğinde Muham-med'e göre bozar, Ebû Yusuf'a göre bozmaz.
ıı-Kan aldırmak ve kan almak.
12-Abdest alırken ağızı çalkaladıktan sonra kalan yaşlığı tükürük ile yutmak: Yine, abdest için olmasa bile ağızı su ile çalkalamak ve buruna su vermek. Ancak, içeriye kaçma ihtimali olduğundan, suyu fazla tutmamalı, mübalağa göstermemelidir.
13-Serinlemek için banyo yapmak veya yüzmek.
14-Konuşma veya başka sebeple tükürük ile ıslanan dudağını emmek.
15-Nohut miktarından az olup dişlerin arasında kalan yemek kalıntısını yutmak veya dışarıdan alınan susam gibi küçük bir nesneyi ağızda dağılacak şekilde çiğnemek.
16-Gül, esans vb. şeyleri koklamak.
17- Cünüp olarak sabahlamak. Bütün gün cünüp kalsa da oruç bozulmaz; fakat cünüp olarak sabahlayan kişi derhal boy abdesti almalıdır, zaten ibadetlerini yapabilmesi için de temizlenmesi şarttır.
18- İmameyne göre, vücuda gıda sağlama amacı ile olmaksızın iğne yaptırmak.
Ebû Hanîfe'ye göre iğne ile oruç bozulur.
19- Sırf bakma veya düşünme sonucunda -cinsel haz duyarak bile olsa- boşalma olması; boşalma olmaksızın öpme, okşama vb. hareketlerde bulunma; ihtilam olma.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder