sevdam bir inci

Dolu dolu gözlerimde parladın inci tanem Sevdan bir kor yüreğimde hep yandı inci tanem
Şu yaralı gönlümün dermanıdır sözlerin Dermanısın vuslata hasret olan güllerin
Sevdasısın bugünlerin,yarınların,dünlerin İsmini bu deli gönlüm hep andı inci tanem Sevdanla bu yüreğim hep yandı inci tanem

Hicran ateşiyle hep yansam da için için Şikayetçi değilim çekerim senin için
Nedeni yok bu sevdanın sorulmaz ki ne için Ezelden yazıldı gönlümüze bu sevdan inci tanem

Dolu dolu gözlerimde parladın inci tanem Sevdan bir kor yüreğimde hep yandı inci tanem

20 Ağustos 2009 Perşembe

Orucu Ertelemeyi Veya Başlanmış Orucu Bozmayı Mubah Kılan Özürler

a) Genel olarak:

Kendisine Ramazan orucu farz olan kişi, aşağıda belirtilecek özürlerden biri sözkonusu olmadığı halde orucunu eda etmezse (zamanında tutmazsa) günahkar olur ve o günün orucu zimmetinde borç olarak kalır; bunu ilk fırsatta kaza etmesi gerekir. Hatta Mâliki mezhebine göre, özrü olmadığı halde Ramazan günü oruç tutma­yan kişiye hem kaza hem keffâret gerekir. Hanbelîler'e göre -aşağıda görüleceği üzere- sadece cinsî temas keffâret sebebi sayıldığından, özrü olmadığı halde Rama­zan gününde oruca niyet etmeyen kişi imsak halini bu yolla (cinsî temas ile) ihlâl ederse, bu mezhebe göre de hem kaza hem keffâret gerekir.

Öte yandan, başlanmış bir farz veya va­cip orucu, aşağıda sayılacak özürlerden biri bulunmadığı halde bozmak günahtır. Kur'ân-ı Kerîm'de mealen "Amellerinizi

boşa çıkarmayın" (Muhammed 47/33) buyurulmuştur. Bozmanın dünyevî hükmü ise duruma göre kaza yahut hem kaza hem keffârettir.

Başlanmış nafile orucu özürsüz bozmak Hanefîler'e ve Mâlikîler'e göre günahtır ve kazası gerekir; kaza etmenin hükmü Hane­fîler'e göre vacip, Mâlikîler'e göre farzdır; İmâm Mâlik'ten kaza etmek gerekmediği de rivayet olunmuştur. (Şu kadar var ki, misafirlik ve ziyafete davet edilme durum­ları da nafile orucu bozma hususunda özür sayılmıştır). Şafiîler'e ve Hanbelîler'e göre ise, nafile orucu tamamlamak müstehap olmakla beraber, bozulması günah değildir ve kazası gerekmez; bununla birlikte, Han-belî mezhebinde kaza edilmesi de | müstehap sayılmıştır.

b) Geçerli özürler:

Aşağıda muayyen vakitli bir farz veya vâ- I cip orucu (özellikle Ramazan orucunu) ertelemeyi yahut başlanmış olan böyle bir | orucu bozmayı mubah kılan özürler sayıla­caktır. Bu durumlarda oruç tutmayan veya orucunu bozan kişinin, (6. maddede belirti­lecek olan fidye verme durumu hariç) oruç- I larını bir güne karşılık bir gün şeklinde kaza | etmesi gerekir.

1-Yolculuk:

Kur'ân-ı Kerîm'de mealen "Sizden her I kim hasta olur yahut yolculuk halinde bu- I lunursa (tutamadığı günler kadar) başka günlerde kaza eder" (el-Bakara 2/184, 185) ] buyurulmuştur. Bu sebeple bütün bilginler | dinen yolcu hükmünde olan kişinin, Rama- I zan orucunu kazaya bırakabileceği husu­sunda fikirbirliği etmişlerdir (Yolcu hük­münde sayılma hakkında bk. SEFERİLİK).

Yolcu (seferî) olan bir kimse geceden



oruca niyet edip oruca başladıktan sonra, Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre isterse orucunu bozabilir ve onu kaza eder; Hane-fîler'e ve Mâlikîlere göre orucunu tamam­laması gerekir, bozarsa Hanefîler'e göre yalnız kaza, Mâİİkîler'e göre hem kaza hem keffâret gerekir. Oruca güç yetiremeyecek duruma gelmesi ise başkadır; bu durumda -aşağıda görüleceği üzere- yolcu olmasa da kişi orucunu bozabilir.

Yolculuğa çıkacak ve bu sebeple orucunu erteleyecek kişi, geceden oruca niyet et­mez. Oruca başladıktan sonra yolculuğa çıkan kişinin -Hanbelîler dışındaki üç mez­hebe göre- orucunu tamamlaması gerekir. Bununla birlikte, yola çıktıktan sonra oru­cunu bozan kişiye Hanefîler'e ve Mâİİkîler'e göre keffâret gerekmez, sadece o günün kazası gerekir. Şâfiîler'e göre keffâreti gerektirici fiil ile (cinsi temas ile) bozmuşsa keffâret, bunun dışında bir fiil ile bozmuş ise yalnız kaza gerekir. Hanbelîler'e göre ise böyle bir durumda, zorunlu olmamakla beraber orucu tamamlamak efdaldir, bo­zarsa yalnız kaza eder.

Bu hükümlerden anlaşılacağı üzere, Hanbelîler'e göre yolculuk hali hem oruç tutmamayı hem başlanmış orucu açmayı, diğer üç mezhebe göre sadece oruç tut­mamayı mubah kılan bir özürdür. Bununla birlikte başlanmış oruç yolculuk dolayısıyla bozulursa Şâfiîler'de ve Mâlikîler'de keffâret hükmü bakımından şu ayırım önem taşır: a) Eğer yolcu (seferî) hükümle­rine tabi olduğu halde geceden oruca niyet edip oruca başlamış ve sonra bozmuşsa Mâİİkîler'e göre kaza ile birlikte keffâret gerekir; Şâfiîler'e göre keffâret gerekmez, b) eğer oruca başladıktan sonra yolculuğa çıkmış ve orucunu bozmuşsa Şâfiîler'e göre

(keffâreti gerektiren fiil yani cinsî temas söz konusu ise) kaza ile birlikte keffâret gerekir, Mâİİkîler'e göre keffâret gerek­mez. Hanefîler'e gelince, her iki durumda orucunu bozmaması gerekirse de, bozması halinde keffâret gerekmez, sadece kaza eder.

Oruç süresi içinde yolculuk durumu sona eren (mukim haline gelen) kişi iftar vaktine kadar oruç yasaklarına riâyet etmelidir. (Mezheplerin görüşleri aşağıda "özürlü Kişilerle İlgili Bazı Hükümler" başlığı altın­da belirtilecektir).

Yolcunun, şayet sıkıntı vermeyecekse oruç tutması, sıkıntı verecekse orucunu ertelemesi Hanefî, Şafiî ve Mâlikî mezhep­lerine göre daha faziletlidir. Hanbelî mez­hebine göre yolcunun oruç tutmaması daha üstündür. Herhalukârda yolcu oruç tutarsa üzerinden borç düşer.

Şafiî mezhebinde sürekli seyahat eden kişiler için yolculuk hali orucu erteleme sebebi sayılmamıştır. Böyle kimseler, canı­na bir zarar gelmesi yahut ağır bir hastalığa tutulma tehlikesi olmadıkça sefer sebebiy­le oruçlarını erteleyemezler.

Yolcunun, ramazanda nafile oruca niyet etmesi halinde, bu oruç dört mezhebe göre geçersizdir. Başka bir vacip oruca niyet ederse, Hanefîler'e göre geçerli, diğer üç mezhebe göre yine geçersizdir.

2- Hastalık:

Yukarıda meali verilen âyetlerde (el-Bakara 2/184, 185) hastalık da orucu kazaya bırak­mayı mubah kılan bir özür olarak anılmış­tır. Buradaki "hasta" kelimesini geniş bir yoruma tabi tutan bazı selef bilginleri par­mağı yahut dişi ağrıyanın dahi bu kapsam­da düşünülebileceğine dair fetva vermişlerse de, bilginlerin çoğunluğuna göre, burada oruca engel olacak nitelikteki has­talık kasdedilmiştir.

Buna göre, oruç tutulması veya oruca devam edilmesi halinde hastalığın kişiye çok eziyet vereceği, ağırlaşacağı veya iyi­leşmesinin gecikeceği anlaşılıyorsa böyle bir hastalık orucun ertelenmesini ve baş­lanmış orucun bozulmasını mubah kılar. (Hanbelîler'e göre böyle kimsenin oruç tutmaması mesnun, oruç tutması mekruh­tur). Can veya organ kaybına yol açacağı kuvvetle muhtemelse -canın korunması ilkesinin gereği olarak- oruç tutmaması veya başlamışsa bozması gerekir, devam etmesi haramdır.

Mesleğinde ehil müslüman bir doktorun teşhisine, tecrübeye veya bir belirtiye göre, hasta olmayan bir kişinin oruç tutarsa has­talanacağı yahut zaafiyete uğrayacağı kuvvetle muhtemel ise, bu kişi de Hanefî-ler'e göre hasta hükmünde sayılır ve oru­cunu erteleyebilir. Mâlikîler'e göre hasta olmamakla beraber oruç tutmasının can kaybına yahut çok şiddetli eziyete yol aça­cağı kuvvetle muhtemel olan kişi hasta hükmündedir; Hanbelîler'e göre böyle kimsenin -hastalar hakkında olduğu gibi— oruç tutmaması mesnun, oruç tutması mekruhtur. Şafiî mezhebinde ise sağlıklı kişinin hasta hükmünde kabul edilmesi düşüncesi benimsenmemiştir.

Oruç tutmayacak hastanın kendisine ta­nınan ruhsat (kolaylık) hükmünden yarar­lanmaya niyet etmesi Şâfiîler'e göre gerek­lidir (niyet etmezse günahkâr olur), diğer üç mezhebe göre gerekli değildir.

3- Gebelik ve süt analık:

Şayet oruç tutmasının kendisine yahut

çocuğuna zarar vereceğinden endişe eder­se gebe veya emzikli kadın orucunu ertele­yebilir, başladığı orucu bozabilir. Bazı bil­ginler bu iki durumun yorum veya kıyas yoluyla Bakara 2/185 hükmü kapsamında düşünülebileceği kanaatindedir; ayrıca gebe ve emzikli kadınlara bu müsaadenin verildiğine dair hadis de vardır (Nesaî, Sıyâm,

50, 51, 62; Ibn Mâce, Sıyâm, 3, 50; et-Tirmizî, Edâhi, 10; Müsned, II, 183).

Hanefiler'e göre orucunu erteleyen gebe veya emzikli kadın sadece o günü kaza eder, fidye vermez. Şâfiîler'e ve Hanbelî­ler'e göre gerek gebe gerekse emzikli ka­dın, yalnız kendisi için yahut hem kendisi hem çocuğu için endişe duymuşsa sadece kaza eder; fakat yalnız çocuk için endişe duymuşsa hem kaza eder hem fidye verir. Mâlikîler gebe ile emzikli kadının hükmünü ayırdetmişlerdir: Her üç durumda gebe sadece kaza eder, emzikli kadın ise hem kaza eder, hem fidye verir

4- Şiddetli açlık ve susuzluk:

Özellikle uzun günlerde ve sıcak yerlerde oruç tutan kişilerin açlık ve susuzluk his­setmeleri tabii bir durumdur. Ancak açlık ve susuzluk sebebiyle hayati tehlikenin belirmesi durumunda, -canın korunması ilkesinin gereği olarak- orucun açılmasına müsaade edilmiştir; hatta orucun açılma­ması can veya organ kaybına sebebiyet verecekse bu durumda oruca devam et­mek haramdır.

5-Âdet görme ve lohusalık:

Hayız ve nifas hali orucun ertelenmesi için bir mazeret olduğu gibi aynı zamanda orucun geçerliliğine de engeldir. Buna göre bir hanım, Ramazan gününde âdet görme­ye başlarsa veya doğum yaparsa orucu bozulmuş olur. Âdeti veya lohusalık hali devam ettiği sürece orucun edası (vaktinde yerine getirilmesi) ile yükümlü sayılmaz ve bu durumda oruç tutması caiz de değildir

6-Yaş büyüklüğü:

Kur'ân-ı Kerîm'de mealen "(Oruç tutma­ya) gücü yetmeyenlerin bir yoksulu doyu­racak kadar fidye vermeleri gerekir." (el-Bakara 2/184) buyurulmuştur. Bu sebeple bilginler, oruç tutmaya gücü yetmeyen çok ileri yaştaki (pîr-i fânî) kişilerin senenin hangi mevsiminde olursa olsun oruç tut­mayabilecekleri hususunda görüş birliği içindedirler. Gerek böyle kimselerin gerek­se iyileşme umudu olmayan hastaların -Mâlikîler dışındaki üç mezhebe göre- her gün için bir fidye vermeleri gerekir; Mâlikî-ler'e göre böyle kimselerin fidye vermeleri müstehaptır.

Ramazanda oruç tutmaya gücü yetme­yip sonra gücü yeten kişi geçen günleri kaza eder, fidye vermez.

Bilginler oruç tutacak güce sahip olma­yan kişi henüz hayatta iken başkasının onun yerine oruç tutmasına gerek olmadığı hususunda fikirbirliği içindedir. Ölmeden önce oruç tutabilecek olduğu halde oruç borcu ile vefat eden kişinin yerine yakınları tarafından oruç tutulup tutulmayacağı hususunda ise farklı iki görüş vardır: İmâm Ebû Hanîfe'ye, İmâm Mâlik'e ve İmâm Şafiî'den nakledilen meşhur görüşe göre onun yerine oruç tutulmaz, her gün için fidye verilir. Hz. Peygamberin konuya ilişkin bir hadisine dayandırılan ve Şafiî mezhebinde tercih edilen görüşe göre ise, yakınlarının onun yerine oruç tutması müstehaptır; böylece ölünün zimmetinden



borç düşer ve fidye vermeye gerek olmaz (ayrıca bk. İSKAT). 7-İkrah:

öldürülme veya bir organının telef edil­mesi tehdidi altında bulunan kişinin orucu­nu açması bilginlerin çoğunluğuna göre caizdir. Esasen normal durumlarda böyle hayati bir tehlike kuvvetle muhtemel oldu­ğu halde kişinin orucuna devam etmesi haram ise de, ikrah halinde konuya daha çok şu açıdan bakılmıştır: Kişi dinindeki metanetini göstermek ve dini tüm değerle­rin üstünde tutmak için direnmiş ve bu uğurda canını kaybetmiş olursa, günah işlemiş sayılmaz, aksine sevap kazanır; çünkü "dinin korunması" ilkesi "canın ko­runması" ilkesinden önce gelir. Cebir kulla­nılması halinde zaten kişinin seçim imkânı bulunmadığından, orucunun bozulmasın­dan ötürü kendisi günahkâr olmaz, ancak, kaza etmesi gerekir. Şâfiîler'de cebir du­rumunda kaza gerekmez; böyle kimsenin orucu bozulmamış sayılır.

8- Savaş:

Hanefî fıkhına ait eserlerde, oruç tut­mamayı mubah kılan özürler sayılırken yolcu hükümlerine tabi olmasa da savaşta düşman karşısında zayıf düşmekten endişe eden müslümanın orucunu erteleyebilece­ği hususu da kaydedilir.

Ağır işlerde çalışma, oruç tutmamanın mubahlığı hususunda başlıbaşına bir özür sayılmamıştır. Bazı bilginler bu durumdaki kişinin büyük bir zarara uğramayacaksa işini oruç süresince bırakması gerektiği, fakat zarara uğrayacaksa orucunu ertele­yebileceği kanaatindedir. Bazı bilginler de Bakara 2/184 âyetinden yola çıkarak böyle kimselerin çok ileri yaştaki kimseler gibi likle kaçınması gerektiği tüm İslâm bilgin­lerince kabul edilmekle beraber, orucu bozan durumlar, fakihlerin büyük çoğunlu-ğunca oruç yasakları {yeme, içme, cinsi temas) ile sınırlı sayılmıştır. Bununla birlik­te Evzaî ve Sevrî gibi bazı müçtehitler, gıybet etme ve yalan söyleme ile de orucun bozulacağına ve bu durumda orucun kaza edilmesi gerektiğine hükmetmişlerdir.

Bilginlerin büyük çoğunluğuna göre, keffâreti gerektiren durumlarda ayrıca bozulan orucun kaza edilmesi de gerekir. Evzâî gibi bazı fakihlere göre, keffaretin yerine getirilmesi ile kaza vecibesi de ifa edilmiş olur, ayrıca kaza gerekmez; Şa­fiî'den nakledilen iki görüşten biri de bu yöndedir.

"Orucun Şartları" başlığında belirtildiği üzere hayız (âdet görme) ve nifas (lohusa olma) hallerinde orucun edası (vaktinde yerine getirilmesi) vacip olmadığı gibi bu durumdaki hanımların oruç tutmaları ge­çerli de değildir. Buna göre oruç tutmakta olan bir hanım âdet görmeye başlarsa veya doğum yaparsa orucu bozulmuş olur; şayet bu oruç farz veya vacip türünden ise o günün orucunu daha sonra kaza eder. Yine aynı başlık altında işaret edildiği üzere, "akıl" Hanefiler dışındaki üç mezhebe göre sıhhat (geçerlilik) şartıdır; dolayısıyla, oruç tutmakta olan kişinin şuurunu kaybetmesi (akıl hastalığına duçar olması) yahut gün boyunca baygın kalması ile orucu bozulur (kaza yükümlülüğü ile ilgili görüşler belirti­len başlıkta açıklanmıştır). Hanefîler'e göre ise gece niyet eden kişinin cinnet getirmesi ve baygınlık geçirmesi ile orucu bozulmuş olmaz.

Bu itibarla, aşağıda orucu bozan durum­lar sayılırken âdet görme, doğum yapma,



cinnet getirme ve baygınlık geçirme du­rumlarına tekrar temas edilmeyecektir. Öte yandan, mezheplerin yaklaşım farklı­lıkları sebebiyle, konu dört mezhebe göre ayrı ayrı ele alınacaktır. I. Hanefî Mezhebi:

A) Hem kaza hem keffâret gerektiren du­rumlar:

Ramazan orucunu eda ederken, hem şe­kil hem öz (amaç) itibariyle ("sûreten" ve "ma'nen") orucu bozan bir fiili bilerek, isteyerek ve dinen geçerli bir özrü olmaksı­zın işleyen kimseye kaza ile birlikte keffâret gerekir. "el-İftâr'ul-kâmil" diye anılan "oruç yasağının tam ihlâli" şu du­rumlarda gerçekleşmiş sayılır:

a)Yenilip içilmesi mutad bir nesnenin ağız yoluyla alınıp vücuda gıda veya deva (ilaç) sağlama amacı ile yutulması (yeme-içme),

b)Boşalma olmasa da cinsi temas.

Buna göre, başlanmış bir oruç bozuldu­ğunda keffaretin gerekli olması için aranan şartlar şöyle açıklanabilir:

ı- Ramazan orucunun edasına geceden niyet edilmiş olması. Ramazan orucu dışın­daki bir orucu (meselâ adak orucunu) yahut kaza edilmekte olan Ramazan orucunu bozma halinde keffâret gerekmez. Yine Ramazan orucunun edası da olsa, keffâret gerektirmesi, geceden niyet edilmiş olma­sına bağlıdır. Diğer üç mezhebe göre -geceden niyet edilmemesi sebebiyle-böyle bir oruç geçersiz sayıldığı, dolayısıyla oruçsuzluk şüphesi bulunduğu için bu du­rumda Hanefî mezhebinde keffârete hük-medilmemiştir. Binaenaleyh kişi bu hususu dikkate alarak, niyetin geciktirilmesinin keffâret ihtimalini ortadan kaldıracağı düşüncesine meyletmemeli ve olabildiğin­ce niyeti imsak vaktinden sonraya bırak­mamalıdır. Diğer taraftan belirtilmelidir ki, Ebû Yusuf'tan (bazı kaynaklarda Ebû Yusuf ve Muhammed'den) niyet etmeden sabah­layan kişinin oruç yasaklarını zevalden önce veya sonra ihlâl etmesi arasında fark gözettiği rivayet edilmiştir. Şöyle ki: Ze­valden önce niyet edilebileceği için, bu süre içinde başlanmış bir orucun bozulma­sını düşünmek mümkündür ve zevalden önce yasağın ihlalinden dolayı keffâret gerekir; zevalden sonra yeme, içme veya cinsi temas halinde ise keffâret gerekmez. Züfer'e göre ise, niyet etmeden fiilen oruca başlayan kişinin orucu geçerli olduğundan, orucu bozan davranış hem kaza hem keffâret gerektirir.

2- Oruç yasağının bilerek ve isteyerek ihlal edilmesi. Hata ile veya uykuda iken, sözgelimi boğazına su kaçan kimseye keffâret gerekmez. Fakat ağzına yağmur, kar, dolu suyu kaçan kimse bunu bilerek ve isteyerek yutarsa keffâret gerekir. (Daha sonra açıklanacağı üzere, unutma halinde oruç bozulmaz).

3- Orucu bozmak için dinen geçerli bir özrün bulunmaması. Dinen geçerli bir ma­zerete binaen orucunu bozan kişiye keffâret gerekmez. Buna göre, şu durum­larda orucu açmaktan dolayı keffâret ge­rekmez, sadece kaza gerekir:

a) "Orucu Ertelemeyi ve Başlanmış Oru­cu Bozmayı Mubah Kılan Özürler" başlığı altında sayılan özürlerden biri sebebiyle.

Bu özürlerden biri orucu bozduktan son­ra meydana gelirse bakılır: Eğer bu, semavi (insanların iradesi dışında oluşan) bir özür ise, meselâ orucunu bozduktan sonra ba-yılsa veya âdet görmeye başlasa keffâret gerekmez; böyle bir özür değilse meseB yolculuğa çıkmış olsa keffâret gerekir. ("Yolculuk" başlığı altında belirtildiği üzere, oruca başladıktan sonra yolculuğa çıkar ve bundan sonra orucunu bozarsa keffâret gerekmez.)

b) imsak vaktinin henüz başlamadığır veya iftar vaktinin girmiş olduğunu zanne­derek.

c) Orucu bozmayan fakat bozulduğunu düşündürebilecek bir fiilden sonra orucu­nun bozulduğunu zannederek.

Şöyle ki: Unutarak yeyip içen kişinin oru­cunun bozulduğunu zannederek orucunu açması halinde keffâret gerekmez. Çünkü yeme içme esasen oruç vakıasını fiilen ortadan kaldıran bir durumdur. Fakat Hz. Peygamber'in hadisi ile genel kuraldan istisna yapılarak orucun dinen varlığını koruduğu bildirilmiştir. Bu meselede oru­cun bozulduğunu zannetmek geçerli bir mazeret sayıldığından orucunu açan kişiye keffâret gerekmez. Buna karşılık kan al­dırma, misvak kullanma, gıybet etme, bıyığına yağ sürme gibi durumların oruç yasakları ile ilgisi olmadığından bunların orucu bozduğunu zannederek orucunu açan kişiye keffâret gerekir. (Ebû Hanîfe, kustuktan sonra orucunun bozulduğunu zannetme ve kan aldırdıktan sonra müftinin -yanlış olarak- orucunun bozul­duğu fetvası vermiş olması durumlarını da keffâreti düşüren sebeplerden saymıştır).

4- Sureten ve manen (şekil ve öz olarak) orucu bozan davranışta bulunulmuş olma­sı. Şu durumlarda bu şart gerçekleşmf sayılmıştır-.

a) Yenilip içilmesi mutad bir nesnenin ağız yoluyla alınıp vücuda gıda veya deva (ilaç) sağlama amacıyla yutulması (yeme-içme).

Bu madde çerçevesinde anılan ayrıntıla­rın ortak kesitlerine ışık tutmak üzere ör­nekleme yoluyla birkaç hususa işaretle yetinilecektir:

aa) Ağızdan başka tabiî veya tabiî olma­yan bir menfezden giren gıda veya deva keffâret gerektirmez. Mesela burundan su çekilmesi veya enjektörle vücuda vitamin zerkedilmesi halinde keffâret gerekmez. Boğaza huni ile su akıtılması halinde de bu şart gerçekleşmemiş sayılmıştır (Ebû Yu­suf'a göre bu durumda keffâret gerekir).

bb) Tütün (sigara) ve diğer keyif veren maddelerin dumanını genize çekme duru­munda bu şart gerçekleşmiş sayılır, keffâret gerekir.

cc) Yenmesi mutad olmayan nesnelerin, mesela ilaç özelliği olmayan çamurun yenmesi keffâret gerektirmez, fakat alış­kanlık haline getirilmişse keffâret gerekir. Yutulması keffâret sebebi sayılmayan nesnelere örnekler "Yalnız kaza gerektiren durumlar" başlığında görülecektir. Burada özellikle şunları hatırlatmak uygun olur: Çiğ et yemek, az miktarda tuz yemek keffareti gerektiren durumlardandır.

b) Cinsî temasta bulunma. Keffâretin ge­rekliliği için sünnet mahallinin girmiş olma­sı yeterlidir, boşalma olması şart değildir. Bu durumda hem erkeğe hem kadına keffâret gerekir.

B) Yalnız kaza gerektiren durumlar:

Hanefî mezhebine göre şu hallerde oru­cun sadece kaza edilmesi gerekir:

a) Oruç süresi içerisinde oruç yasakların-

dan biri gerek şekil gerekse öz olarak ihlal edildiği halde, "hem kaza hem keffareti gerektiren durumlar" başlığı altında açıkla­nan sebeplerden dolayı keffâret gerekme­yen durumlarda,

b) Oruç süresi içerisinde oruç yasakların­dan birini, ister bilerek ister hata ile, ister geçerli bir özür sebebiyle ister özürsüz olarak sırf şekil veya sırf öz itibariyle ihlal eden durumlarda.

Bir başka anlatımla, ister Ramazan oru­cunun edası, kazası veya keffareti isterse Ramazan orucu dışında bir oruç tutarken olsun, kişiyi oruçlu saymanın mümkün olmadığı (oruç vakıasını fiilen ortadan kaldıran) ve keffârete de hükmedilemeyen durumlarda orucun yalnız kaza edilmesi gerekir. (Sadece, unutarak orucu bozan bir fiilin işlenmesi bu kuralın istisnasıdır. Oruç­lu olduğunu unutarak yeyip-içen kişi bakı­mından oruç vakıası fiilen ortadan kalkmış olmakla beraber, Hz. Peygamber'in bu konudaki hadisi ile istisna yapılmış (Ibn Mâce, Sıyâm, 15) ve bu durumda orucun bo­zulmadığına hükmedilmiştir.) Nafile oru­cun bozulması halinde bunu kaza etmek vaciptir.

Aşağıda sırf şekil veya sırf öz itibariyle orucun bozulmuş sayıldığı belli başlı du­rumlar dört başlık altında açıklanacaktır:

1- Ağız yoluyla cevfe (vücudun içine) gi­den nesneler:

a) Gıda veya deva (ilâç) amacıyla yenilip içilmesi mutad olmayan bir nesneyi yut­mak. Bu madde çerçevesinde anılan başlı­ca örnekler şunlardır: Zeytin çekirdeği, çiğ pirinç, başka bir şeyle karıştırılmış un veya hamur (-İmâm Muhammed'e göre un ye­mek keffâret gerektir-), pişirilmemiş ve tuz gibi başka maddeyle karıştırılmamış ham meyve, kabuğu sertleşmiş fındık ve badem gibi kuru yemişlerin kabuklu şekli, bir de­fada yenmek kaydıyla çokça tuz, pamuk, kağıt, toprak, taş, demir vb. yenilmesi amaçlanmayan ve kaçınılması da mümkün olmayan bir şeyin ağız yoluyla içeriye git­mesi orucu bozmaz. Mesela havaya dağı­lan duman veya uçan tozun yutulması, dişe konulan ilaç ve karanfilin (içeri gitmesi değil) tadının boğazda hissedilmesi ile oruç bozulmaz.

b) Nohut tanesinden fazla olan dişler
arasında kalmış yiyeceği yutmak.

c) Birkaç damla gibi az miktarda olmayıp
ağızda tuzluluğu hissedilecek derecede çok
olan göz yaşı veya yüz terini yutmak.

d) Kendi isteği ile ağız dolusu kusmak. Kendiliğinden gelen kusuk ağız dolusu olmayıp kendiliğinden geri giderse oruç bozulmaz; ağız dolusu ise, kendiliğinden geri gitse bile Ebû Yusufa göre bozar, Muhammed b. Hasen'e göre bozmaz; ağız dolusu değilse bile, bilerek geri gönderildi­ğinde Muhammed'e göre bozar, Ebû Yu­sufa göre bozmaz. Çok bile olsa balgamın yutulması ile oruç bozulmaz.

e) Diş çektirme sebebiyle veya kendili­ğinden diş etlerinden çıkan, tadı hissedile­cek yahut tükürüğe galip gelecek ölçüde çok olan kanı yutmak.

f) Oruçlu olduğu hatırında iken fakat is­
temeksizin (hata ile) yenip içilmesi mutad
bir nesneyi yutmak (mesela abdest alırken
ağzına su kaçmak).

g) Uyurken yenilip içilmesi mutad bir
nesneyi yutmak.

i- Ağız dışındaki tabiî menfezlerden vü­cudun içine giren veya katılan nesneler:

a) Buruna çekilen su ve akıtılan yağ, ilaç
vb.'nin genize varması.

b) Kulağa yağ akıtılması. (Kulağa su
kaçması ve hatta -tercih edilen görüşe
göre- su akıtılması halinde oruç bozul­
maz.)

c) İhtikan (şırınga ile makatdan ilaç akı­
tılması) ve büyük abdestten sonra temiz­
lenme sırasında ihtikan hükmüne girecek
şekilde içeriye su kaçması veya ıslak mad­
de girmesi. Kadının tenasül organından
içine ilaç akıtılması veya kaybolacak şekil­
de ıslak cisim konmasında da hüküm aynı­
dır (oruç bozulur).

Gözeneklerden vücudun içine nüfuz eden (deriye sürülen ilaç gibi) nesneler sebebiyle oruç bozulmaz. Yine, göze ilaç damlatılması ve sürme sürülmesi ile -tadı boğazda hissedilse veya izi (renk, koku, ) tükürükte belirse bile-oruç bozulmaz.

3-Tabiî olmayan menfezlerden vücudun içine giren veya katılan nesneler:

a) Vücutta açılan menfezden ve tama­men içeriye girecek şekilde (demir veya odun parçası bile olsa) vücudun yararına olacak bir nesne katılması. Bu hüküm Ebû Hanîfe'ye göredir; imameyn'e göre tabiî olmayan menfezlerden giren nesneler sebebiyle oruç bozulmaz.

Osmanlı döneminde Fetvâhâne-i Âli ta­rafından, İmameyn'in bu içtihadı ışığında iğne yaptırmanın orucu bozmayacağı yö­nünde fetva verilmiştir. Bununla birlikte, iğnenin gündüz yapılması gerekmiyorsa bu, iftardan sonraya bırakılmalıdır. Gündüz iğne yapılması gerekiyorsa, bu takdirde iğne yapılır; çünkü Ebû Hanîfe'nin içtihadı esas alınsa da, kişiye hastalık sebebiyle orucunu bozma müsaadesi verilmiştir.

Buna göre, iyileştikten sonra orucunu kaza eder. Imameyne göre verilen fetvaya uyar­sa kaza etmesi gerekmez. (Hastalığı sebe­biyle orucunu erteleme yolunu değil de, oruca niyet edip iğne yaptırma yolunu seçen kimsenin -Ebû Hanîfe'nin içtihadına göre bu orucu kaza edecek bile olsa- has­talığı iğne dışında bir şey almayı gerektir-miyorsa iftar vaktine kadar oruç yasakları­na riâyet etmesi gerekir.)

b- Vücuttaki bir yaraya konan (sıvı veya kuru olmakla beraber yara ile ıslanmış) ilacın beyine veya hazım cihazına ulaşması. Beyine veya hazım cihazına ulaşmazsa oruç bozulmaz. Bu hüküm de Ebû Hanî-fe'ye göredir. Yukarıda belirtildiği üzere yara tabiî menfez olmadığı için Imameyne göre her iki durumda oruç bozulmaz.

4- Cinsi temas hükmünde sayılmayan cinsi tatmin:

a) Öpme, okşama vb. hareketler sonu­cunda boşalma olması. Bu durumlarda kadında yaşlık belirirse onun da orucu bozulur; yaşlık olmayıp sadece haz duyarsa Ebû Yusuf'a göre bozulur, İmâm Muham-med'e göre bozulmaz.

b) İstimna (el ile tatmin) yoluyla boşalma olması.

Sadece bakma, düşünme sonucunda bo­şalma olması, boşalma olmaksızın sırf öpme, okşama vb. hareketlerden ötürü ve ihtilam (uykuda boşalma) sebebiyle oruç bozulmaz.

II. Mâlikî Mezhebi:

A) Hem Kaza hem Keffâret Gerektiren Durumlar:

Mâlikî mezhebinde keffâreti gerektiren durumları önce iki guruba ayırmak gerekir:

a- Ramazanda "Orucu Ertelemeyi veya Başlanmış Orucu Bozmayı Mubah Kılan Özürler" başlığında belirtilen özürlerden biri fiilen bulunmadığı halde oruç tutmama niyeti ile sabahlamış olmak, b- Ramazan orucunu eda ederken hem şekil hem öz veya sadece şekil itibariyle orucu bozan bir fiili bilerek, isteyerek ve dinen geçerli bir özrü bulunmadan işlemek.

ikinci durumun meydana gelmiş sayıl­ması için aranan şartlar şöyle açıklanabilir:

1- Bozulan orucun Ramazan orucunun
edası olması.

Ramazan orucu dışındaki oruçların (me­selâ keffâret veya adak orucunun) bozul­masından ötürü keffâret gerekmediği gibi, kaza edilmekte olan Ramazan orucunun bozulması sebebiyle de keffâret gerekmez.

2- Oruç yasağının bilerek ve isteyerek
ihlal edilmesi.

Hata ile veya unutarak orucunu bozan kimseye keffâret gerekmez.

3- Orucu bozmak için dinen geçerli bir
özrün bulunmaması.

Şu durumlarda oruç yasaklarının ihlâlin­den ötürü keffâret gerekmez:

a) "Orucu Ertelemeyi veya Başlanmış
Orucu Bozmayı Mubah Kılan Özürler"
başlığı altında sayılan özürlerden biri sebe­
biyle.

Bu özürlerden biri orucu kasden bozduk­tan sonra meydana gelirse (mesela kişi orucu bozduktan sonra hastalansa veya yolculuğa çıksa yahut kadın orucu bozduk­tan sonra âdet görmeye başlasa) -mezhepte yaygın görüşe göre- artık keffâret hükmü düşmez.

b) Dinen mazeret olarak kabul edilen bilgisizlik sebebiyle.

Ramazan ayının girdiğini bilmeme veya yeni müslüman olduğu için oruç yasaklarını ihlâl etmenin haram olduğunu bilmeme örneklerinde olduğu gibi.

c) Orucu bozmayan fakat bozulduğunu
düşündürebilecek bir fiilden sonra orucu­
nun bozulduğunu zannetmesi sebebiyle.

Unutarak veya zor altında orucunu boz­duktan sonra artık oruca devam etmesi gerekmediğini zannetmesi örneklerinde olduğu gibi kabul edilebilir bir yanlış kana­at keffâreti düşürürse de, mesela gıybet etmekten dolayı orucunun bozulduğunu zannederek orucunu açan kimseye keffâret gerekir.

d) İmsak vaktinin henüz başlamadığını
veya iftar vaktinin girmiş olduğunu zan­
netmesi sebebiyle.

4- Hem şekil hem öz veya sadece şekil itibariyle orucu bozan bir fiilin işlenmiş olması. Şu iki şıktan birinin meydana gel­mesi ile bu şart gerçekleşmiş sayılır:

a) Ağız yoluyla mideye bir nesnenin ulaşmış olması.

Buna göre, ağız yoluyla alınan ve mideye ulaşan nesne vücuda gıda veya deva (ilaç) sağlama amacı taşımasa veya yenilip içil­mesi mutad şeylerden olmasa bile, mesela bir taş parçasının yutulması yahut -hastalık sebebiyle olmaksızın- kasden kusup bir miktarının yutulması durumlarında keffâret gerekir. Buna karşılık, ağız yoluyla alınmayıp mesela kulak, burun gibi tabiî menfezlerden içeriye giden bir şeyden ötürü keffâret gerekmez. Yine, boğaza gitmekle beraber mideye ulaşmadan geri getirilen nesneden dolayı keffâret gerek­mez.

b) Cinsi temasta bulunma veya cinsi te­mas hükmünde sayılan bir yolla boşalma.



Cinsî temasta keffâretin vücubu için sün­net mahallinin girmiş olması gereklidir ve boşalmanın meydana gelmiş olması şart değildir. Bu durumda hem erkeğe hem kadına keffâret gerekir.

Öpme, okşama vb. hareketler sırasında cinsel haz duyarak meni gelmesi duru­munda keffâret gerektiği gibi; eğer boşal­ma meydana gelinceye kadar devam eder­se ve bu yolla boşalma alışkanlığı varsa sırf bakma ve düşünme neticesinde meni gel­mesi halinde de keffâret gerekir.

B) Yalnız kaza gerektiren durumlar:

Mâlikî mezhebinde orucun dinen geçerli bir özür sebebiyle bozulması halinde bunu kaza etmek gerekip gerekmeyeceği açısın­dan oruçlar iki guruba ayrılır:

1- Nafile oruçlar ve muayyen nezir orucu (belirli bir zamanda tutulması adanmış oruç). Nafile oruç tutarken unutarak oru­cunu açan kişiye kaza yükümlülüğü yoktur. Yine hastalık, âdet görme gibi sebeplerle muayyen nezir orucunu açan kişiye kaza gerekmez.

2- Diğer (farz=vâcip) oruçlar. Bu guruba girenlerde orucu bozup yalnız kazayı ge­rektiren durumlar şöyle özetlenebilir:

a) Bilerek ve isteyerek olmayıp, hata ile, ikrah (zor) altında, unutarak veya başlan­mış orucu açmayı mubah kılan özürlerden biri sebebiyle oruç yasaklarını (yeme, içme, cinsi temas) ihlal etmek.

Diğer üç mezhepten farklı olarak, Mâlikî mezhebinde (nafile oruçlar dışındaki oruç­larda) unutarak oruç yasaklarından birini ihlal ile oruç bozulur ve kaza edilmesi gerekir.

b) İster bilerek ve isteyerek ister hata ile, ikrah (zor) altında, unutarak veya başlan­mış orucu açmayı mubah kılan özürlerden biri sebebiyle olsun, ağız dışındaki bir men­fezden (burun, kulak, göz yoluyla) mideyegıda veya deva (ilaç) özelliği olsun olma­sın ve yenip içilmesi mutad olsun olmasın bir nesnenin ulaşmış olması veya mideye varmaksızın sıvı bir maddenin boğaza ulaşmış olması.

Ihtikan (makattan şırınga ile ilaç akıtıl­ması) ile de oruç bozulur. Buna karşılık, derinin gözeneklerinden ve karındaki yara­dan vücudun içine bir maddenin nüfuz etmesi, aynı şekilde, koldan veya kabadan iğne yapılması ile oruç bozulmaz.

c) Kasden olmayıp kendiliğinden gelen kusuktan bir miktarının geri gitmesi.

d) Öpme, okşama vb. hareketler sırasın­da ya da bakma ve düşünme neticesinde cinsel haz duyarak mezi gelmesi; keffâret gerektirmeyecek tarzda bakma ve düşün­me neticesinde meni gelmesi, (ihtilam olmakla oruç bozulmaz.)

III. Şafii Mezhebi:

A) Hem kaza hem keffâret gerektiren du­rumlar:

Şafiî mezhebine göre oruç keffâreti sa­dece şu durumda gereklidir: Erkeğin, ge­ceden niyet etmiş olduğu Ramazan orucu­nun edası sırasında bilerek, isteyerek, yol­culuk veya hastalık gibi orucu bozmayı mubah kılan bir sebep de bulunmaksızın cinsi temasta bulunması (kadına keffâret gerekmez). Keffâretin gerekliliği için sün­net mahallinin girmiş olması yeterlidir, boşalma olması şart değildir. Sadece kaza gerektiren bir fiilden (mesela su içtikten) sonra veya unutarak bir şey yeyip artık orucunun bozulmuş olduğunu zannederek cinsi temasta bulunma halinde keffâret gerekmez. Yine, imsak vaktinin henüz başlamadığını veya iftar vaktinin girmiş olduğunu zannederek cima etme halinde keffâret hükmü düşer. Cinsi temastan sonra henüz iftar vakti girmeden akıl has­talığına duçar olmak keffâret hükmünü düşürür; fakat yolculuk, hastalık gibi du­rumların ortaya çıkmasından dolayı keffâret düşmez.

Hem kaza hem keffâret gerektirecek şe­kilde orucunu bozan kişinin, iftar vaktine kadar oruç yasaklarına uyması gerekir; bu durumdaki kişiye ayrıca ta'zir cezası da uyaulanır.

B) Yalnız kaza gerektiren durumlar:

Şafiî mezhebinde farz (=vâcip) gurubuna giren orucu bozup yalnız kazayı gerektiren durumlar üç ana maddede özetlenebilir:

ı- Kasden olması kaydıyla, oruçlunun cevfine (vücudunun içine) ister tabiî men­fezlerden isterse beyine veya hazım ciha­zına ulaşmasını sağlayıcı tabiî olmayan menfezlerden yenmesi mutad olsun veya olmasın bir nesnenin girmesi. Buna göre orucun bozulması için:

a) Vücuda giren nesnenin tabiî menfez­lerden (ağız, burun, kulak, ön veya arka­dan) yahut tabiî menfez olmamakla bera­ber beyine veya hazım cihazına ulaşmasını sağlayıcı bir yerden (mideye, beyine, boğa­za, mesaneye açılan yerlerden) katılmış olması gerekir.

Bu sebeple adaleden veya damardan ya­pılan iğne orucu bozmadığı gibi, deriye sürülen (ilaç gibi) bir nesnenin gözenekler­den vücudun içine nüfuz etmesi veya göze damlatılan ilaç yahut sürülen sürmenin boğazda tadının hissedilmesi ile de oruç bozulmaz (zira göz menfez olmayıp, boğa­za tadın ulaşması gözenekler yoluyladır).

b) Vücuda giren nesnenin gıda veya deva sağlama özelliği taşıması ve yenip içilmesi mutad şeylerden olması gerekmez; taş, toprak gibi nesnelerden dolayı da oruç bozulur. Bu arada belirtmek gerekir ki, tütün (sigara) ve diğer keyif veren madde­lerin dumanını içine çekmekle de oruç bozulur.

c) Vücuda giren nesnenin bilerek ve iste­yerek katılmış olması gerekir.

Unutarak veya ikrah (zorlama) altında yeme- içmeden, abdest alırken (ağıza-buruna su vermede aşırılık göstermediği halde) boğazına su kaçmaktan, cünüplük-ten temizlenmek için suya dalıp ağızına veya kulağına su kaçmaktan, kasden ol­maksızın balgamını veya dişlerinin arasın­da kalan yemek kalıntısını yutmaktan, yolun tozunu veya uçan sineği yutmuş olmaktan dolayı oruç bozulmaz.

Fakat ağzından çıkarıp atabileceği halde bunu yapmayıp balgamını veya dişler ara­sındaki kalıntıyı bilerek yutarsa, abdest alırken ağıza- buruna su vermede aşırılık gösterdiği için yahut dördünce kez su ver­diği için boğazına su kaçarsa, serinlemek için başını suya sokup boğazına su girerse mazur sayılmaz ve orucu bozulur.

İmsak vaktinin henüz başlamadığını zan­nederek yemeye devam etme veya iftar vaktinin girdiğini zannederek orucunu açma orucun bozulmasını engelleyen bir mazeret sayılmaz. Oruç süresi içinde yeyip içtiği anlaşılınca orucunu kaza etmesi ge­rekir.



2- Geri gitmediğinden emin olsa bile kasden kusmak. Şayet istemeden kusmuş-sa yahut oruçlu olduğunu unuttuğu esnada kusmaya çalışmışsa orucu bozulmaz.

3- Erkekten -cinsel haz duysun veya duymasın- isteyerek meni çıkması ve kadı­nın cinsi temasta bulunması.

Yukarıda belirtildiği üzere cinsi temasta bulunma halinde keffâret yalnız erkeğe gereklidir, kadına keffâret gerekmemekte­dir; işte bu durumda kadının orucu da bo­zulur ve kendisine yalnız kaza gerekir. Öte yandan, cinsel haz duysun veya duymasın erkeğin kendi isteği ile meni çıkarması ile orucu bozulur ve yalnız kaza etmesi gere­kir. İhtilam olmakla ise oruç bozulmaz.

Orucu bozup yalnız kazayı gerektiren du­rumlarda da kişinin -özrü yoksa- iftar vak­tine kadar oruç yasaklarına riâyet etmesi gerekir.

Şafiî mezhebine göre nafile orucun bo­zulması halinde, bunu kaza etmek gerek­mez.

IV-Hanbelî Mezhebi:

A) Hem kaza hem keffâret gerektiren du­rumlar.-

Hanbelî mezhebine göre oruç keffâreti sadece şu durumda gereklidir: ister gece­den niyet ederek Ramazan orucunu eda ederken isterse (Ramazan gününde) orucu ertelemeyi mubah kılan bir özrü olmadığı halde niyet etmemişken yolculuk veya hastalık gibi orucu bozmayı mubah kılacak bir sebep de meydana gelmeden, gerek bilerek ve isteyerek gerekse unutarak, hata ile yahut ikrah sebebiyle (zor altında) cinsî temasta bulunmak. Keffâretin gerekliliği için boşalma olması şart değildir. Cinsi temas sebebiyle -Şâfiîler'dekinden farklı

olarak- kadına da keffâret gerekir; ancak bilerek ve isteyerek olmamışsa (oruçlu olduğunu unutmuş veya zor kullanılmışsa) kadına keffâret gerekmez, yalnız kaza gerekir. Cinsî temastan sonra hastalanma, cinnet getirme, adet görme, doğum yap­ma gibi bir özürün meydana gelmesi keffâret hükmünü düşürmez.B) Yalnız kaza gerektiren durumlar-.

Hanbelî mezhebinde orucu bozup yalnız kazayı gerektiren durumlar şöyle özetle­nebilir:

ı- Bilerek ve isteyerek olmak kaydıyla, insanın cevfine (içine) veya dimağına ulaş­masını sağlayacak ağız vb. tabiî menfezden veya yara gibi tabii olmayan menfezden gıda özelliği olsun veya olmasın bir nesne­nin girmesi. Ihtikan (makattan şırınga ile ilaç akıtılması) ve (menfez kabul edildiği için) göze sürülen sürmenin tadının boğaz­da hissedilmesi ile de oruç bozulur. Kadı­nın, cinsel organına -yaş da olsa- bir nesne katması ile orucu bozulmaz.

imsak vaktinin henüz başlamadığını zan­nederek yemeye devam eden yahut iftar vaktinin girdiğini zannederek orucunu açan kişi, oruç süresi içinde yiyip içtiğini anlarsa orucunu kaza etmesi gerekir.

2- Az bile olsa isteyerek kusmak (çıkarı­lan şey balgam da olsa oruç bozulur).

3- Kan gelmesi şartıyla kan alma ve al­dırma (hacamat). Kan gelse bile çentik atma veya ustura ile yarma durumunda oruç bozulmaz.

4- öpme, okşama vb. hareketler yahut istimna (el ile tatmin) sırasında meni veya mezi gelmesi. Böyle bir hareket olmadan ısrarlı bakma ve düşünme ile meni gelirse oruç bozulur, sadece mezi gelirse bozulmaz.

Unutarak veya ikrah (zor) altında yeme-içme ile oruç bozulmaz ve kaza etmek gerekmez.

Hanbelî mezhebine göre nafile orucun bozulması halinde, bunu kaza etmek ge­rekmez; şu var ki kaza edilmesi tavsiye edilmiştir (müstehaptır).

Değerlendirme:

Fıkıh kitaplarında, oruç ibadetinin olabil­diğince en sağlam biçimde yerine getiril­mesi esas alınarak orucu bozan durumları belirlemede titiz bir yöntem izlendiği gibi, hayat olaylarının çokluğu karşısında zaman zaman fazla teorik ayrıntılar üzerinde de durulmuş, dolayısıyla bu tutum bazı eleşti­rilere yol açmıştır. Önceki dönemlerin bazı bilginlerinin yanısıra günümüz İslâm bilgin­leri ve fetva kurulları genellikle, orucu bo­zan durumların "yeme-içme, cinsi temas ve bu kapsamda düşünülebilecek fiiller" şek­linde sınırlandırılması eğilimindedir. Bu yaklaşıma göre de, yeme, içme olarak nitelendirilemese bile sigara ve nargile gibi keyif verici maddelerin içe çekilmesi, yine yeme-içme tad ve arzusu ile ilişkili olmasa da ağız yoluyla ilaç alınmasının orucu bo­zacağında tereddüt yoktur. Fakat Rasûlullah zamanında savaşlarda yarala­nan bir çok kişinin bulunmasına karşın yaradan vücuda giren nesnelerin orucu bozacağına dair hiçbir hadisin bulunmadı­ğı, yine fıkıh kitaplarında orucu bozanlar arasında anılan birçok durumun nasslarla değil (gerçekte illet birliği taşımayan) kı­yaslara dayandırıldığı dikkate alınarak, bu konunun oruç ibadetinin amacı dışına taşı-rılmasına yol açabilecek şekilde genişletil­mesinden kaçınılmalıdır. Dolayısıyla, bu

eğilime göre, orucun, vücudun belirli bir süre yeme ve içmeden mahrum bırakılması özelliğini ihlal etmeyecek tedavi yöntemle­rinin uygulanması ve özellikle gıda sağlayı­cı nitelikte olmayan iğnelerin yapılması sebebiyle oruç bozulmaz. Oruçla ilgili me­seleleri tıbbi tesbitler ışığında inceleyen günümüz araştırmacıları arasında, astım ve nefes darlığı sebebiyle ağıza sıkılan spreyin zerrecikler halinde içeriye gittiğini dikkate alarak bunun orucu bozacağı kanaatine ulaşanlar bulunduğu gibi, bunların akciğer­lerden öteye geçmediği ve mideye ulaş­madığı, gıda ve susuzluk giderme özelliğini de taşımadığından hareketle orucun bo­zulmayacağını savunanlar da vardır. Bu tedavi yönteminin mideye ulaştırılmak üzere ağız yoluyla alınan ilaçları yutmaya benzemediği, kaçınılması mümkün olma­yan durumlarda yeme-içme kasdı olmaksı­zın yolun tozu ve havaya yayılan duman gibi nesnelerin içeriye gitmesiyle orucun bozulmadığı ve özellikle belirli bir süre ile sınırlı olmayan bu tedavi sebebiyle oruç için başka engeli olmayan böyle kişilerin bu ibadetin manevi hazzından yoksun bıra­kılmaması gerektiği gerekçeleri ile ikinci görüş daha kuvvetli bulunmaktadır. (Orucu bozan durumları değerlendirirken dikkat­ten uzak tutulmaması gereken önemli bir husus, "Orucu Ertelemeyi veya Başlanmış Orucu Bozmayı Mubah Kılan Özürler" başlığında açıklandığı üzere hastalık halin­de orucun açılmasına müsaade edilmiş, hatta hayati tehlike bulunduğunda oruca devam edilmesinin yasaklanmış olduğu­dur.)

İ-Orucu Bozmayan Durumlar:

"Orucu Bozan Durumlar" başlığı altında açıklanan sebeplerden biri bulunmayınca oruç bozulmaz. Bununla birlikte, bu konu­da tereddüde yol açabilecek olan ve Hanefî mezhebine göre orucu bozmayan bellibaşlı durumlara aşağıda işaret edilecektir:

ı- Oruçlu olduğunu unutarak oruç yasak­larından birini ihlâl etmek (yemek, içmek, cinsi temasta bulunmak). Oruçlu olduğunu unutarak yeyip içen kişiye bunu hatırlat­mak gerekir; ancak, bu kişi bünyesi oruca dayanamayacak kadar zayıf ise o takdirde oruçlu olduğunu hatırlatmamak evlâ (daha iyi) görülmüştür.

2- Yeme-içme kasdı bulunmaksızın, ka­çınılması mümkün olmayan bazı nesnelerin içeriye gitmesi. Meselâ havaya dağılan dumanın, yolun tozunun, öğütülen şeyler­den kalkan tozun, uçan bir sineğin, ağrıyan dişe konulan karanfil veya ilâcın tadının tükürükle boğaza gitmesi böyledir (ilaç ve karanfilin kendisi içeriye giderse oruç bo­zulur)

3- Tad boğazda hissedilse veya izi (renk, koku) tükürükte belirse bile göze ilaç dam­latmak veya sürme çekmek.

4- Deriye sürülen ilaç veya başka nesne­nin gözeneklerden vücudun içine nüfuz etmesi.

5- Kulağa su kaçması, hatta -tercih edi­len görüşe göre-su akıtılması.

6- Kan veya ilaç yutmuş olmamak kay­dıyla diş çektirmek.

7~ Su ile ıslatılmış bile olsa misvak (diş fırçası) kullanmak.

8- Erkeğin idrar yoluna su veya ilaç dam­latılması.

9- Çok bile olsa balgamını veya baştan burun içerisine gelen akıntıyı yutmak, (An­cak, gerek pislikten kaçınmak bakımından

gerekse bazı mezheplerde bu fiilin oruç bozduğu dikkate alınarak balgamın yutul-mayıp çıkarılması tavsiye edilmiştir).

10- Kendi isteği ile olmaksızın -ağız do­lusu bile olsa- kusmak. Kendiliğinden ge­len ve ağız dolusu olmayan kusuğun kendi­liğinden gitmesi halinde de oruç bozulmaz; ağız dolusu ise kendiliğinden geri gitse bile Ebû Yusuf'a göre bozar, Muhammed b. Hasen'e göre bozmaz; ağız dolusu değilse bile bilerek geri gönderildiğinde Muham-med'e göre bozar, Ebû Yusuf'a göre boz­maz.

ıı-Kan aldırmak ve kan almak.

12-Abdest alırken ağızı çalkaladıktan sonra kalan yaşlığı tükürük ile yutmak: Yine, abdest için olmasa bile ağızı su ile çalkalamak ve buruna su vermek. Ancak, içeriye kaçma ihtimali olduğundan, suyu fazla tutmamalı, mübalağa göstermemeli­dir.

13-Serinlemek için banyo yapmak veya yüzmek.

14-Konuşma veya başka sebeple tükü­rük ile ıslanan dudağını emmek.

15-Nohut miktarından az olup dişlerin arasında kalan yemek kalıntısını yutmak veya dışarıdan alınan susam gibi küçük bir nesneyi ağızda dağılacak şekilde çiğne­mek.

16-Gül, esans vb. şeyleri koklamak.

17- Cünüp olarak sabahlamak. Bütün gün cünüp kalsa da oruç bozulmaz; fakat cünüp olarak sabahlayan kişi derhal boy abdesti almalıdır, zaten ibadetlerini yapa­bilmesi için de temizlenmesi şarttır.

18- İmameyne göre, vücuda gıda sağla­ma amacı ile olmaksızın iğne yaptırmak.

Ebû Hanîfe'ye göre iğne ile oruç bozulur.

19- Sırf bakma veya düşünme sonucun­da -cinsel haz duyarak bile olsa- boşalma olması; boşalma olmaksızın öpme, okşama vb. hareketlerde bulunma; ihtilam olma.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder