30 Mart 2010 Salı
GARİP DEĞİL Mİ ?????????????????????
Camiye bağışlamamız gerektiğinde bi 20 TL gözümüze ne kadar büyük gözüküyor. Alışverişe giderken aynı 20 TL ne kadar da küçük geliyor gözümüze. GARİP DEĞİL Mİ?
Allah yolunda bir saat çalışmak ne kadar uzun bir vakit olarak gözüküyor gözümüze. Balık tutma, futbol veya TV de dizi izlemek için harcamaya kalktığımızda, aynı vakit nasılsa kısa geliyor bize. GARİP DEĞİL Mİ?
Bir cüz Kuran okumak için ne kadar emek sarfediyoruz. Çok satan bir romanın ikiyüz sayfasını okumak ise, bizim için ne kadar kolay. GARİP DEĞİL Mİ?
Kuranın dediklerini sıkı sıkıya sorgularken, gazetelerin yazdığına nasılsa hemencecik inanıyoruz. GARİP DEĞİL Mİ?
Namaz kılarken okuyacağımız ayetleri şaşırabiliyoruz da, bir arkadaşımızla konuşurken bülbül gibi şakıyoruz. GARİP DEĞİL Mİ?
İslami bir faaliyete vakit ayarlamak ne kadar da zor oluyor. Başka bir sosyal etkinliğe ise vakit bulmak ne kadar da kolay oluyor. GARİP DEĞİL Mİ?
Bir iki Kuran ayetini ezberlemek için nasılda uzun bir zaman ve çaba gerekiyor. Bir şarkı ezberlemeyi ise az zamanda nasıl kolay başarıyoruz. GARİP DEĞİL Mİ?
Bir rahibe baştan ayağa örtündüğünde kendisini Allah yoluna adamış biri diye saygı görür. Tesettürlü bir Müslüman hanımı gördüklerinde ise aynı insanlar onun baskı altında olduğunu düşünürler. GARİP DEĞİL Mİ?
Bir batılı kadın dışarıda çalışmak yerine evini tercih ettiğinde, çocukları ve evi için kendinden fedakarlık eden biri olarak saygı görür. Ama aynısını bir Müslüman hanım yaptığında, böyle yapmakla özgürlüğünü kısıtladığı düşünülür. GARİP DEĞİL Mİ?
Bir çocuk herhangi bir konuda ciddi bir yoğunlaşma gösterdiğinde, bu çocukta iyi bir potansiyel var denilir. İslami konularda bilgi edinmeye çok mereklı bir çocuğa ise problemli nazarıyla bakılır. GARİP DEĞİL Mİ?
Bir Yahudi sakal bıraktığında inancının gereği olarak böyle yaptığı düşünülür. Aynısını yapan bir Müslüman ise; FANATİK, AŞIRI UÇ, YOBAZ muamelesi görür. GARİP DEĞİL Mİ?
Bir rahibe baştan ayağa örtündüğünde kendisini Allah yoluna adamış biri diye saygı görür. Tesettürlü bir Müslüman hanımı gördüklerinde ise aynı insanlar onun baskı altında olduğunu düşünürler. GARİP DEĞİL Mİ?
Bir batılı kadın dışarıda çalışmak yerine evini tercih ettiğinde, çocukları ve evi için kendinden fedakarlık eden biri olarak saygı görür. Ama aynısını bir Müslüman hanım yaptığında, böyle yapmakla özgürlüğünü kısıtladığı düşünülür. GARİP DEĞİL Mİ?
Bir hristiyan militanı birini öldürürse, işlediği cinayeti ile mensup olduğu din arasında bir ilinti kurulmaz. Ama bir Müslüman bir suç işlediğinde, O kişiden önce dini sanık sandalyesine oturtulur. GARİP DEĞİL Mİ?
Ve bütün bunlara rağmen, İslamiyet yeryüzünde en hızlı yayılan dindir. GARİP DEĞİL Mİ???
Sizce de GARİP DEĞİL Mİ ?????????????????????
Hayranım sana...
Hayranım sana
Yüzümde acı bir hüznün gölgesi,
Bir de dudağımda kaçamak bir tebessüm.
Saçlarım dağınık,
Savrulduğumuz rüzgarda yönüm sen.
Bakışlarım sahipli sahipliliğine...
Korkmuyorum ruhumdaki fırtınada boğulmaktan
karanlıkta yollarımı kaybetmekten
Seni bekleyerek yaşlandığımı hissediyorum,
Bir deniz feneri asaletinde parlıyor geleceğin an'ları..
Lakin...
Dedim ya az önce de:
Yüzümde acı bir hüznün gölgesi,
Bir de dudağımda kaçamak bir tebessüm.
Karşıma senli geçmiş zamanlar geliyor: Sana seni anlatabileceğim kelime:
Hayranım sana!
Tam kelimelerin kifayetsizliğinden yakınacakken sana gelen;
Kabul ediyorum:
Aciz olan benim aşkıma bile.
Biliyorum kurtarırsın beni sen ışığım, deniz fenerim ışığım, sana aşığım.
Bir de sana bilmediğin bir şey söyleyeyim:
Hayranım sana
Yar Uyku tutmadı Sen Tut/sana Beni
Sen hep ''Şah'' kalsana yüreğimin
orta yerinde…
Bir birine dolanan sözlerime inat
çöz sadece sana beni
Bak ! Avuç dolusu kor
devrik kelam’la geldim gözlerinin
ben bakan dirhemine
Akıtmadan sev sadece sana beni yar…
Yol olursam can diye sana
Sen harf harf düşermisin içime ey sevgili
Sukut olup sussam sana
Sen üstüne giyer misin sessiz kelimelerimi
Kurban etsem ben kendimi özlemine
adim adim akla kara hallerimi
Sen temize çeker misin beni
kendinde yar ?
Sabıka kaydı kabarık yüreğime sen bir
tahliye tebessüm der misin…
Dikiş tutmayan bakışlarda harap olan iniltilerimi
keser merhem sürer misin bendeki dehlizine yar…
Bırak üstümü çizsin bir avuç aciz gölge !
Sen kendinle bana bir yol çizer misin ?
Geçmiş zaman kussada kafiyesiz ezber bozan
sitemler üstümüze
İçtenlikle bir gözün kapalı düşer misin bana yar
Baksana yar
Talan edilmiş iklimlerde gönlümün sen yani
Kalbin teğet geçmeden askına mahkum hürriyetimi
Sen yazsana beni fethi zor bakışlarınla yar
Yar yeminler olsun nakarata gerek yok
Bir kerecik çalsana beni kendine
Ey sevgili ayaz tutmuş heybeme dolansana kendi ellerinle
Düşersek aşk düşersek aşk olur muyuzsenle?
Söylesene Ey Sevgili
Ölür/müsün Bende…
Öldürür müsün Beni Kendinde… ?
Eğildim geçebilersen geçsene benden yar
Hem ne fark eder ki
Nasılsa
Ölürsek aşk…
Yaşarsak aşk değil miyiz seninle
( Yar Uyku tutmadı Sen Tut/sana Beni )
Aşkın gönlüme son dem .......
Bak bahar gelmiş dallara.
Çicekler bile kocaman.
Serilmiş gözler önüne.
Ne gizlileri var ne saklıları.
Senin sende saklama inadın niye.
Çık ortaya yaşa baharı çık.
Kış girmeden bir daha aramıza.
Cemre düştü havama.
Cemre düştü tenimin topragına.
Cemre düştü gözyaşı olukarıma.
Bak sıcagım şimdi.
Çık gel.
Bende kendini yaşamaya.
Sen gittin ya.
Gel git sevdalar koydum yerine.
Sen koydum yüregime gitsende.
Sevdan canımdan topraga benle.
Senle bitsin bu ömür.
Aşkın gönlüme son demse....
29 Mart 2010 Pazartesi
Üzülme...Yıkılma...Ağlama...
Üzülme... Yıkılma... Ağlama... Sakın..
O'ndan iste...
Umudunun tükendiğinde,
Çaresizlik içinde kıvrandığında,
Herkes seni terk ettiğinde,
Hayatın çıkmaza girdiğinde,
Sana yardım edecek birini,
Seni dinleyecek bir dost aradığında,
Etrafına baktığında,
Kimselerin olmadığını farkedeceksin belki...
Ama...
Üzülme... Yıkılma... Ağlama...
Sana yardım edecek bir dostun var...
Seni senden daha iyi bilen,
Senin çektiklerini gören,
Sana senden daha yakın olan...
Kim dediğini duyar gibiyim...
İşte bu seni yaradan Rabbin...
O'nu sev...
O'na sarıl...
Bil, öğren, yaşa O'nun sevgisini...
Sen Rabbine bir adım yaklaştığında,
Rabbin sana on adım yaklaşır...
O seni asla yarı yolda bırakmaz,
O senin daima kalbinde olarak,
Senin ona ibadet etmeni,
Dua etmeni, istemeni bekler...
Çünkü O,
Kendisine yapılan ibadeti,
Kendisine yönelen duayı,
Hiçbir eli ve gözyaşını geri çevirmez...
Bekler ki kulum bana dua etsin,
İstesin benden...
Haydi o zaman,
Aç ellerini ve Rabbin ALLAH'a dua et ki,
O da sana yardım etsin...
Aşkım sen Ol Allah'ım,
Sensin her zaman yanımda olan,dar zamanlarımda yüreğimin yankılarini duyan...
Sensin karanlıklar ortasında dolunaylar gibi kalbime doğan..
Sen benden cansın,SEN hayatıma anlamsın..
Sensin karanlıklar ortasında dolunaylar gibi kalbime doğan..
Sen benden cansın,SEN hayatıma anlamsın..
geceleri buram -buram tüten hıçkırıklarımdan,bütün arayışlarımda,dalgalı bir
denizin ortasında çırpınan ruhumda ,Sensin gökkubbemin rengarenk gökkuşağı...
özüm Sensin,Tebessum ettiğimde Sen benim gülümsemensin..
Sen benim yüreğimsin,beni hakiki seven Sensin..
ellerimin,gözlerimin,yüreğimin mimarı!
her bir zerrenmin nakışlarında,sanatından bir emareyim..
gözlerime Nurundan ışıklar vermeseydin,şu kainat tablosunu göremeyecekti
gözlerim.
sevgiyi kalbime ilham etmeseydin,Seni sevmenin güzelliğini,sonsuz acizliğimle
bilemeyecekti yüreğim..
gözlerime ağlamak nimetini vermeseydin,gözyaşının kalbimle olan dostluğundan
bi-haber kalacaktı gözlerim..
her gün güneş olup aydınlattın semaları,karanlıkta bırakmadın umutlarım..
Ey cömertlerin En cömerti!
Rezzak isminle donattın afakımı,Settar isminle örttün ayıplarımı,
Tevvab isminle her defasında kabul ettin tevbelerimi...
"Yine Gel"!dedin..tekrar geldim ,sana geldim Allah'ım!
Vedud olan Sensin seven sensin,senden başka kimim var ki,kapısına gideyim?
aşkınla kuşat,aşkından mahrum kalmış naçar yüreğimi..
baharım Sen ol sevgili.!Hazanda bırakma,yapraklarım dökülüyor..
Gülüstanım sen ol Ey Sevgili!
Ey ellerimden tutanım.!Sana kavuşmak çıktığım bu sevdalı yolculukta sarp
yokuşları çıkarma karşıma..
ey fukara yüreğimin Rahmeti sonsuz Sevgilisi!
Beni sana sürünerek değil,koşarak getir..
uzattım ellerimi,bırakma beni.toprağımda Nurun ol,cennetimde gülüm ol!
Elim sen ol Allah'ım!Kolum kanadım,dilim damağım,tek güvenim dayanağım,sahibim Sen ol...
Ayım güneşim,Gözyaşım tebessümüm,Sen ol..
Geldım işte kapına,Aşkının fukarasıyım.
Aşkım sen Ol Allah'ım,
Aşkım Sen...
Hey gidi hırçın rüzgar
Hey gidi hırçın rüzgar
neden bu kadar acımasızca vuruyorsun pencereme
sen de mi intikam alıyorsun benden aklınca
oysa benim gözlerim sende değil
hep aralık bıraktıgım kapımda
o gelecek
gıcırdatarak silecek
ölüm sessizliğini odamdan...
çek git şimdi , dövünme deli deli,
insafsızca vurma kendini oradan oraya
yalnızlığımı da al git buralardan...
gizli bir mektup sıkıştrayım cebine
git onun kapısını döv usulca
gözyaşlarımı gotür
o yağmuru çok sever bilirim
penceresinden sız içeri
bir su gibi avuçlasın beni
ellerinden kalbine sızayım ...
git rüzgar, al gel onu...
onsuz ellerim buz...
Fısıltıyı dinle veya taşı bekle....
“Hiçbir zaman yasamın içinden, seni durdurmak ve dikkatini çekmek için birilerinin taş atmasına mecbur kalacağı kadar hızlı geçme. Allah ruhumuza fısıldar ve kalbimizle konuşur. Bazen, onu dinlemek için vaktimiz olmuyorsa, bize taş fırlatmak zorunda kalır. Fısıltıyı dinle veya taşı bekle.”
AKIL NİMETİ ....
Her gün yeni bir şeyler öğreniyoruz şu yaşam denizinde. Yolun sonu bittiğinde öğreneceğiz en büyük hayat dersini. Şu zaman ne de çabuk geçmiş. Her şey dün değil miydi? Az önce yaşamış gibiydim her şeyi...
Hayatımızdaki en büyük gerçeğin ölüm olduğunu ne zaman anlıyoruz? Sevdiklerimizi bizden alıp götürdüğünde anlıyoruz. O da kısa süreli oluyor. Ne zamanki bizim kapımızda ölüm meleği kendi gerçeğimizi görüyoruz.
Bugün ne öğrendim?
Bugün aklın çok büyük bir nimet olduğunu bir kez daha anladım...
26 Mart 2010 Cuma
NAMAZ VE EZAN.. AŞK KALDIMI BİZDE ??????????????
Kendi kendimize şöyle bir düşünüp soralım ve samimi olarak cevap verelim;
Bir Müslüman olarak namazı sevebiliyor muyuz? Her zaman için namazı seven bir insan mıyız? Namaz vakti gelse, ezan okunsa, namaz kılsam, canım namaz kılmak istiyor diyor muyuz hiç?
Midemizin açlık hissettiği ve bir şeyler yemek istediği gibi günün belirli vakitlerinde namazın açlığını hissedip namaz kılma arzusu geliyor mu içimizden?
Karnımız iyice acıktığı zaman yanımızdakilerin konuştuklarını anlamaz duruma gelerek aklımızı yemeğe taktığımız gibi, namaza olan açlığımızdan dolayı da aynı durum meydana geliyor mu, kafamızı namaza taktığımız oluyor mu ?
Bazen canımız bir şey istediğinden dolayı belirli bir öğün olmadığı halde mutfağa girip bir şeyler atıştırdığımız gibi, farz olan vakitlerin dışında gönlümüz namaz kılmak istiyor mu, durup dururken iki rekât namaz kıldığımız oluyor mu? Sözü uzatmadan söyleyelim ALLAH Teala ile beraber olmayı arzu ediyor muyuz?
Ezan sesi bizde nasıl bir etki yapıyor, ezanı duyduğumuzda çok müthiş bir müjdeli haber almışçasına gözlerimizin ışığı parıldıyor mu? Ezanın sözlerini tahlil ettiğimiz oluyor mu, tekbirler, tevhidler ve şehadetler kulağımıza ulaştığında ruhumuzun derinliklerine kadar ulaşıyor mu?
Biraz sonra ALLAH Teala ile beraber olacağım, rabbimin huzuruna varıp samimi bir şekilde kendimi Ona arz edeceğim. Onun kelamını Ona okuyacağım ve O da beni dinleyecek. Her taraftan üzerime çullanan ve içerisinde boğulduğum atmosferden kurtulacağım, beni boğmaya çalışan şu karanlıktan sıyrılacağım, hepsini arkama atacağım, beni yaratanın huzuruna varacağım, Onunla yüz yüze geliyor gibi olacağım, Ona halimi arz edeceğim.
Şu anda ne kadar mutluyum, ne güzel.....
Evet, bu ve benzeri duygu ve düşünceler geçiyor mu içimizden? Samimi olarak cevap verelim.
Sonra bu düşüncelerimiz bir bir gerçekleşiyor mu? Yani ALLAH Tealanın huzuruna vardığımızda Onunla gerçekten sağlıklı bir bağlantı kurabiliyor, beraber olabiliyor muyuz? Bunun en önemli belirtisi olarak da Onunla olan bu beraberliğimizi uzatmak istiyor ve uzatıyor muyuz?
Kıyamımızı, kıraatimizi, rükûmuzu, secdemizi ve son oturuşumuz, yani her bir rüknü kendi içersinde uzatıyor muyuz?
Evet, sırf ALLAH Teala ile beraberliğimizden dolayı uzatabiliyor muyuz rükünlerimizi, yani namazımızı?
Kaiinatın Seyrettiği Namaz......
Meleklerin seyrettiği bir namaz kılmak ister misiniz? O halde sabah namazını kaçırmayın. Düşünün, tekbir alıyorsunuz, melekler şahit, rûkua gidiyorsunuz melekler şahit, secde anındasınız yine melekler şahit.
Sabah namazını ne sıklıkla kılarsınız? Hiç kaçırmamaya mı dikkat edersiniz yoksa arada bir kılmaya mı çalışırsınız? Şayet gönlü ötelere açık kullardansanız harika, yok eğer dikkatli değilseniz sabah namazını kılma hususunda, gelin, nimetten faydalanma adına, beraberce Yüce kitabımıza kulak verelim: “Güneşin batıya kaymasından, gecenin karanlığına kadar, belli vakitlerde namaz kıl, özellikle de sabah namazını. Çünkü sabah namazında gece ve gündüz melekleri hazır bulunur (şahit olurlar). (İsra Sûresi, 78)
Acaba Rabbimiz sabah namazına neden bu kadar önem veriyor? Çünkü, kalbin ulvî olan her güzelliğe açık olduğu en huzurlu vakittir bu vakit. Çünkü, başlanacak olan yoğun ve yeni bir güne hazırlanmanın en doğru ve bereketli olduğu vakittir bu vakit. Çünkü tefekkür için en uygun vakittir bu vakit. Farkına varabilenler için, cennet soluklarının, kalbin derinliklerine kadar nefeslendiği vakittir bu vakit.
Sabah namazını ne sıklıkla kılarsınız? Hiç kaçırmamaya mı dikkat edersiniz yoksa arada bir kılmaya mı çalışırsınız? Şayet gönlü ötelere açık kullardansanız harika, yok eğer dikkatli değilseniz sabah namazını kılma hususunda, gelin, nimetten faydalanma adına, beraberce Yüce kitabımıza kulak verelim: “Güneşin batıya kaymasından, gecenin karanlığına kadar, belli vakitlerde namaz kıl, özellikle de sabah namazını. Çünkü sabah namazında gece ve gündüz melekleri hazır bulunur (şahit olurlar). (İsra Sûresi, 78)
Acaba Rabbimiz sabah namazına neden bu kadar önem veriyor? Çünkü, kalbin ulvî olan her güzelliğe açık olduğu en huzurlu vakittir bu vakit. Çünkü, başlanacak olan yoğun ve yeni bir güne hazırlanmanın en doğru ve bereketli olduğu vakittir bu vakit. Çünkü tefekkür için en uygun vakittir bu vakit. Farkına varabilenler için, cennet soluklarının, kalbin derinliklerine kadar nefeslendiği vakittir bu vakit.
24 Mart 2010 Çarşamba
Adın bir emanet dilimde
Adın bir emanet dilimde
Her andığımda bana eksikliğimi hatırlatan; dile kolay kalbe ağır adını anıyorum;
Adın ki, durmadan çoğalır içimde;
Adın ki bir emanet dilimde;
Her tercih bir vazgeçişse eğer; benim tercihim Sen oluyorsun;
Adın ki, durmadan çoğalır içimde;
Adın ki bir emanet dilimde;
Her tercih bir vazgeçişse eğer; benim tercihim Sen oluyorsun;
Dilim en çok adını anınca, kalbim yalnız Seni hatırlayınca hayat buluyor.
Adın, anlam katıyor adıma;
Adın ki, büyük;
Adın ki yüce;
Adın ki en güzel...
Ölüme doğru yürüyen bütün insanlar gibi ben de küçüğüm. Avuç içindeyim, açılsa düşeceğim;
Bu sabah gözlerime yerleşen tefekkürle Seni söylüyorum. Yüzlerce, binlerce kez söylüyorum, yetmiyor;
Art arda ve hepsi farklı anlamlardaki isimlerini söylüyorum;
İki tesbih boncuğu arasında bir kalp kaç kez çarpar, sayamıyorum. "İkrar"ın sukutu oluyor suskunluğum;
Az ve öz olan bir anlayışla ve kıbleye doğru bir bakışla Seni anıyorum. Andıkça çoğalıyor anlamların.
Adın ki sonsuzluk...
Adın ki ahd ve vefa...
Evimdir dediğin kalbimin en naif köşesine bırakıveriyorum ismini;
Bir su damlasını doldurmayacak büyüklükteki küçüklüğümü hissediyorum.
Devasa bir huzur yanağımdan süzülüyor.
Ellerim Sana doğru uzanıyor:
"Sevgine talibim" diyorum; affına ve rızana...
Cevabını duymuyorum ama duyduğunu biliyorum. Eğer ki adın "en gizli sesleri işiten" olmasa, nasıl bilirim bana "buyur" dediğini.
"O adı günde yetmiş kez anın" diye buyuruluyor.
Ve biliyorum ki kalp kapağı dakikada yetmiş kez açılıp kapanıyor.
Sen,kimsenin göğsüne iki kalp koymamışken ve kalpleri ancak Sen değiştirebilirken kalbimin dik durmasını istiyorum;
Bir muska gibi takıyorum ruhuma adını;
Adın ki "gizliyi bilen,
sırları gizleyen..."
"Neden O var?" dediğimde her şey canlanıveriyor?
Hayat adın geçince niçin allı morlu renklere bürünüyor?
Nasıl oluyor da Sen gelince aklıma, omzumdaki ağırlık azalıp ruhumda bir şölen başlıyor?
"O, onsuz olmayandır."diyen filozofa kulak verince, gözlerim neden böyle doluyor?
Sen ki "hiçbir şey kendisine denk olmayansın".
Sen ki "yüceliğinde yakın, yakınlığında güzel" olansın.
Ben yer ile gök arasında, ümit ile korkunun ortasında, düştüğüm kayaya tekrar tırmanmak istiyorum.
Sorduğun suale "bela" dediğim günden bu yana, ismine sığan meale kulak veriyorum.
Hayattan uzaklaşıp, gerçeğe yaklaşırken, va'dedilen günü bekliyor, ömrün gelip geçiciliğine tebessümler gönderiyorum.
Ben; kulaklarım, gözlerim ve zihnimin işgal altına alındığı bir devirde seviyorum Seni.
İstemelerim olmasa Senin için bir ehemmiyetim olmayacağını bilerek geldim kapına.
Ve bunun için bağlıyım adına.
Nasıl ki en çok alnım yere değdiğinde hissediyorsam Seni,
öyle bir anda kapatmak istiyorum gözlerimi.
Seni razı edecek bir gün istiyorum Senden. Ey "saltanatında kadim" olan adın düşüyor aklıma.
Adın ki kuluna uzak olmayan...
Adın, esirgeyen ve bağışlayan...
Arının balını yazan kudret ile semaları tanzim eden kudret aynı eldir.
Kapkara bir gecede kapkara bir taşın üstündeki kara bir karıncayı gören de O'dur.
Varlığın bir sebebi vardır. Sebebin de bir sebebi vardır. Ve her şeyin sebebi de büyük adındır;
Sen olmasan, sınırsız sema gözbebeğime nasıl sığardı?
Varlığımın sebebi, kalbimin sahibi, musibetimin ümidisin.
Rahledeki Kitap, neydeki nefes, içimdeki ses adını fısıldıyor. "İsmine sığan her şey kendisinden azdır.";
Adın "Baki", adın "Kâfi"...
Adın en güzel isimler sahibi...
"Kimi sevsem, Sensin." Bilirim ki kainata dağılmış bütün sevmekler isimlerine karşı verilmiş bir muhabbettir.
Vaha sandıklarım çöl oluyor, kıyılarıma vurup giden insanlar anlamıyor beni.
Kuyularda kalıyorum, yardım eden olmuyor.
Bir adın kalıyor her şeyden geriye.
Ben kuyuya düşsem Sen kovanı sarkıtırsın bilirim.
Menzili vefa olan bir bağı var dostluğunun.
Yazın buharlaşmayan,kışın donmayan,sonbaharda yapraklarını dökmeyen bir dostluk...
Dostluğundan cesaretle istiyorum Senden:
Ne olur Sana en güzel göründüğüm an, al beni yanına.
Aşk susturduğu oranda büyür,büyüdüğü oranda sustururmuş. Susuyor, Seni dinliyorum.
Adın için yaşıyorum.
Adın ki bir emanet dilimde.
Adın ki, eksilmeyen tek kelime...
"Neden O var?" dediğimde her şey canlanıveriyor?
Hayat adın geçince niçin allı morlu renklere bürünüyor?
Nasıl oluyor da Sen gelince aklıma, omzumdaki ağırlık azalıp ruhumda bir şölen başlıyor?
"O, onsuz olmayandır."diyen filozofa kulak verince, gözlerim neden böyle doluyor?
Sen ki "hiçbir şey kendisine denk olmayansın".
Sen ki "yüceliğinde yakın, yakınlığında güzel" olansın.
Ben yer ile gök arasında, ümit ile korkunun ortasında, düştüğüm kayaya tekrar tırmanmak istiyorum.
Sorduğun suale "bela" dediğim günden bu yana, ismine sığan meale kulak veriyorum.
Hayattan uzaklaşıp, gerçeğe yaklaşırken, va'dedilen günü bekliyor, ömrün gelip geçiciliğine tebessümler gönderiyorum.
Ben; kulaklarım, gözlerim ve zihnimin işgal altına alındığı bir devirde seviyorum Seni.
İstemelerim olmasa Senin için bir ehemmiyetim olmayacağını bilerek geldim kapına.
Ve bunun için bağlıyım adına.
Nasıl ki en çok alnım yere değdiğinde hissediyorsam Seni,
öyle bir anda kapatmak istiyorum gözlerimi.
Seni razı edecek bir gün istiyorum Senden. Ey "saltanatında kadim" olan adın düşüyor aklıma.
Adın ki kuluna uzak olmayan...
Adın, esirgeyen ve bağışlayan...
Arının balını yazan kudret ile semaları tanzim eden kudret aynı eldir.
Kapkara bir gecede kapkara bir taşın üstündeki kara bir karıncayı gören de O'dur.
Varlığın bir sebebi vardır. Sebebin de bir sebebi vardır. Ve her şeyin sebebi de büyük adındır;
Sen olmasan, sınırsız sema gözbebeğime nasıl sığardı?
Varlığımın sebebi, kalbimin sahibi, musibetimin ümidisin.
Rahledeki Kitap, neydeki nefes, içimdeki ses adını fısıldıyor. "İsmine sığan her şey kendisinden azdır.";
Adın "Baki", adın "Kâfi"...
Adın en güzel isimler sahibi...
"Kimi sevsem, Sensin." Bilirim ki kainata dağılmış bütün sevmekler isimlerine karşı verilmiş bir muhabbettir.
Vaha sandıklarım çöl oluyor, kıyılarıma vurup giden insanlar anlamıyor beni.
Kuyularda kalıyorum, yardım eden olmuyor.
Bir adın kalıyor her şeyden geriye.
Ben kuyuya düşsem Sen kovanı sarkıtırsın bilirim.
Menzili vefa olan bir bağı var dostluğunun.
Yazın buharlaşmayan,kışın donmayan,sonbaharda yapraklarını dökmeyen bir dostluk...
Dostluğundan cesaretle istiyorum Senden:
Ne olur Sana en güzel göründüğüm an, al beni yanına.
Aşk susturduğu oranda büyür,büyüdüğü oranda sustururmuş. Susuyor, Seni dinliyorum.
Adın için yaşıyorum.
Adın ki bir emanet dilimde.
Adın ki, eksilmeyen tek kelime...
İHMAL EDİLEN FARZLAR .......
Halkın çoğunun ihmal ettiği farzlardan bazıları şöyledir:
1- Farzları ve haramları öğrenmek. [Bilmeyen hep günah işler.]
2- Doğru itikada sahip olmak [Ehl-i sünnet itikadını öğrenmek].
3- Allah dostlarını dost, düşmanlarını düşman bilmek.
4- Namaz kılmak ve uşur vermek.
5- Tesettüre riayet etmek.
6- Selam verenin selamını almak.
7- Aksırıp (Elhamdülillah) diyene (Yerhamükellah) demek.
8- Helal kazanıp helalden yiyip içmek.
9- Rızka Allah'ın kefil olduğuna inanmak.
10- Tevekkül ve kanaat etmek.
11- Allahü teâlâya nimetleri için şükretmek, yani onları dine uygun şekilde kullanmak.
12- Cenab-ı Haktan gelen kazaya belaya sabretmek, yani isyan etmemek.
13- Günahlara tevbe etmek.
14- Ana babaya iyilik etmek.
15- Emri maruf yapmak [Farz-ı kifayedir].
16- Günahlardan kaçıp, ibadetle meşgul olmak.
17- Âleme ibret nazarıyla bakmak.
18- Dilini müstehcen sözlerden korumak.
19- Hiç kimseyi, alaya almamak.
20- Harama bakmamak.
21- Kulağı çalgılardan korumak.
Ne Mutlu Gariplere...
Dinini, namusunu, iffetini korumak için türlü sıkıntılara, mahrumiyetlere katlananlara merhaba!..
Herkesin cehennemi bir çılgınlığa kapılıp günah ateşlerine atıldığı bir zamanda, takva ipine sımsıkı sarılıp, Yüce ALLAH’a doğru gitmeye çalışanlara merhaba!..
Enes bin Mâlik -radıyALLAHu anh-den rivâyet edildiğine göre, Resulullah -sallALLAHu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Müslümanlık garip olarak başladı, başladığı gibi garip olarak avdet edecektir. Ne mutlu o gariplere!” (Müslim)
“Garipler kimdir?” diye sorulduğunda şöyle buyurmuşlardır:
“Garipler o kimselerdir ki, halk tarafından bozulmuş olan sünnetimi ıslah ederler, öldürülmüş olan sünnetimi de ihyâ ederler.” (Tirmizî)
Evet, ne mutlu Sünnet-i Seniyye bürhanına sımsıkı sarılıp, onu ihya eden gariplere… Ve onlar gibi olamasalar da o garipleri taklit etmeye çalışanlara!..
“Garipler sayıları pek az olan sâlih kişilerdir. Bu kişiler sâlih olmayan bir topluluk içinde yaşarlar. Yaşadıkları bu topluluk içinde kendilerini seven az, buğz eden ise çoktur.” (Ahmed bin Hanbel)
Alimlerin ittifakla, ‘o zaman bu zamandır’ dedikleri, ‘karanlık gece parçaları gibi fitneler’in dört bir yanı tuttuğu, şu ahir zamanı delip geçercesine yaşayanlar… Şu hadis-i Nebeviyi, gözlerine sürme yapsınlar;
“Muhakkak ki sizin arkanızda karanlık gece parçaları gibi fitneler vardır. O fitneler içerisinde, sizin üzerinde bulunduğunuz inancın benzerine sımsıkı yapışan bir kimse için, sizden elli kişinin sevabı kadar sevap vardır.”
Ashâb-ı kiram: “Yâ Resulellah! Onlardan elli kişinin sevabı kadar sevabı vardır değil mi? (Yani sizden kelimesi yanlışlıkla mı kullanıldı?)” diye sorduklarında buyurdu ki:
“Hayır! Sizden elli kişinin sevabı kadar sevap alır. Çünkü siz iyiliklerde yardımcı bulursunuz, fakat onlar bulamazlar.”
(Ebu Dâvud – Tirmizî – İbn-i Mâce)
hiliye misali bir topluluk içerisinde yaşarken, dinin izzetini muhafaza edenler..
Kınayanın kınamasına aldırış etmeyenler…
Meraklı ve küçümseyici bakışlar altında kalsa da, örtüsüne bürünüp övülmeyi Rabbinden bekleyenler…
Ne mutlu!.. İki cihanda da saadeti arzulayanlara…
Ne mutlu!..
DUA' larım..
Sana layıkıyla kul olmayı öğret bana
Rasulüne layıkıyla ümmet olmayı öğret bana
Nefsimin ve şeytanın şerrinden korunmayı
haramlardan uzak kalmayı
Miraç-vari namaz kılmayı
Kalbimle dilimle beraber olan oruç tutmayı
Hz Eyüp misali sabretmeyi
Hz Yusuf misali sakınmayı
Hz Yunus misali pişman olmayı
Hz Ebubekir misali doğru olmayı
Hz Ömer misali adaletli olmayı
Hz Osman misali hayalı olmayı
Hz Ali misali şecaatli olmayı
Hz Muhammed (sav) misali güvenilir olmayı ihlaslı olmayı samimi olmayı ve
onun gibi kul olmayı mü'min olmayı öğret bana...
Rabbimiz! Ancak sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır (Mümtehine 4).
Rabbimiz! Bizi inkar edenler için deneme konusu kılma bizi bağışla! Ey
Rabbimiz! Yegâne galip ve hikmet sahibi ancak sensin (Mümtehine 5).
Ey Rabbimiz! Nurumuzu bizim için tamamla bizi bağışla; çünkü sen her şeye
kadirsin (Tahrim 8 ).
Kuran-ı Kerimde Peygamber Duaları ....
Kuran-ı Kerimde Peygamber Duaları
Hayat rehberimiz Kur'an-i Kerim; Âlemlerin rabbi olan Allah'a nasıl dua edeceğimizi de öğretiyor. Tarih boyunca indirilen peygamberler, rablerine nasıl dua ettiler? Onların dualarıyla, istenecek tek makamdan, nasıl isteneceğini de öğreniyoruz.
Son Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)'ın duaları
De ki: "Ey mülkün sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır, senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin" (Al-i İmran Suresi, 26)
De ki: "Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım. Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım" (Müminin Suresi, 97-98)
"De ki: Rabbim! Bağışla, merhamet et. Çünkü sen merhamet edenlerin en hayırlısısın!" (Müminin Suresi, 118)
Hz. İbrahim (as)'ın duaları
"Hani İbrahim, İsmail ile birlikte evin (Kâbe'nin) temellerini yükseltiyor, "Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin" diyorlardı." (Bakara Suresi, 127)
"Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın" (Bakara Suresi, 128)
Hz. Lut (as)'ın duası
(Lût) "Ey Rabbim! Şu bozguncu kavme karşı bana yardım et" dedi. (Ankebut Suresi, 30)
Hz. Eyyüp (as)'ın duası
"Eyyûb'u da hatırla. Hani o Rabbine, "Şüphesiz ki ben derde uğradım, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin" diye niyaz etmişti. Biz de onun duasını kabul edip kendisinde dert namına ne varsa gidermiştik. Tarafımızdan bir rahmet ve kullukta bulunanlar için de bir ibret olmak üzere ona ailesini ve onlarla beraber bir mislini daha vermiştik" (Enbiya Suresi, 83-84)
Hz. Yusuf (as)'ın duası
"Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim velimsin. Benim canımı müslüman olarak al ve beni iyilere kat" (Yusuf Suresi, 101)
Hz. Süleyman (as)'ın duaları
Süleyman, onun bu sözüne tebessüm ile gülerek dedi ki: "Ey Rabbim! Beni; bana ve ana-babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!" (Neml Suresi, 19)
Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz Sen, karşılıksız armağan edensin. (Sad Suresi, 35)
Hz. Zekeriyya (as)'ın duaları
Hani o Rabbine gizli bir sesle yalvarmıştı. Şöyle demişti: "Rabbim! Şüphesiz kemiklerim gevşedi. Saçım sakalım ağardı. Sana yaptığım dualarda (cevapsız bırakılarak) hiç mahrum olmadım. Gerçek şu ki ben, benden sonra gelecek akrabalarım(ın isyankâr olmaların)dan korkuyorum. Karım ise kısırdır. Bana kendi tarafından; bana ve Yakup hanedanına varis olacak bir çocuk bağışla ve onu hoşnutluğuna ulaşmış bir kimse kıl!" (Meryem Suresi, 3-6)
Orada Zekeriya Rabbine dua etti: "Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin" dedi. (Al-i İmran Suresi, 38)
Zekeriya'yı da hatırla. Hani o, Rabbine, "Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın" diye dua etmişti. (Enbiya Suresi, 89)
Hz. Yunus (as)'ın duası
"Yunus'u da hatırla. Hani öfkelenerek (halkından ayrılıp) gitmişti de kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Derken karanlıklar içinde, "Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum" diye dua etti. (Enbiya Suresi, 87)
Hz. Musa (as)'ın duaları
"Mûsâ, "Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmettim. Beni affet" dedi. Allah da onu affetti. Şüphesiz o, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Rabbim! Bana verdiğin nimetle asla suçlulara arka çıkmayacağım" dedi. (Kasas Suresi, 16-17)
"Mûsâ dedi ki: Rabbim! Gönlüme ferahlık ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar" (Taha Suresi, 25-28)
"Mûsâ; Ey Rabbim! Dileseydin onları da beni de bundan önce helak ederdin. Şimdi içimizden bir takım beyinsizlerin işledikleri günah sebebiyle bizi helak mi edeceksin? Bu sırf senin bir imtihanındır. Onunla dilediğin kimseyi saptırırsın, dilediğini de doğruya iletirsin. Sen bizim velimizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı. Sen bağışlayanların en hayırlısısın, dedi. Bizim için bu dünyada da bir iyilik yaz, ahirette de. Çünkü biz sana varan doğru yola yöneldik" Allah şöyle dedi: "Azabım var ya, dilediğim kimseyi ona uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır. Onu, bana karşı gelmekten sakınanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım" (Araf Suresi, 155-156)
Sana Döndür Yüzümü Ya Rab! ..
Ben ki, senin iznin kaabilinde tüm tasalara göğüs gererdim.
Peygamber hatırası bir tebessümle karşılık verirdim
Elini kaldırıp üstüme yürüyene bile
sabrederdim.
Ve sen Ya Rab!
Yine senin lütfun ile sahip olduğum bu ahlaka şükretmem için hep izin verdin.
Korumam için hep yardım ettin.
Gün olmadı ki, bu davranışlarımın karşılığında
Katından bir ödül bulmayayım
Gün olmadı ki, dilimden düşmediğin anlarda
Tebessüme dönüşmesin bahşettiklerin
Ne zaman ki senin sohbetinden sıyrıldı yüreğim,
İşte o günden beri biçareyim!
Ne zaman ki kalbimdeki yerini başka heveslere pazarladım,
İşte o andan beri avareyim!
Senden uzaklık ateşmiş Ya Rab!
Yanıyorum, merhamet et!
23 Mart 2010 Salı
GÖZÜMÜZ KIBLEYE KALBİMİZ NEREYE...
Dua için ellerimizi açtığımızda, namaza kalktığımızda, evimizi düzenlerken, cenazemizi kabre koyarken dikkat ettiğimiz; otururken, kalkarken, yatarken her zaman ve her yerde yöneldiğimiz bir kıblemiz var. İçimizdeki yönle aynı olan kıblemiz. Mekke'deki Mescid-i Haram'daki Kâbe... Bunun ne büyük lütuf olduğunun farkında mıyız?
Namaza durduğumuzda Mekke'ye yöneliriz. Orada bulunan Kâbe'ye; yani yeryüzünün ilk mescidine, Beytullah'a, Allah'ın evine yöneliriz.
Evet, ibadetlerimizde ve işlerimizde öncelikle dikkat etmemiz gereken, gönlümüz ve niyetimizdir. Fakat bu, şeklî şartların veya dış görünüşün hiçbir önemi olmadığı anlamına asla gelmez. İnsan olarak dış görünüşe kolayca mağlup oluruz, şeklî şartları yerine getirmeyi asıl gaye haline getirebiliriz. Yüce Mevlâ, böyle bir zaafa düşmememiz için ibadetlerimizde ve yaşayışımızda mananın önemli olduğunu bize bildiriyor. Bundan sonra şeklî şartlara da riayet etmemizi istiyor.
Cenab-ı Mevlâ, kıbleye yönelmekten maksadın ne olduğunu yukarıdaki ayetlerde ifade buyurduktan sonra, ibadetlerimizde Kâbe-i Muazzama'ya yönelmemizin farz olduğunu da şöyle ferman buyuruyor:
"Nereden yola çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Bu, Rabbinden gelen bir hakikattir. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. (Evet ey Rasulüm!) nereden yola çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Sizler de nerede bulunursanız bulunun yüzünüzü o tarafa çevirin ki, zulüm yapmaya şartlanmış olanların dışındaki insanların size karşı hiçbir delilleri kalmasın. Sakın onlardan korkmayın, yalnız benden korkun. Böylece size olan nimetimi tamamlayayım da doğru yolu bulasınız."(Bakara, 149, 150)
KUR'AN- I KERİM 'de İSLAM DİNİNE GİRMEYE DAVET EDEN AYETLER.. .......
İslam dinine girmeye yani müslüman olmaya davet; kişinin İslam’a inanması için aklına ve gönlüne hitab ederek akletmesini sağlamak yoluyla olur. Bunu Allahu Teala şöyle emrediyor:
ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
“Rabbının yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et. Onlarla en güzel şekilde tartış. Muhakkak ki Rabbın; yolundan sapanları en iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.” (Nahl: 125)
İslam dinine girmeye davet ve İslam muhalifleri ile tartışma, hem bu ayeti kerimenin hem de insan tabiatının gereği olarak delil ile ve hüsnü / güzel muamele ile olur. Baskı, şiddet, tehdid yani terör ile olmaz. Zira terör kişilerin akıl ve gönüllerini açmaz bilakis kapatır, sevdirmez nefret ettirir, benimsetmez inkar ettirir.
Nitekim Allahu Teala, Resulüne ve onun şahsında mü’minlere gayri müslimleri İslam’a davet hususunda zorba ve baskıcı olmamayı gayet açık şekilde şöyle emretmektedir:
نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْآنِ مَن يَخَافُ وَعِيدِ
“Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver.” (Kaf:45)
فَذَكِّرْ إِنَّمَا أَنتَ مُذَكِّرٌلَّسْتَ عَلَيْهِم بِمُصَيْطِرإِلَّا مَن تَوَلَّى وَكَفَرٍَفَيُعَذِّبُهُ اللَّهُ الْعَذَابَ الْأَكْبَرَإِنَّ إِلَيْنَا إِيَابَهُمْثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا حِسَابَهُمْ
“Artık sen, öğüt verip hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici, bir hatırlatıcısın. Onlara 'zor ve baskı' kullanacak değilsin. Ancak kim yüz çevirir ve inkâr ederse Allah, onu en büyük azab ile azablandırır. Şüphesiz onların dönüşleri bizedir. Sonra onları hesaba çekmek de elbette bize aittir. “ (Gaşiye: 21-26)
وَلَوْ شَاء رَبُّكَ لآمَنَ مَن فِي الأَرْضِ كُلُّهُمْ جَمِيعًا أَفَأَنتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتَّى يَكُونُواْ مُؤْمِنِينَ
“Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin tümü, topluca iman ederdi. Öyleyse, onlar mü'min oluncaya kadar insanları sen mi zorlayacaksın?” (Yunus: 99)
İslam’a davet karşısında kör ve sağır, katı, tavır sergileyenlere karşı takınılacak tutumu da şu şekilde açıklıyor:
وَإِن تَدْعُوهُمْ إِلَى الْهُدَى لاَ يَسْمَعُواْ وَتَرَاهُمْ يَنظُرُونَ إِلَيْكَ وَهُمْ لاَ يُبْصِرُونَخُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ
“Eğer onları doğru yola çağırırsanız işitmezler. Onları sana bakar görürsün, oysa onlar görmezler bile. Sen afv yolunu benimse (onlara aldırma), örfü (İslâm'a uygun olanı ) emret ve cahillerden yüz çevir.” (A’raf : 198-199)
İSLÂM'DA İSLÂMÎ ZİHNİYETİN TEMEL ÖĞELERİ
بســــــــــم الله الرحمن الرحيــــــــــم
İSLÂM'DA DÜŞÜNCE YÖNTEMİNİN ÖNEMİ VE
İSLÂMÎ ZİHNİYETİN TEMEL ÖĞELERİ
İSLÂMÎ ZİHNİYETİN TEMEL ÖĞELERİ
وَلَكِنَّ اللَّهَ حَبَّبَ إِلَيْكُمُ الْإِيمَانَ وَزَيَّنَهُ
فِي قُلُوبِكُمْ وَكَرَّهَ إِلَيْكُمُ الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَالْعِصْيَانَ أُوْلَئِكَ هُمُ الرَّاشِدُونَ
فِي قُلُوبِكُمْ وَكَرَّهَ إِلَيْكُمُ الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَالْعِصْيَانَ أُوْلَئِكَ هُمُ الرَّاشِدُونَ
"Fakat Allah size imanı sevdirmiş ve onu kalplerinize ziynet yapmıştır. Küfrü, fıskı ve isyanı da size kerih / çirkin göstermiştir. Râşid olanlar (Rüşte ermiş olanlar) işte bunlardır. " (Hucurat 7)
Allahu Teala böyle buyurduğu halde günümüzde çoğu Müslüman ne kadar küfür, isyan ve fısk varsa “modernlik”, “çağdaşlık” adlandırmaları ile onlara hayran kalıyor, onlardan kaçınmıyor ve hatta onlara koşuyor.
- Domuz haramdır diyorlar ve ondan tiksiniyorlar. Faiz de haramdır ama ona koşuyorlar. Halbuki; faizin en hafifi kişinin annesi ile Kâbe'de zina etmesi olarak vasıflandırıldı. Onunla amil olanlar Allah ve Resulü ile savaşan olarak nitelendirildi.
- Demokrasi küfürdür, şirktir diyorlar. Fakat, "söz artık halkındır" ve "bir gün değil her gün demokrasi olsun" diye övgüler düzen, demokratlık yarışına giren Müslümanlar var.
- Cumhuriyeti küfür saydıkları halde, ona “fazilettir” diye övgü yağdırabiliyorlar.
- Laiklik küfürdür, Allah'a kafa tutmaktır dedikleri halde “bu işe dini karıştırma” da diyebiliyorlar.
- Münker görüldüğünde değiştirilmelidir inancına sahip olanlar; çağdaş münkerler karşısında “zaman sana uymazsa sen zamana uy” diye çağrıda bulunabiliyorlar.
- Haramla Allah razı edilmediği halde, “gaye vasıtayı meşru kılar” diyen makyavelist düşünceli Müslüman tipler türemiştir.
- Amellerin ölçüsü helal-haram, sevap-günah olması gerekirken, “fayda ve zararı” ölçü alan Pragmatik zihniyete sahip kişiler mevcut.
- Kadının korunması gereken bir namus olduğu bilindiği halde karısının, kızının, bacısının açık saçık dolaşmasını, nafaka temini peşinde koşuşturmasını, siyasal ve sosyal faaliyetlerde bulunmasını savunan, bundan sıkıntı duymayan ve hatta zevk alanlar var.
- Allah'ın rızası için malından infakla mutlu olunması gerekirken bundan kaçınan ve hoşlanmayanlar var.
- Allah küfrü ve kafiri, müşrikleri pislik, murdar olarak vasıflandırırken; “küfre ve kafire hoşgörülü ve sevgi ile yaklaşmalı” “yaratılanı yaratandan ötürü sevmeli” söylemi ile katılımcılığı savunarak onlarla diyalog peşinde koşanlar var.
Böylesi örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür. Bir Müslüman böyle durumlara nasıl düşer?!... Elbette ki, İslâmî zihniyetten uzaklaşmak bütün problemlerin ana kaynağıdır.
Düşüncenin insan yaşamındaki yeri malumdur. Kişi ancak sağlıklı düşündüğü sürece insandır. Zira insanın hayvanlardan en bariz farkı düşünebilmesidir. Düşünmek yani akletmek ise, eşya ve olaylar hakkında zihinsel hüküm vermektir. İşte, kişi bu hükümlerine göre hareket ettiği sürece hayvanlardan farklı olmaktadır. Aksi halde o, hayvanlar gibi sadece duygularının, arzularının peşinde koşar. İnsanların ekserisi de bu duruma düşmektedir. Yani genelde aklederek değil de arzu ve duygularının tatmini peşinde koşarak yaşamaktadır. Nitekim Allahu Teala bunu şu şekilde bildirmektedir:
أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا
"Hevasını (arzu ve duygularını) kendisine ilah edineni gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın? Yoksa sen onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini yahut akledeceğini mi sanıyorsun? Gerçekte onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar daha şaşkın haldedirler." (Furkan 43-44)
Hayal etmek yaşamak demektir ....
Her yeni gün umut demektir
Ben de umut ederim
Hep güzel şeyleri
Beklediklerimi, hayallerimi
Umut ederim her yeni günde
Sevdiklerimi, birlikte geçecek
Güzel günlerimizi.
Umut etmek yaşamak demektir
Hayal etmek yaşamak demektir
Umut etmeyen, hayal etmeyen
Bir ölüden farksız demektir.
Koyamam kendimi ölmeden mezara
Geçemem hayallerimden kazara
Umut ederim hep, beklerim hep
Her yeni gün umut demektir
Yaşamak demektir çünkü.
Sen aşksın ....
Sen aşksın; Çünkü sen her taraftasın sağımda,solumda,arkamda,karşımda.Ne yana dönsem her yanda sen varsın.
Sen aşksın; Çünkü sana yürüyorum,önüme çıkan hiçbir sapak,hiçbir kavşak ilgilendirmiyor beni.Yürümenin en zor olduğu yol bu belkide.Hiçde şikayetçi değilim bu yolda yürüdükçe mutlu oluyorum.
Sen aşksın; doğa her cinsin yaşayabilmesi için nasıl kurallar koymuşsa,benim kuralımda,kanunumda sensin.
Sen aşksın; çünkü paylaşacağımız daha çok şey var.Hayatın herhangi bir yerinde bir çiçeği birlikte koklamak,sonra o kokunun bize verdiği hazla sıkı sıkı sarılmak istiyorum sana.
Sen aşksın; ve ben seni özgürce seviyorum bir kadının hakkı olduğu gibi. Seni AŞK adına seviyorum,nefesimi tutarak.
Sen aşksın; ben bu aşkı istiyorum.Aşkın akışına kapılıp,hiçbir kaygı duymadan gidebildiğim yere kadar gitmek istiyorum.
Sen aşksın; seni yeniden bulmak ve birdaha kaybetmemek istiyorum.
Sen aşksın; benim gibi coşkun bir denizi aktığı yolu çok iyi bilen bir ırmağa çevirebilecek tek güç sensin.
Orada kal.
Ayrılma yolumun üzerinden sana ulaşamasam da bu yolda ölmek bile yeter bana.
Allah'ım! -Ey- yüce nurun Rabb'i!
"Allah'ım!
-Ey- yüce nurun Rabb'i!
-Ey- yüksek kürsünün Rabb'i!
-Ey- kaynayan denizin Rabb'i!
-Ey- Tevrat, İncil ve Zebur'u indiren!
-Ey- gölgenin ve sıcak -güneşin- Rabb'i!
-Ey- yüce Kur'an'ın Rabb'i!
-Ey- mukarreb meleklerin, peygamber ve elçilerin Rabb'i!
Allah'ım!
Kerim ismin hürmetine, her şeyi nurlandıran yüzünün nuru ve kadim mülkünün hürmetine senden istiyorum. Ey diri, ey kayyum! Göklerin ve yerin kendisiyle ışıklandığı ismin hürmetine, öncekilerle sonrakileri kendisiyle ıslah ettiğin isminin hakkı için senden istiyorum. Ey her diriden önce diri. Ey her diriden sonra diri. Ey hiçbir diri olmadığı zaman diri olan. Ey ölüleri dirilten. Ey dirileri öldüren. Ey kendisinden başka ilâh olmayan diri!
Allah'ım!
Ben bugünün sabahında ve yaşadığım sürece onun üzerimdeki ahdini, akdini ve biatini yeniliyorum. Hiçbir zaman ondan vazgeçmeyeceğim ve onu zail etmeyeceğim.
Allah'ım!
Beni onun ensarından ve yardımcılarından, onu savunanlardan, hacetlerini yerine getirmeye koşanlardan, emirlerine itaat edenler-den, onu himaye edenlerden, isteği doğrultusunda diğerlerinden öne geçenlerden ve huzurunda şahadete erişenlerden eyle.
22 Mart 2010 Pazartesi
AFFETMEK
“Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam'a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir.” (Araf Suresi, 199)
Bir başka ayette Allah, "... affetsinler ve hoşgörsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir." (Nur Suresi, 22) şeklinde buyurmaktadır. Kuran ahlakından uzak yaşayan kimseler için affetmek son derece zordur. Çünkü yapılan bir hata karşısında hemen öfkeye kapılırlar. Ancak Allah müminlere affetmenin daha güzel bir davranış olduğunu bildirmiştir:
“Kötülüğün karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse (dirliği kurup-sağlarsa) artık onun ecri Allah'a aittir...” (Şura Suresi, 40)
Kuran'da "Kim sabreder ve bağışlarsa, şüphesiz bu, azme değer işlerdendir." (Şura Suresi, 43) ayetiyle de affetmenin üstün bir ahlak özelliği olduğu haber verilmektedir. Dolayısıyla müminler affedici, merhametli, hoşgörülü davrananlar ve Kuran'da bildirildiği gibi onlar, "öfkelerini yenenler ve insanlar(daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir." (Al-i İmran Suresi, 134)

Müminlerin affedicilik anlayışları, Kuran ahlakını yaşamayan kimselerinkinden çok farklıdır. Bazı kişiler, karşılarındaki kişiyi bağışladıklarını söyleseler de, bu kişilerin kalplerindeki kin ve kızgınlıktan kurtulmaları uzun sürer. Tavırları genellikle bu kızgınlığı yansıtacak şekildedir. Müminlerin affediciliği ise samimidir. Müminler insanın dünyada imtihan olan, hata yaparak öğrenen bir varlık olduğunu bildikleri için hoşgörülü ve şefkatlidirler.
Ayrıca müminler, tamamen haklı oldukları ve karşı tarafın tümüyle haksız olduğu bir durumda bile hiç tereddütsüz affedebilirler. Affetme konusunda, hataları, büyük ya da küçük olarak ayırmazlar. Bir kimse hatayla büyük bir kayba sebep olabilir. Ancak meydana gelen her olayın Allah'ın kontrolünde ve bir kader dahilinde geliştiğini bilen müminler, bu tür bir olay karşısında tevekküllü davranır ve kişisel bir kızgınlık içerisine girmezler.
Kısacası öfkelenmek insanın en başta ruh halini olumsuz yönde etkileyen ve buna paralel olarak sağlığını zedeleyen bir tavır bozukluğudur.
Bir eşi olmalı insanın !!!
İnsanın eşi olmalı bakarken yüreğinin kabardığı
Sabah gözlerini açtığında yanında olduğunu görüp
İnsanın eşi olmalı bakarken yüreğinin kabardığı gözlerinden gözlerine yüreğinin aktığı…aşık olduğu bir eşi olmalı!
Sabah gözlerini açtığında yanında olduğunu görüp şükürler etmeli Yaradana. Koklamalı saçlarını. Uyuyan eşine şefkatle bakıp usulca dokunmalı yüzüne varlığını hissedebilmek için. Parmakları titremeli incitirim korkusuyla. Sürekli çağlayan bir pınar olmalı gönlü…kramplar girmeli midesine...
Rüzgar onun kokusunu getirmeli yağmur onun sesini. Elleri yanmalı ellerini tutabilmek için. pırpır etmeli yüreği. Kelebekler gibi olmalı insanın kalbi. Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan eve dönerken eşi. Beklemek asırlar gibi uzun gelmeli. Gelişi ile sonsuz bir nur dolmalı içine.
Yüzüne baktığında konuşmadan anlamalı derdini tasasını öfkesini herşeyiyle. Başını göğsüne koyup huzurla uyuyabilmeli tüm düşüncelerinden arınmış olarak. Babası abisi arkadaşı dostu sırdaşı anası çocuğu olmalı… Şımarabilmeli yanında. Kıskanılmalı zaman zaman da…
Bir eşi olmalı insanın!!!
Sabah yolcularken işine içi acımalı daha yollarken özlemeye başlamalı.
Akşam dönüşünü beklemeli sabırsızlıkla. Gözleri yollarda kalmalı ve kapıyı çalmadan açmalı…aşkla karşılamalı hasretle sarılmalı boynuna özlemle koklayıp yıllarca uzak kalmışcasına!
Her günü bir başka güzel olmalı yaşamın bir başka özel bir başka soluklanmalı her anında. Verdiği hiç bir şeyin yeterli olmadığını düşünüp kahrolmalı daha fazla ne yapabilirim diye düşünmeli. Mutluluk saçmalı etrafına.
Bir eşi olmalı insanıncennetten köşe almışcasına sevdiği sakındığı
Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı!!!
Bir eşi olmalı insanın !!!
TESETTÜR VE KADIN .....
Genelde değereli olan her şey, en iyi biçimde korunur, böylece rahatsız edici bakış ve hareketlerden mahfuz kalır.
İslam açısından kadın bir çiçek gibidir ve tesettür onun pak varlık cevherini, kötü ve hasta kalplilerden koruyor.
Başka bir ifade ile nefsin hicabı, insanı kötülüklerden korur. Tesettürlü kadınlar vücutlarının güzelliklerini örttükleri nedeni ile bir çok sosyla hasarlardan korunuyorlar.
Kadınların tamamen kapanmaları ve tesettürlü olması, onların daha çok korunmasına sebep olur.
İslam'da kadınların kapanmasından hedef, onların erkeklerle muaşiretlerinde vücutlarını örtmesi ve kendini teşhir etmekten kaçınmasıdır.
Günümüzde bir çok düşünür, tesettürün kadınlar arasında ‘Kendine değer verme' duygusu ile bağlantılı olduğu görüşünde. Kendine güven ve değer veren kadınlar aşağlık duygusu hissetmiyor ve yabancı erkeklein dikkatini çekmeye çalışmıyor. Amerikalı psikolog Abraham Maslow'a göre kendine saygı duygusu tatmin olunca, insan özgüven kazanır ve değerli olduğunu hisseder, böylece dünyadaki varlığının yararlı ve etkili olduğunu düşünür.
İslam açısından bir kadın ne kadar metin ve vakur olursa o kadar saygın biri olur.
Eğer İslam dini kadınlara tesettürlü olmaları gerektiğini söyluyorsa, kadının toplumda bulunma hakkının olduğunu gösteriyor; tabi ki sağlıklı ve insani bir varlık. Hicap kadına toplumun kültürel, sosyal ve ekonomik alanlarında ortak şekilde faaliyet yapması imkanını sağlıyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)